Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ahmet ARITÜRK
Ahmet ARITÜRK

 “28 NİSAN OLAYLARI” VEYA “İBRET ALINSA,  TARİH TEKERRÜR ETMEZDİ!”

Bugün TU KAKA ettiğimiz 27 Mayıs darbesi sayesinde Türkiye, cumhuriyet tarihinin en demokratik ve özgürlükçü anayasasına kavuşturulmuştu. 27 Mayıs darbesinin tek ve en büyük kusuru, o yılların yöneticileri hakkında verilen İDAM KARARLARI olmuştur. İdamlar yaşanmasaydı, 27 Mayıs darbe değil, gerçek anlamda bir devrim olarak nitelendirilebilirdi.

Ne kadar unutturulmak istense bile Demokrat Partinin özellikle 1957 seçimleri sonrası sözün tam anlamıyla demokrasiyi rafa kaldırdığı dönem olmuştur. Bunun sonucu olarak gençlik hareketleri alabildiğine genişlemiş, üniversiteler birer isyan ocağına dönüşmüşlerdi. O yıllara ait gazete arşivleri incelenirse, neler yaşandığı daha iyi anlaşılacaktır. O yıllarda iktidarda olan Demokrat Partinin şimdilerde sütten çıkmış ak kaşık olarak gösterilmesini, o günleri yaşayanlara kabul ettiremezsiniz. Keşke o idamlar yaşamasaydı da, 27 Mayıs darbe değil, devrim olarak anılsaydı!

1960 yılının ilk aylarında DP’nin zulümlerine karşı üniversiteler hareketlenmiş, öğrenciler hemen her gün eylem yapar duruma gelmişlerdi. 28 Nisan 1960’ta yaşanan büyük öğrenci hareketi üzerine sıkıyönetim ilân edilerek, silahlı güçler, eylemcilere karşı sahaya sürülmüşlerdi. O yılları yaşayanlar anımsayacaklardır. Demokrat Parti iktidarının baskıları, baskı olmaktan çıkmış, adeta zulme dönüşmüştü. Toplumun birçok kesiminde baskılara yönelik tepkiler artarken, İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü’nde de öğrenciler DP aleyhine protestolar gerçekleştiriyorlardı.

28 Nisan 1960 tarihinde Beyazıt kampüsünde öğrencilerin, DP iktidarı aleyhine düzenlediği gösteriye polisin saldırması sonucu öğrenci Turan Emeksiz polis kurşunuyla vurulmuş ve hayatını kaybetmişti.

İktidarın olayları bastırmasını istediği İstanbul Emniyet Müdürü Bumin Yamanoğlu, yürüyüşe geçen gençlere ateş açılması emrini vermişti. Polis şefi Zeki Şahin’in komutasında bulunan atlı polislerden biri tarafından açılan ateş sonucu Turan Emeksiz olay yerinde ölmüş, çok sayıda öğrenci yaralanmıştı. O günden bugüne Turan Emeksiz’in yerden seken kurşunla öldürüldüğü savı yayılmaya çalışılmış, ancak 53 yıl sonra, 2013 yılı Mart ayında TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu Adli Tıp raporunu açıklayarak, Turan Emeksiz’in yüksekten atılan bir kurşunla öldüğünü, cebinden de iki tiyatro bileti çıktığını açıklamıştı.

Bu olay, 27 Mayıs 1960 darbesini tetikleyen önemli bir dönemece işaret etmişti ve tarihe “28 Nisan Olayları” olarak geçmişti.

27 Mayıs 1960 sabahı, yönetime el koyan askerler,  emekli edilmek üzere zorunlu izne çıkarılmış olan Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cemal Gürsel’i İzmir’deki ikametgâhından pijamasıyla getirerek (Milli Birlik Komitesi) adını verdikleri ihtilal komitesinin başına geçirmişlerdi. 37 subaydan oluşan Milli Birlik Komitesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün yetkilerini kullanacağını açıklamıştı. Milli Birlik Komitesi, yasama yetkisini doğrudan doğruya, yürütme yetkisini de Devlet Başkanınca atanan ve Komitece onaylanan Bakanlar Kurulu eli ile kullanmıştı. İkinci aşamada MBK tek başına kullandığı iktidarı, sivil bir kurul olan Temsilciler Meclisi ile paylaşmaya başlamıştı. Ord. Prof. Sıddık Sami Onar Başkanlığında oluşturulan Anayasa Komisyonu Cumhuriyet tarihimizin en özgürlükçü anayasasını hazırlamıştı.

Yeni anayasa sayesinde Türkiye gerçekten bir özgürlükler ülkesi olmayı hedefliyordu. Siyasi partilerin, sendikaların ve diğer sivil toplum örgütlerinin kurulması konularına büyük kolaylıklar getirilmekteydi. Biri millet meclisi diğeri senato olmak üzere iki meclis kurulacaktı. Seçimlerde baraj olmayacaktı. Her parti, halk içindeki gücü oranında meclislerde temsil edilme imkânına kavuşturulmuştu. Adına MİLLİ BAKİYE denilen bir sistemle, artık oylar birleştirilmekte ve oy oranlarına göre siyasi parti kontenjanlarına dağıtılmaktaydı. İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi, 1948 İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ve 1950 Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinden yararlanılarak hazırlanmış olan yeni anayasa sözün tam anlamıyla bir özgürlükler anayasasıydı. 27 Mayıs 1961 günü Kurucu Meclis tarafından kabul edilen ve 9 Temmuz 1961 günü halkoyuna sunulan anayasa, halk tarafından da onaylanarak yürürlüğe girmişti. 1961 Anayasası özellikle kuvvetler ayrılığı ilkesinin sağlanması açısından sözün tam anlamıyla ideal bir anayasaydı. Hukukun bağımsızlığı açısından, Avrupa Devletlerinden bile önde bir anayasa olmuştu. Ne var ki, bu anayasayı milletimize çok görenler, ilk fırsatta değiştirmeyi ve geriye dönüşü iş edindiler. Daha sonra gerçekleşen muhtıralar ve darbelerle sağlanan özgürlükler geri alındı. Seçimlere yüzde 10 gibi, hiçbir Avrupa devletinde olmayan bir baraj getirilerek, yeni partilerin kurulmasının önüne set çekildi. Kuvvetler ayrılığının ruhuna FATİHA OKUNDU! Böylece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları anayasal haklar açısından 100 yıl geriye savruldu!

Ne diyelim, İBRET ALINSA, TARİH TEKERRÜR ETMEZDİ!

“HAK VERİLMEZ, ALINIR!”

İnsanlık tarihi kalkışmalarla, isyanlarla, savaşlarla iç-içedir. Savaşın, isyanın, kalkışmanın olmadığı tek gün bile yoktur. Hemen her gün Dünyanın bir yerinde ya savaş vardır, ya kalkışma, ya eylem, ya grev, ya isyân.

Bütün bunların temelinde HAK ARAYIŞI VARDIR. İsyanlar, kalkışmalar, eylemler kimlere karşı ve neden yapılır. Bir yerlerde zulüm varsa, zâlim varsa, haksızlık, hukuksuzluk egemense, bunun sonucu olarak duruma göre eylem de olur, grev de olur, kalkışma, isyân ve hatta savaş bile.

Eylemler, grevler, isyânlar olmazsa kişilere haklarının verilebileceğini düşünüyor musunuz.. Emekli, işçi, memur, esnaf, tüccar, sanayici, çiftçi haklarını aramak için sokaklara, meydanlara dökülmezse, alın terinin, emeğinin karşılığını alabilir mi. Sivil toplum örgütleri, dernekler, sendikalar, siyasi partiler ne için var. ELBETTE HAK ARAMAK İÇİN.

Ne var ki, özde hak aramak için oluşan bu kuruluşlar, zaman-zaman ZULMÜN KAPISINA DA DÖNÜŞEBİLİRLER. Bu defa bunlara karşı başkaldırılar başlar.

İnsanlık varoldukça hep MAZLUMLAR VE ZALİMLER OLACAKTIR. ALLAH BİZİ ZALİMLER SINIFINDAN DEĞİL, MAZLUMLAR SINIFINA DAHİL OLANLARDAN EYLESİN…

HUKUK KİTAPLARINA GEÇECEK MAHKEME KARARLARI

Özde, ADALETİN KAPISI olmaları gereken mahkemelerden bazen öyle kararlar çıkıyor ki, gerçekten ibretlik! Son yıllarda, bu ibretlik kararlara sık-sık şahit oluyoruz. Öyle tahmin ediyoruz ki, bu ibretlik kararlar, günü gelince hukuk fakültelerinin ders kitaplarına geçecek ve örnek olarak okutulacaklardır.

Örnek olmaları açısından bunlardan birkaçını sıralayalım:

*Kumpas davaları,

*Mühürsüz oyların geçerli sayılmasıyla ilgili   karar,

*İstanbul seçimlerinin iptaliyle ilgili karar.

*Gezi davası ile ilgili karar.

Sıralasak daha çok var amma, ARİF OLAN NE DEMEK İSTEDİĞİMİZİ ANLAMIŞTIR.

MÜJDE, MÜJDE!!!

Emeklilerin Ramazan Bayramı ikramiyelerinin ödenmesine başlandı ya! Yandaş medya büyük bir müjde gibi sunuyor. Yahu, Bayram ikramiyesi diye topu-topu 1100 TL verilmekte. Bu parayı çocuklara bile verseniz, sevinmez, sevinemez. 1100 TL ile ne gelir ki müjde olsun. İlk verildiğinde 1000 TL ile 3 çeyrek altın geliyordu, şimdi 1 çeyrek altın bile gelmiyor.

Abartarak, (MÜJDE) diye haberleştirmekten hiç mi utanmıyorsunuz!!!

Bu parayla topu-topu 3 kilo et gelir…

TAŞLAMA

HAK VERİLMEZ, ALINIR

BUDUR İŞİN GERÇEĞİ

HAKKINI ARAMAZSAN

SEN SUÇLAMA KİMSEYİ

DUYARSIZ TOPLUM OLDUK

“BANA NECİ” OLMUŞUZ

BİLİNİZ Kİ BUNDANDIR

BELÂMIZI BULMUŞUZ

BANA DOKUNMUYORSA

BİN YIL YAŞASIN DERİZ

YILANLARA GÖZ YUMAN

AHMAKLAR BİL, BİZLERİZ

ZULME KARŞI SUSANLAR

BİL Kİ DİLSİZ ŞEYTANDIR

CEMİYET NE ÇEKERSE

BİLİNİZ ONLARDANDIR

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER