Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Dicle Elektirik Reklam

AHİ EVRAN RUHLU SİİRTLİ ESNAFLAR

Bu haberin fotoğrafı yok

Bilindiği gibi, AHİLİK HAFTASI içinde bulunuyoruz. Bugünkü yazımızda, ahiliğin tarihçesini anlatmaktan ziyade, istedik ki,  AHİLİHİN ne demek olduğunu, Siirt’in AHİ EVRAN RUHLU esnaflarıyla ilgili anekdotlarla anlatalım ve pratikte tatbikatını vurgulayalım.

BORÇ VERMEK İÇİN, BORÇ ALAN ESNAF

Helvacılar Çarşısında bir esnaf, genç oğluyla dükkânda oturmuş, müşteri beklerken, komşusu olan bir başka esnaf gelerek:

-Hacım, mümkünse bana 1000 lira borç ver! diyerek, talepte bulunur.

O yıllarda bankalar öyle yaygın değildi. Hele kredi kartı denilen nesne hiç yoktu. Esnaflar, paraya ihtiyaçları olduğu zaman, komşu esnaflardan alır, verirlerdi.

Borç olarak istenilen Bin lira ise, o yıllar için büyük sayılacak bir paraydı. Neredeyse, küçük bir iş yerinin sermayesi kadardı.

Kendisinden borç istenilen esnaf, borç isteyen esnafa:

-Komşu, şu anda yanımda bu kadar para yok. Sen az bir otur, ben eve gideyim. Evde para olacak, sana getireyim! der.

Borç isteyen esnaf biraz da utanarak:

-Sen zahmet etmeseydin Hacı Baba, bari çocuğu gönder o getirsin! diyecek olur.

Beriki:

-Çocuk paranın yerini bilmez, ben gider, getiririm! diye cevap vererek, yola revan olur.

Az sonra gelir ve BİN lirayı komşusunun eline sayar. Komşusu da:

-Allah razı olsun, zahmet oldu. İnşaallah en kısa zamanda geri öderim. diyerek memnuniyetini ifade eder.

Borç parayı alan şahıs uzaklaştıktan sonra, oğlu:

-Baba, benim bildiğim kadarıyla evde para falan yoktu! diyecek olur.

Babası cevap verir:

-Elbette yoktu. Gittim, bir esnaf dostumdan borç aldım, evden getirmiş gibi yaparak, verdim!

Babasının bu sözleri üzereni, genç oğlu:

-E Babacığım! Borç alıp, borç vereceğine (yoktur) deseydin ya! Gidip yüzsuyu dökerek başkasının minnetini almaya, ne gerek vardı!

Oğlunun bu sözlerine hayli içerleyen Babası nasihat babında şu cevabı verir:

-Bak oğlum, (param yok) diyerek adamcağızı geri gönderebilirdim. Yalan da olmazdı! Ama düşün ki bu adam Allah’a güvenerek bana gelmiş, benden borç para istiyor. Evet, bende para yok ama istediği parayı bulmak, benim için gayet kolay. Allah’a şükür, itibarım var.  Nitekim gittim aldım, geldim. Hem, para aldığım şahsa en az 4-5 defa borç vermişliğim var. Yani, yüzsuyu dökmüş sayılmam. Ben de ona borç vermişim, o da bana borç verdi, esnaf işi böyle döner. Yüzsuyu ile değirmen dönmez ya! Allah rızası için döksek ne olur. Ha, şunu da söyleyeyim. Bu komşumuz, bana bin lira değil de onbin lira isteseydi, veremezdim. Çünkü veremediği zaman, beni de batırmış olur. Ama en kötü ihtimalle, borç aldığı bin lirayı vermezse bile, bana dokunmaz. Allah rızası için iyilik yapsan da, gücünü aşmayacaksın. Yüce Allah bile kullarına kaldıramayacakları yükü yüklemez.

“ASHAB-I KİRAM DEVRİNDE MİYİZ?”

Şehrimizde (KELO) namıyla anılan, bütün KELOĞLANLAR gibi şen, şakrak espri yüklü bir hemşerimiz vardı. Bu hemşerimiz, bir ara Bakkaliye dükkânı açarak işletmeğe başlamış.

Bir gün, sabah saatlerinde dükkânında oturmuş müşteri beklerken, tanıdığı biri gelmiş ve satın almak için bir şey istemiş. KELO da istenileni vermiş. Tanıdık müşteri, ikinci bir şey isteyince, gayet ciddi bir tavırla:

-Yok, veremem! Bak, komşum daha siftah etmemiş, git, ondan al! demiş.

KELO’nun böyle söylemesi üzerine müşteri de, bitişik bakkala yönelmiş ki, gidip ikinci alışverişini oradan yapacak.

Müşterisinin, sözünü ciddiye alarak komşu bakkala yöneldiğini gören KELO, komşusunun da duyacağı kadar yüksek bir sesle arkasından seslenmiş:

-Ulan, çok salak adamsın! Ben sana söyledim, sen de inandın ha, öyle mi! Valla, elimden gelse onu bir kaşık suda boğacağım! O da elinden gelse, beni bir kaşık suda boğacak! Hem, gidip ondan alışveriş yaparsan, kazıkların en büyüğünü yiyeceksin, haberin olsun! “Komşum daha siftah etmemiş, git ondan al!” meselesi ashabı kiram devrinde kaldı. Şimdi, sahabe devrinde miyiz!

KELO’nun yarı şaka, yarı ciddi bu sözleri üzerine hem müşterisi, hem de konuşulanları duyan komşu bakkal kahkahalarla gülmüşler. Tabii, müşteri de geri dönerek alışverişini KELO’DA TAMAMLAMIŞ…

GERÇEK AMCA KİME DENİLİR!

Şehrimizde, Ermenilerin yaşadıkları yıllarda, Müslüman bir genç, iş yeri açmak için çok zengin olan öz amcasından destek istemiş. Ama amcası, destek olacak yerde, elinden gelse yeğenini bir kaşık suda boğacak meymenetsizin biriymiş. Tabii, isteğini geri çevirmiş ve destek vermemiş…

Müslüman gencin bir de zengin Ermeni bir komşusu varmış. Genç, iyi niyetli gördüğü ve hemen her gün “SABAH-IL ĞEYR=HAYIRLI SABAHLAR” diyerek selâmlaştığı Ermeni’nin evine giderek, halini anlatmağa, maddi destek istemeğe karar vermiş. Kararını da uygulamış. Ermeni komşusu, çok yakın bir hüsnü kabul göstermiş. İş kurmak için, ümit ettiğinden çok daha yüklü bir parayı borç olarak vermiş.

Bir gün bu Ermeni’yi, elinde ciğer, evine gitmekteyken gören genç arkasından:

-Amca, Amca! diye koşmaya başlamış.

Zorla ciğeri elinden almış ve:

-Sen zahmet etme, müsaade et, evine ben götüreyim, demiş!

O zamanların “DABAKLAR” çarşısında meydana gelen bu durum, gencin, öz amcasının çok gücüne gitmiş. Genç, ciğeri Ermeni’nin evine götürüp, geri döndükten sonra, öz amcası olan şahıs, genci yanına çağırmış. Yanında, çarşının ileri gelenlerinden birkaç kişi de varmış. Yeğenine hiddetle:

-Bunca kişinin ortasında bir Ermeni’nin arkasından “amca, amca!” diye bağırmaya utanmadın mı? demiş!

Genç, fırsatını bulmuşken, taşı gediğine koyacak bir cevap vermiş:

-Ben anlatayım, yanındaki hacı, hocalar da kim haklı, kim haksız karar versinler, demiş.

Sonra, Amcasının yanında oturmakta olan çarşının ileri gelenlerine anlatmağa başlamış:

-Biliyorsunuz, ben yetim olarak büyüdüm. Yıllarca, Amcamın yanında çırak gibi çalıştım. Üstelik bu amcam, babamın mirasına da konmuştu. Benim gibi çıraklar 5 kuruş alırlarsa, amcam bana 1 kuruş verirdi. Yine ses etmez, sadakatle çalışırdım. Vakti gelince, Kendi iş yerimi kurmak için kendisinden borç sermaye istedim. Beni, kovmaktan beter etti. Borç  talep ettiğim bu Ermeni komşumuz ise, istediğim borcun 2-3 katı borç verdi, bana yardımcı oldu. Şimdi, söyleyin bakalım, bana amcalık yapan kim. Babamdan kalan hakkımı da gasbeden ve borç istediğim zaman beni kovmaktan beter eden bu sözde Amcam mı, Ermeni bile olsa, insanlık gösterip, bana borç veren mi!!!

Anekdot bu! Ermeni de olsa AHİ EVRAN RUHLU bir esnaf olduğu muhakkak.

ŞEH IL KER!

Şehrimizde, “Meşayihler Çarşısı” olarak bilinen, Çarşı Camiinin hemen az üstünde, küçük esnafların bulunduğu Çarşının bu adı taşımasının sebebinin, bir zamanlar, esnaflarının tümüne yakınının, MEŞAYİHLERDEN (dini bilgilerle mücehhez) esnaflardan oluşmasından kaynaklandığı anlatılır.

Bu çarşı esnafının genelde sarıklı, cübbeli, kimselerden oluştukları, tam anlamıyla AHİLİK KÜLTÜRÜNÜ TEMSİL ETTİKLERİ DE NAKLEDİLİR.

İşte, anlatacağımız bu anekdot da, geçmiş yıllarda bu çarşıda yaşanan bir olayla ilgilidir.

Öyle anlatılır ki, 14-15 yaşlarında bir genç kız, alışveriş için gittiği dükkândan bir şeyler alacakken, insanlık hali sesli bir şekilde hava çıkarır.

Bu mahcubiyet içinde, yüzü pancar gibi kızaran genç kızı düştüğü durumdan kurtarmak için, dükkân sahibi, bir taktik uygular:

-Kızım, yüksek sesle konuş. Benim kulalarım sağır, işitemiyorum! der.

Bakkalın, gerçekten sağır olduğunu zannederek rahatlayan ve derin bir nefes alan kızcağız, yüksek sesle istediğini tekrarlar.

Ama kızcağız ileride gerçeği öğrenip, yine de mahcup olmasın diye, dükkân Sahibi Şeyh ömür boyu kulaklarına pamuk tıkamış ve sağır numarasını sürdürmüş. Bunun için adı da “ŞEYH EL KER=SAĞIR ŞEYH’E” çıkmış…

İşte, bir zamanların MEŞAYİHLER ÇARŞISININ ESNAFLARI, BÖYLE ESNAFLARDI…

DOLAYLI YARDIM!

Gönül ehli Siirtli, alışveriş için Pazar yerine gidecek olmuş. Bir arkadaşı da peşine takılmış. Gönül ehli kişi, meyve, sebze satan bir manavın önünde durmuş. Dükkânda bulunan bütün sebzelerin, meyvelerin toplam bedeli bugünün parasıyla 30-40 TL kadarmış.

Gönül ehli Siirtli dükkân sahibinden poşet istemiş. Dükkân sahibi de poşeti vermiş. Gönül ehli Siirtli, dükkân sahibine çaktırmadan ne kadar çürük ve atılması gereken domates varsa, torbasının içine doldurmuş. Beraberinde olan arkadaşı, sağlamlarını koymağa kalkışmışsa da, bırakmamış. Yine bakkala çaktırmadan çürükleri poşetine koymağa devam etmiş. Böylece, torbayı ağzına kadar doldurmuş.

Çürük domateslerin seçildiğinin farkında bile olmayan bakkal, poşeti tartmış, domateslerin parasını almış.

Yolda giderlerken, arkadaşı, gönül ehli Siirtliye sormuş:

-Herkes, seçtiği zaman sebzenin meyvenin iyisini seçerken, sen, domateslerin en çürüklerini seçtin. Ben, senin bu yaptığından bir şey anlayamadım demiş.

Bunun üzerine, gönül ehli Siirtli cevap vermiş:

-Evet, çürük domatesleri bilerek seçtim. Bakkalın selesinde kalsalardı, diğer domateslerin de çürümelerini hızlandıracaklardı. O zaman da, domateslerin yarısı atılacak hale geleceklerdi. Bu adam, biliyorum ki çok fakir biri. Çürük domatesleri seçtim ki, diğer domatesleri çürümekten kurtarayım. Çıkarıp, yardım niyetiyle doğrudan para versem, onurlu adamdır hem almaz, hem gücenebilir. Yani, ayıp olur! Bu benim yaptığım, dolaylı yardımdır. Sana da tavsiye ederim. Sen de, ara, sıra bunu yap!

ANEKDOT

Kendisini büyük bir mutasavvıf olarak vehmeden birine, Bektaşi’nin biri ders vermek amacıyla sormuş:

-Ey üstadı zikemâl (ilimde kemale ermiş üstat) sizden bir istirhamım var. Bana, Yüce Allah’ın ilmi ile insanların ilmi arasında bir mukayese yapar mısınız?

Mutasavvıf bozuntusu alaycı bir tavırla eline bir dosya kâğıdı alarak ve kâğıdın ortasına bir nokta işarete koyarak cevap vermiş:

-Teşbihte hata olmasın, Yüce Allah’ın ilmini bu kâğıt kadar kabul edersek, dünya yaratıldığından, kıyamet kopuncaya kadar bütün insanların toplam ilimleri de bu nokta kadardır!

Bektaşi, cevaptan tatmin olduğunu belirtmek açısından söylemiş ve taşı gediğine koymuş:

-Hocam, çok güzel bir örnek verdiniz. Lütfen şimdi bu nokta içinde size düşen payı gösterir misiniz!

-…….!

Soru içinde, müstekbirlere verilecek çok güzel bir cevap gizli değil mi!!!