Bir emekli hemşerimiz anlattı. Camide namaz kılıp çıktıktan sonra, aynı camide namaz kılan bir dostu yayına gelerek:
-Kusura bakma, namaz kıldığında sana dikkat ettim. Namaz dışı bazı hareketlerin oldu. Ardı ardına böyle üç hareket yaparsan, namazın fasit olur uyarısında bulunmuş!
Kendisine bu uyarıyı yapan kişinin yakın bir geçmişe kadar koyu bir cemaatçi olduğunu bilen emekli vatandaş, bu ikaz üzerine cevap vermek ihtiyacını hissederek, önce ikazından dolayı teşekkürde bulunmuş, sonra, taşı gediğine koyarak şöyle konuşmuş:
-İkazların için Allah razı olsun da, sana söylemek isterim ki, kıldığım namazda kusurlar, hatalar bile olsa, hatta Fatiha’yı bile uygun okuyamasam, yine bir zamanlar mensup olduğun cemaatinin başında olan zatın namazından çok daha muteberdir. Çünkü ben namazı ne gösteriş, ne siyaset için kılmıyorum, sadece ve sadece ALLAH rızası için kılmaktayım. Onlar öyle mi yapıyorlar. Bak, menfaatler çatışınca birbirlerine nasıl düştüler. Samimi Müslümanlar olsalardı, iş bu duruma gelir miydi!
Hızını alamayan emekli vatandaş ibadette samimiyetin önemine vurgu yaparak, sözlerini şöyle bir anekdotla sürdürmüş:
-Bir gün Hazret-i Musa (O’na ve cümle peygamberlere salat ve selam olsun) bir yerden geçerken bakmış ki, çobanın biri oradaki tepeden kendisini yuvarlamakta. Hazret-i Musa, çobandan bu hareketinin sebebini sorunca çoban (Namaz kılıyorum!) cevabını vermiş. Hazret-i Musa, namazın böyle kılınmayacağını belirterek, çobana konuk olmuş ve kendisine namaz kılmayı öğrettikten sonra, yoluna revan olmak için seccadesini suyun üzerine atarak giderken, bir de bakmış ki, arkadan aynı çoban kepeneğini suya atarak peşinden geliyor ve (Ya Musa, namazda bir yeri unuttum. Dur da bana söyle) diye arkasından bağırıyormuş. Hazret-i Musa bakmış ki, çoban, gösterdiği mucizeyi göstererek su üzerinde yürümekte. Bunun üzerine kendisine seslenerek (git, nasıl biliyorsan öyle kıl, Senin namazın, zaten Allah’ın indinde makbuldür) demiş.
İşte, dinde samimi olmak budur…
YORUMLAR