Önemli sorunlarla boğuşmakta olan ülkemizin bir de yarım asrı aşkın zamandan beri devam eden AB’ye girme beklentisi vardır ve 2017 yılının sonuna doğru ilerlerken bu beklentiden halen olumlu sonuç alınmamıştır. AB yetkililerinin çifte standart uyguladıkları, Kıbrıs Rum kesiminin tam üyeliğe alınmasından da bilinmektedir ve bizlerden sonra başvuruda bulunan başka ülkeler için de aynı tutum sergilenmiştir. Türkiye’ye gelince, özellikle terör yasalarında istenilen değişikliği yapmadığımız gerekçesine sığınanlar, istediğimiz fasılları açmayarak bizleri kapılarında daha da bekletmektedirler.
Kurtuluş Savaşından sonra imkansızlıklar içinde bir çok önemli hizmeti gerçekleştiren ülkemiz, işaret edilen muasır medeniyet düzeyini yakalamada rötar yapmasaydı, bugün “Kalkınmakta olan” değil, “Kalkınan” diye ifade edilen ülkeler safındaki yerini alacaktı. Ülkemiz, işaret edilen muasır medeniyet düzeyini yakalamada rötar yapmasaydı bugün AB şemsiyesi altına girmek için 54 yıldan beri bekliyor olmazdık.
AB şemsiyesi altına girmenin yararlarından yaygın şekilde söz edildiği bir süreç esnasında, bu görüşe karşı olanlar da vardı ve AB şemsiyesi altına girme konusunu halkımıza sorma gereği bile duyulmamıştı. Ülke yönetiminde söz sahibi olanların görüşü olarak medyada yapılan seslendirmeye halkımızın sıcak baktığı da vurgulanmaktaydı ve bu tespitin ne kadar sağlıklı olduğu da araştırılmış değildi.
Geçmiş yıllarda AB’ye girmek için seferber edilen gayretleri anlatanların neler söylediklerini bu dar sütunlara sığdırmak mümkün değil ama sanırım hafızalardan silinmemiştir. Şu an gelinen durumun analizi sağduyu içinde yapılacak olursa, AB’nin kapısında 50 yılı aşkın zamandan beri bekletiliyor olmamızın rencide edici bir durum olduğuna hükmedilecektir ve başka türlü düşünülemez. AB yetkililerinin ülkemize karşı çifte standart uyguladıkları çok net şekilde gün ışığındadır ve bu gerçeğe rağmen halen AB tam üyeliğine kabul edileceğimize yönelik bir gelişme yoksa, bu konuda AB yetkililerini hedef almanın bir anlamı yoktur. Kendimizi sorgulayarak, ne yapacağımız konusunda kesin bir tavır takınmamız gerekir. AB’nin kapısında yarım asrı aşkın zamandan beri bekliyor olmamızın nedeni, işaret edilen muasır medeniyet düzeyindeki yerimizi almada yaptığımız rötardır ve bu olumsuzlukta akan yıllar içinde ülke yönetiminde söz sahibi olan tüm iktidarların payı vardır.
Son zamanlarda bazı AB ülkelerinin önde gelenleriyle de uyuşmazlık içindeyiz ve önemli sorunlarla boğuşuyor olsak da, bu konuda “evet”,ya da “hayır” ı belirleyecek sonucu bir an önce almada ısrar etmeliyiz. Aksi halde bir 50 yıl daha bizleri kapılarında bekletirler!
YORUMLAR