İnsan, bazen derin düşüncelere dalar. Hani, bir filozof “insan, düşünen hayvandır” demiş ya! Evet, düşünce olmasaydı, insanın da, hayvanlardan farkı olmazdı. Düşünce ve akıldır ki, insana insan sıfatının verilmesine yol açmıştır.
İnsan, düşünmek hasletine sahip olduğu için, ben de bazen düşünüyorum ve şu kanaate varıyorum ki, insanlar yaratılış itibarıyla eşit değillerdir. Hiçbir insan, kendi annesini, babasını seçmemiştir. Hiçbir insan, dünyaya geleceği ülkeyi, bölgeyi, şehri, kasabayı, köyü seçmek hakkına sahip de olmamıştır. Kimi Türkiye’nin İstanbul’unda dünyaya gelir, Kimi Londra’da, Paris’te, kimi de Afrika’nın bir kıyı köyünde. Doğarken, hiç kimse ne kendi rengini, ne ırkını, hatta dinini dahi seçme özgürlüğüne sahip değildir. Annesi, babası Türk’se Türk; Kürt’se, Kürt; Alman’sa, Alman; Mozambikli ise, Mozambiklidir.
Bütün bunların yanında insanın fakir, orta halli veya zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmesi de hiç kimsenin elinde değildir. Kimi, doğarken zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Kiminin ailesi orta halli, kiminin fakirdir. Kiminin babası validir, paşadır, şeyhtir, ağadır, aşiret reisidir. Kiminin işçidir, memurdur, hamaldır, işsizdir! Kimi, dünyaya babasız gelmiştir!
Fiziki yapılışları itibariyle de insanlar eşit değildir. Uzun boylusu, vasatı, kısa boylusu, cücesi vardır. Kimi yakışıklı, kimi vasat, kimi çirkindir. Akılların da müsavi olmadığı ortada. Adına “DAHİ” denilecek süper zekâlılar yanında, akılları vasat, vasatın altında ve zekâ seviyeleri oldukça düşük olanları, aptalları, delileri ne ararsanız bulursunuz.
Kiminin sesi güzeldir. Kiminin kargaya benzer. Kiminin vücudu sağlamdır, kimi doğuştan illetlidir. Ve daha bir sürü ayrıcalıklara rağmen, insanlar, öldükten sonra yargılanırken, bütün bunlar mizana konulmayacak mı!
Derince düşündüğümüz zaman, cevabını veremediğimiz ve hiç veremeyeceğimiz o kadar çok istifhamlar var ki!