16.04.1992 günü Lübnan Bekaa Vadisinde PKK elemanlarına yaptığı konuşmasında;
“…Zafere kadardır bu yürüyüş. Zaferi tam sağlamayıncaya kadar bu yürüyüşün durdurulması imkansızdır. Taktik geri çekilmeler olabilir. Bir adım geri, üç adım ileri olabilir. Bunlar taktiktir olabilir. Fakat yürüyüş kesintisiz. PKK adına her kim ki, ortaya çıkarsa erteleyelim diyorsa yalan söylüyor, sahtekardır. Siyasi görüşme de olsa bu özgürlük yürüyüşü devam edecektir. Ucunda tam bağımsızlık, özgürlük hedefi vardır. Ona ulaşmak içindir herşey. Savaşta, barışta, görüşmede başka türlü PKK adına kimse politika yapamaz…” demiştir. (Kis:37/Dizi:15)
Abdullah ÖCALAN ME.D-TV’nin 31.12.1997 günlü Yılbaşı Özel Programında yaptığı konuşmasında;
“…Bütün halkımız biliyor ki, düşman tarafından üzerimize kara bir bela, savaş tarihten beri yürütüldü. Ama bu savaş, karanlıkları yırttı. Sizler için büyük bir aydınlık yarattı. Sadece aydınlık değil, Kürdün ruhunu yeniden yarattı. Herkes biliyor ki, yüz binlerce Kürt, ruhu ve beyniyle birlik halindedir. Bunlar küçük şeyler değildir. Bundan birkaç sene önce kaç Kürt bir araya gelebiliyordu. Kürtler dünyada ne haldeydiler? Bazıları bu savaşın hoşnutsuzluk yarattığını, zorluklar doğurduğunu söylüyorlar. Peki halkı için ne kadar kan dökmüş, sen özgürlüğün için kan dökmezsen kim sana ülke verir, kim sana şeref verir?” demiştir. (Kls:37/Dizi: 15)
Abdullah ÖCALAN’ın bu konuşmaları, amacının Devleti hakimiyeti altındaki bir kısım topraklar üzerinde müstakil bir Kürdistan Devleti kurmak olduğunu gösteren delillerdir. aşılmıştır. (KIs:20/Dizi:2)
1.BÖLÜM SONUÇ VE İSTEM
Yukarıda ayrı ayrı bölümler halinde ve geniş şekilde açıklanan duruma göre sanık Abdullah ÖCALAN’ın;
Kurduğu ve örgütlediği PKK silahlı terör örgütünü, aldığı kararlarla, verdiği emir ve talimatlarla sevk ve idare ederek, Devletin hakimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya matuf eylemleri sabit görüldüğünden;
2845 sayılı Kanunun 9 ve 20 nci maddeleri uyarınca yargılamasının yapılmasına,
Dosyanın, Cumhuriyet Başsavcılığımızın 04.09.1997 gün, Hz. 1996/865. İd. 1997/104 sayılı iddianamesiyle aynı suçtan açılan ve Ankara 2 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 1999/21 Esas numarası üzerinden yargılaması sürdürülen kamu davası ile birleştirilmesine,
Eyleminin uyduğu Türk Ceza Kanununun 125 inci maddesi uyarınca cezalandırılmasına,
Emanette bulunan ve örgüte ait olduğu anlaşılan 19.500 Dolar ile suç konusu video kasetlerin Türk Ceza Kanununun 36 ncı maddesi uyarınca müsaderesine,
Karar verilmesi kamu adına talep ve iddia olunur.
26/04/ 1999-ANKARA
DOĞUM GÜNÜM!
1943 yılının 26 Ağustos günü DÜNYAYA TEŞRİF ETMİŞİM!
Bu arada, gırgır mahiyetinde bir anımı anlatayım. Geçmiş yıllarda 26 Ağustos günü, bir grup samimi arkadaşlarla oturmuş sohbet ederken, espri olsun diye sordum:
-26 Ağustos gününün önemini bilen var mı!
Arkadaşlar, sorumu ciddiye aldılar. Kimi:
-Sakarya Savaşı’nın başlama tarihi, dedi, kimi:
-Alparslanın Anadolu’yu fethi! diye cevaplandırdı.
Kimi de:
-Başkomutanlık Meydan Savaşının başladığı gün! dedi.
Ben de espriyi patlattım:
-Hiç biriniz bilemediniz! Bugünün en büyük önemi (ŞEYH AHMED EL SİİRTLİNİN DOĞUM GÜNÜ OLMASIDIR!)
Espriyi farkeden Arkadaşlar:
-Gerçekten bugün senin doğum günün mü! diye kahkahaları bastılar ve haliyle doğum günümü kutladılar.
Evet, ben AHMET ARITÜRK 1943 yılının 26 Ağustos günü dünyayı ŞEREFLENDİRMİŞİM! Dönüp baktığımda, ardımda koskoca 80 yıllık bir ömür bırakmışım. Kendi kendime şu soruları sordum:
-Annemi, babamı ben mi seçtim!
Hayır!
Doğduğumda rahmetli dedem sağ kulağıma ezan, sol kulağıma ikamet okumuş. Yani, dinimi de ben seçmedim. Müslüman olarak doğmuşum.
Peki, Siirt’te doğmayı ben mi seçtim. Onun da cevabı (HAYIR!) Ben doğduktan sonra gitmişler adıma bir kimlik cüzdanı çıkarmışlar. Oysa, Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olmayı da kendim seçmemiştim.
Evet, dünyaya gelirken kendi irademle seçtiğim hiçbir şey yoktu. Annemi, Babamı, ailemi, memleketimi, vatanımı, dilimi, dinimi de ben seçmemiştim. Doğumla birlikte kendiliklerinden oluşan hallerdi.
Peki, Türkiye’de değil de Fransa’da,. Almanya’da, İngiltere’de veya Afrika’nın Etyopyasında doğmuş olsaydım!
Diyeceğim şu ki, dünyaya kendi irademizle gelmediğimiz gibi, kendi irademizle de gitmeyeceğiz. Bu bir gerçektir ki, Hıristiyan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelseydim, Hristiyan; Yahudi bir ailenin çocğu olarak doğsaydım, Yahudi; hatta, Hindistan’da doğsayddım, Hindu olur, ineğe tapardım.
Din değiştirmek kadar zor bir durum yoktur. İnsanların binde biri bile din değiştirmez, kendi doğdukları din üzerinde kalırlar. Çünkü herkes kendi dinini HAK DİN kabul eder. Bırakın din değiştirmeyi, mezhep değiştiren bile adeta yok gibi. Siz hiçbir ALEVİ’NİN, SÜNNİ OLDUĞUNU; YA DA BİR SÜNNİ’NİN ALEVİ MEZHEBİNE GEÇTİĞİNİ DUYDUNUZ MU.
Sonuç itibarıyla, hiçbir insan ne kendi annesini-babasını, ne dilini, ne dinini, ne ırkını, ne vatanını seçmek hakkına sahip olarak dünyaya gelmez. Bunlar, dünyaya gelmesiyle birlikte kendiliğinden oluşan durumlardır. Bu bakımdan kimseleri dini, dili, ırkı dolayısıyla küçümsemek gibi bir hakkımız yok!
Kişinin ölçüsü dili, dini, ırkı, soyu, sopu değildir. İnsanlığıdır. İnsanlığa faydası varsa, insandır. İnsanlığa zararı varsa, en tehlikeli hayvandan daha hayvandır. Ahir kelam, insan gibi insan olmağa bakalım.
TAŞLAMA
TATİL BİTTİ OKULLAR
AÇILACAK YENİDEN
İŞİ KESAT ESNAFIN
OKULLAR TATİL İKEN
HAYDİ ÇOCUKLAR HAYDİ
AÇILIYOR OKULLAR
OKUYUN, ADAM OLUN
Kİ BULUNUZ İTİBAR
HERKES TAHSİLİ KADAR
ADAM SAYILIR BELLİ
AMMA YİNE DE VARDIR
EŞEK CİNSİ TAHSİLLİ
BİLGİ ÇAĞIDIR BU ÇAĞ,
TEKNOLOJİ ÇAĞIDIR
TEKNİKTE GERİ KALAN
BİLGENİN TUTSAĞIDIR
BİRBİRİNDEN FARKLIDIR
MEKTEPLER VE OKULLAR
FETÖ’NÜN MEKTEPLERİ
YAYGINDI BİR ZAMANLAR
YAP-BOZ TAHTASI GİBİ
MİLLİ EĞİTİMİMİZ
MİLLİ OLMAKTAN ÇIKMIŞ
BİR HALDEDİR BİLİNİZ
TEKNİK GERİ PLANA
ATILMIŞ NE HİKMETSE
OKULLAR, OKUL DEĞİL
ADETA BİR MEDRESE
YORUMLAR