Eruh’ta Birigeni yaylasındaki sarp kayalıklarda 4-5 aydır hazırlık yürütülüyordu. Sığınaklar kurulmuştu. Dikkat çekmemesi için plastik borularla sığınaklara havalandırma yapmışlardı. Eruh’tan aldıkları erzakları yöre halkına fark ettirmeden sığınaklarına getirmeyi başarmışlardı. Dağdaki diğer kanun kaçaklarıyla da ilişki kurmuşlardı. Kanun kaçaklarının kuryelerinden de yararlanmaya başlamışlardı. Sessiz ve derinden hazırlıklarını yapan bu gruba Eruh Jandarma Komutanlığına çay, kahve götüren kişi de kuryelik yapıyordu.
Dağlarda aylarca kalan bu grup hakkında jandarmaya tek bir ihbarda bile bulunulmamıştı. Güvenlik birimleri dağlardaki adli kanun kaçaklarını indirmek için çaba gösteriyorlardı.
Siirt İl Jandarma Alay Komutanı Rahmi Tüfekçi ve ekibi yaralama, kız kaçırma ve benzeri adi suçlar işlediği için dağa çıkmış kanun kaçaklarını dağlardan birer birer indirmeğe başlamışlardı.
Teslim olanlara kötü muamele yapılmadığının kulaktan kulağa ulaşmasıyla birlikte teslim olanların sayıları da artıyordu.
Gelenler cezaevinden kaçmayacaklarına da yemin ediyorlardı. Bakalım bu yeminlerinin gereğini yerine getirecekler miydi? Eruh’un basıldığı gece bunu öğreneceğiz.
Ve beklenen güne giriliyordu. 14 Ağustos’u 15 Ağustos’a bağlayan gece derin bir sessizlik vardı. Bir grup Eruh’a doğru alacakaranlıkta tek kol halinde yürüyordu. Her şey planladıkları gibi gidiyordu. Toplanma yerine gelmeden önce telefon kabloları kesilmişti. İlçelerin haberleşme ağı artık yoktu.
Eruh’ta, birden kıyamet kopmuştu. Bombalar patlıyor, kalaşinkoflar gecenin sessizliğini bozuyordu. Ortalık ana-baba günüydü. Koca ilçe bir grup teröriste teslim olmağa başlamıştı. Teröristlerin karakolun içine girer girmez sordukları ilk soru Komutanın kim ve nerede olduğuydu. Mehmet Astsubay rütbelerini olayın şaşkınlığı geçtiğinde çoktan sökmüştü. Nöbetçi er Süleyman Şehit olmuştu. 9’u asker, 12 kişi yaralanmıştı.
4 terörist bankaya yöneldi. Hedef kasayı açmaktı. Patlayıcıyla kasayı açmak istediler. Ancak, kasayı açamadılar. Bekçinin çenesine namluyu dayayıp sordular: “Nerede banka müdürü, nerede kasa anahtarı?”
Bankanın üst katında lojmanlar vardı. Koşarak müdürün evine girmek istediler. İçeride kimse yoktu. Muhasebe Müdürü Musa Çaynak’ın evine girdiler. Çaynak’a “Ver kasanın anahtarını” diye bağırdılar. Çaynak “Anahtar Müdür Beyde” dedi… Daha sonra hoparlörden bir anons yükseldi: “Dikkat dikkat Ziraat Bankası Müdürü Şaban Sezai Yılmaz, acele bankaya gel. Gelmemen halinde elimizde olan eşin ve çocuğun yarım saat içinde öldürülecek.” Yılmaz, anonsu duyuyordu. Yılmaz o karışıklıkta bir tavuk kümesine girmiş ve yüzüstü yatmıştı. Müdür tam 4 saat kümeste saklandı.
“O gün bir daha gelmesin” diyor ve şöyle anlatıyor: “Her şeyi göze aldım ve çıkmamaya karar verdim. Kümese girdiğimi görenler vardı. İsteseler beni ele verebilirlerdi. Bir ara kümesin üzerinde ayak sesleri duydum. ‘Buralarda yok’ diye bir ses duydum. 4 saat kümeste bekledim… Tavuk kümesinde bit çoktu. Her tarafım kaşınmaya başlamıştı. Ama kaşıyamıyordum. Eşim ve çocuklarımın öldürülmüş olabileceklerini düşünüyor, çıldırıyordum.” Bankacının eşi ve oğlu jandarmanın bahçesindeydiler.
Seken kurşunlardan diz kapağından yaralanan oğlu Mehmet Recai Yılmaz acı içinde kıvranıyordu.
Cezaevi kapısı gürültüyle açıldı. Mahkûmlar karşılarında eli silahlı sivilleri gördü. İçeriye girenlerin ilk sözleri “Kürdistan’ı kurduk. Af çıkardık. Özgürsünüz, çıkabilirsiniz” oldu. Birisi, cesaret edip, “Valla biz kaçmayacağımıza dair komutana söz vermişiz. Ancak öldürerek çıkarabilirsiniz” dedi. Teröristlerden biri “komutan artık benim” dedi. Göğsünü yumruklayarak. Cezaevinden çıkmamak için büyük bir direniş vardı. Teröristler kapıyı açık bırakıp giderken, mahkûmlar kapıyı kapattı. Arkasına ne buldularsa doldurup barikat oluşturdular.
Meydanda birileri nutuk atıyor, birileri yere yatırdıkları vatandaşların kafalarına kalaşnikofu dayamış “Kaymakamın evi nerede, savcının evi nerede, komutan nerede?” diye soruyordu. İnsanlar ne kaymakam Mustafa Erdoğan’ın evini, ne savcının lojmanını gösteriyordu. Yanıt “Vallahi bilmiyorum…” oluyordu.
Eruh’un basıldığı saatlerde Hakkari’nin Şemdinli ilçesi de basılıyordu. Grup içinde bulunan Seferi Yılmaz, Şemdinli’yi iyi biliyor, onlara kılavuzluk yapıyordu. Baran, Mehmet Ağaaslan ve Celal, Jandarma Karakolu karşısındaki cami ile yol arasına yerleşti.
Bir grup, inşaat halinde olan askerlik şubesine yöneldi. Seferi Yılmaz silahlı grubu şubenin üst katına çıkardı. Roketatarı kullanan Hüseyin Tilki, Gazinoyu hedef alıp bir el ateş etti. Roketatar ağaca çarptı. Bu arada kalaşnikoflu grup subay gazinosuna sürekli olarak ateş ediyordu. Bu atışlar 5 dakika kadar sürdü. Grup inşaattan inip çekilmeğe başladı.
Teröristlerin askeri binalara yönelik saldırısı sonucu askerlik şube başkanı Tuncay Şenerol, Astsubay Çavuş Memiş Arıbaş, Jandarma Çavuş Sedat Kurum ağır şekilde yaralandı. Astsubay Memiş Arıbaş almış olduğu mermi yarası sonucu daha sonra şehit oldu.
(DEVAM EDECEK)
TAŞLAMA
BİRBİRİNE DÜŞMÜŞTÜR
MUHALEFET NE YAZIK
MİLLET, MUHALEFETTEN
BİRLİK BEKLİYOR ARTIK
MUHALEFET ETMENİN
ORTAMI ZİRVEDEYKEN
BİRBİRİNE DÜŞMÜŞTÜR
CHP NİÇİN – NEDEN
HER GÜN YENİ ZAMLAR VAR
MİLLET KAN AĞLAMAKTA
MUHALEFET CEPHESİ
KENDİ İÇ KAVGASINDA
CUMHURBAŞKANLIĞINA
KİM ADAY OLACAKMIŞ
DAHA BUGÜNDEN BUNU
TARTIŞMALARI YANLIŞ
İMAMOĞLU MU YOKSA,
YAVAŞ MI ADAY OLSUN
ÖZEL KÖŞEDE DURMUŞ
GÖNLÜ YOK D
EME SAKIN
KILIÇDAROĞLU VARDIR
ADAYLAR ARASINDA
ADAYLIK ONUN HAKKI
GERÇEĞE BAKILIRSA
MUHALEFET KENDİNE
DEĞİL MİLLETE ZARAR
VERMEKTEDİR GERÇEKTE
KIS-KIS GÜLER İKTİDAR
MUHALEFET KENDİNE
MUHALEFET ETMEKTE
MİLLETİMİZ DURUMU
İBRETLE SEYRETMEKTE
MEBUS PAZARI KURMUŞ
İKTİDARSA BELLİDİR
BEŞLİ ÇETE KASASI
BEŞYÜZ MİLYONCUK NEDİR
YORUMLAR