Laiklik Meclisi, 3 Mart 1924 tarihinde, Hilafetin kaldırılması ve hanedanın yurt dışına çıkarılması, Şeriye ve Evkaf [Vakıflar] ile Erkânı Harbiyei Umumiye [Genelkurmay] Bakanlıklarının kapatılması ve Tevhidi Tedrisatın (Öğretim Birliğinin) sağlandığı 1924 yılının 3 Mart’ını Laiklik Günü olarak ilan ederek 2024 yılından beri kutlamalar düzenliyor. Bu sene ikincisi düzenlenen etkinlikte Laiklik Meclisi Sözcüsü Umut Kuruç, yazar Dr. Alper Akçam, Avukat Bilgütay Durna, Genel Sağlık İş Sendikası Genel Başkanı Dr. Derya Uğur, Prof. Dr. Doğan Göçmen, yazar Eren Aysan, üniversite öğrencisi Fatma Reyhaniye, Türkiye İnsan Hakları Kurumu Vakfı (TİHAK) Yönetim Kurulu Üyesi Mahmut Aslan, eğitimci, yazar Mustafa Gazalcı, hukukçu Dr. Neval Oğan Balkız, Birleşik Kamu İş Konfederasyonu Genel Başkanı Orhan Yıldırım, eğitimci Özkan Rona, Avukat Şükran Eroğlu ve Prof. Dr. Yakup Kepenek konuşmalarını yaparak laiklik vurgusunu güçlendirdi. Umut Kuruç: “Yeni anayasa” ile ilgili herhangi bir tartışma ve pazarlık yürütülemez Etkinliğin açış konuşmasını yapan Laiklik Meclisi Sözcüsü Umut Kuruç, Hasan Öztürkmen’in Meclis’e 3 Mart’ın Laiklik Bayramı olarak kutlanması için verdiği önergenin reddedildiğini hatırlatarak “Bu bizim bugünü her yıl bayram olarak kutlamamıza engel değil” dedi. Kuruç, Kartalkaya’da çıkan otel yangınında, 6 Şubat depremlerinde, Çorlu tren kazasında, kadın, işçi ve çocuk cinayetlerinde binlerce kişinin hayatını kaybetmesinin, kamusal mekanizmanın tasviye edilmesinin bir sonucu olduğuna dikkat çekti. Gündemdeki “yeni anayasa” tartışmalarına da değinen Kuruç, “yeni anayasa”nın Cumhuriyet’in tasfiyesiyle yeni rejimin tesisi anlamına geldiği söyledi. Kuruç, “yeni anayasa” tartışmalarının bütünüyle reddedilmesi gerektiğini vurgulayarak şunları ifade etti: “‘Yeni anayasa’, emperyalizmin güdümündeki karşı devrim sürecinin, laikliğin tasfiyesi ile birlikte Cumhuriyetin tamamen ortadan kaldırılmasını, idari yapının dönüştürülmesini ve ülkenin sermaye egemenliğine kayıtsız-şartsız teslimiyetini tamamlaması demektir. Dolayısıyla, bu süreçle ilgili herhangi bir tartışma, pazarlık, yürütülemez. Bu dayatma Anayasa’nın ilk dört maddesine sıkıştırılamaz, bütünüyle reddedilmelidir.” Mustafa Gazalcı: Yeniden laik eğitime geçilmeli! Eğitimci ve yazar Mustafa Gazalcı, 3 Mart Devrim Yasası’nın tarihini anlatarak “3 Devrim Yasası, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ne yeni ufuklar açmıştır” diye konuştu. Laiklik ile eğitimde birçok yeniliğin yapıldığına dikkat çeken Gazalcı, AKP döneminde yürütülen eğitim politikalarının laikliğe karşı yapılan bir “karşı devrim” olduğunu vurgulayarak şunları söyledi: “AKP döneminde cumhuriyetin öğretim birliğine dayanan bilimsel, kamusal eğitime karşı kökten bir dinselleştirme, partizanca kamulaşmayı görüyoruz. 4 artı 4 artı 4, ÇEDES, MESEM, Diyanet Akademisi, Diyanet İşleri Başkanlığı, dinsel vakıflarla yapılan protokoller tam bir karşı devrim uygulamasıdır. AKP zaman içinde laikliği ve öğretim birliğini ayaklar altına almıştır. Dinsel bir şeriat devleti kurmak için adımlar atmaktadır.” Laikliğin demokrasi ve özgürlük için bir zorunluluk olduğunu belirten Gazalcı, “Laik, bilimsel, kamusal eğitime dönmek gerekir” çağrısını yaptı. Orhan Yıldırım: Gençler, biz bu savaşı kazanacağız! Birleşik Kamu İş Konfederasyonu Genel Başkanı Orhan Yıldırım, toplumdaki geçim sorununun laikliğin ve kazanımlarının her geçen yıl ortadan kaldırılmasından kaynaklandığını belirterek gençlere şöyle seslendi: “Gençler, biz bu savaşı kazanacağız! Ne 23 yıllık hükümet buna engel olabilir ne de çevre olaylar mücadelemizin önüne geçebilir. Burası Türkiye, sayısız insana borcumuz ve inancımız var.” Prof. Dr. Doğan Göçmen: Maarif Modeli akla ve bilime değil, imana ve inanca götürüyor Laikliğin toplumlar için vazgeçilmez bir yaşam biçimi olduğunu söyleyen Prof. Dr. Doğan Göçmen, bunun nedenini Hegel ve Laiklik Etimolojisiyle açıklayarak “Laiklik sadece devletin örgütlenme biçimi değil, bir yaşam biçimidir” dedi. Göçmen, yeni eğitim politikalarına değinerek “Maarif Modeli akla ve bilime değil, imana ve inanca götürüyor. Tam bir karşı devrim yaşanıyor” diye konuştu. “Laiklik, inanç özgürlüğümüzü elimizden alıyor” iddiasını da tartışmasına konu eden Göçmen, “Aşık Veysel, ‘Dört din de haktır’ derken bütün inanç türlerinin dışında ve hepsini eşit görüyor. Bu duruşu mümkün kılan şey Aşık Veysel’in bilim gözüyle bakabilmesiydi” dedi. Şükran Eroğlu: Laikliğin kaldırılması toplumsal barışın altına dinamit döşemektir Uzun yıllardır kadın hakları alanında mücadele eden avukat Şükran Eroğlu da konuşmasında “Laiklik mücadelesinin en önünde neden kadınlar olmalı?” sorusunu tartıştı. 1935 yılında yapılan seçimlerle siyasette kadın temsilinin mümkün kılındığını hatırlatan Eroğlu, “18 kadınla siyasette kadın temsilinde dünyada ikinci sıradaydık, bugün 129’uncu sıradayız” diye konuştu. Medeni Kanun’un devrim yasası olduğunu vurgulayan Eroğlu, laikliğin toplum özgürlüğü için önemini şu şekilde anlattı: “Laiklik, ülkede birlik ve beraberliği sağlayan temel unsurlardan biridir. Laiklik dine saygısızlık anlamlarıyla yorumlanamaz, tam tersine dinin siyasete alet edilmemesidir. Bir süredir laikliğin Anayasa’dan kaldırılması için çaba sarf ediliyor. Laikliğin kaldırılmasını talep etmek, zaten mevcut haliyle fazlasıyla sıkıntılı olan toplumsal barışın temelini dinamitlemekle eşdeğerdir.” Eroğlu, konuşmasının sonunda laikliğin kadın mücadelesinde önemli bir yeri olduğuna dikkat çekerek, “Biz kadınlar var olma mücadelemizi devam ettirmeliyiz. Laiklikten asla vazgeçmeyeceğiz, vazgeçilmesine müsaade etmeyeceğiz” dedi. Dr. Derya Uğur: Artık liyakat değil tarikat listeleri dönüyor Genel Sağlık İş Sendikası Genel Başkanı Dr. Derya Uğur, konuşmasında laiklikten uzaklaşmanın sağlık alanına etkilerini anlattı. Tıp eğitiminin bilimsellikten uzaklaştırıldığını söyleyen Uğur, toplumda “paran kadar sağlık” anlayışının yaygınlaştığına ve yaşam hakkının “lüks” haline geldiğine dikkat çekti. Uğur, Diyanet İşleri Başkanlığı talimatıyla sağlık çalışanlarının kamu kurum ve kuruluşlarında Kur’an ve dini bilgiler eğitimi verilmesi konusunda resmi yazı gönderildiğini söyleyerek, “Tarikatlar ve bakanlar kendi açtıkları hastanelerde hastaları bilim adı altında dolandırıyor. Artık liyakat değil tarikat listeleri dönüyor. Bu ve bunun gibi olaylar sonucunda da ‘Giderlerse gitsinler’ denilerek ülke kapısını gösterme hadsizliğe ulaşmaktadır” diye konuştu. Özkan Rona: Gericiliği durdurmanın tek yolu önüne güçlü barikatlar kurmaktır Eğitimde 4 artı 4 artı 4 modelinin dinselleşmeyi hızlandırdığı ve artırdığını belirten eğitimci Özkan Rona, eğitim en önemli bileşeni haline getirilen tarikat ve cemaatlerle ve “ilim ve irfan” sloganıyla çıkan Maarif Modeli’yle, bilimsel bilginin tanrısal öğretiye dayandırıldığı bir yaklaşımın hakim olduğunu söyledi. Rona, bu durumun 3 Mart 1924’ün gerisinde olduğunu vurgulayarak sözlerine şöyle devam etti: “Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kendini ‘Şeyhülislamlık’ makamı olarak görmekte ve o mirası sahiplenmektedir. Yeni Maarif Modeli ile eğitimde gericilik” Dini eğitimin yaygınlaşması ve bu konuda yapılan protokollerle okulların birçok görevinin camilere yüklendiğini söyleyen Rona, “Bunun için Laiklik Meclisi olarak bir arada olarak laiklik mücadelesini örgütleyen yapıları güçlendirmeli, kamuoyu yaratmak için geniş baskı grupları oluşturmalıyız. Gericiliği durdurmanın tek yolu, onun önüne güçlü barikatlar kurmaktır” diye konuştu. Eren Aysan: Midas’ın kulaklarını ifşa etmeyi sürdüreceğiz! Sivas Katliamı’nda hayatını kaybeden Behçet Aysan’ın kızı yazar Eren Aysan, laikliğin koşulsuz özgürlük, akıl ve kadınların kamusal alanda eşitliği olduğunu söyledi. Aysan, Metin Altıok’un kızı Zeynep Altıok ve Nesimi Çimen’in oğlu Mazlum Çimen ile Sivas Katliamı davasının ardından yazdıkları bildirinin bir kısmını okudu: “Ey babalarımızı yakanlar, katiller, onların iş birlikçileri ve iş verenleri… Gününüz kutlu olsun! Radikal İslamcılarla her türlü çıkar iş birliğine giren yapılar… Sizin de kutlu olsun gününüz! Midas’ın kulaklarını ifşa etmeyi sürdüreceğiz. Tek bildiğimiz, inadına, bir gün, son sözü söyleyecek taraf olacağız. Bir gün, Behçet Aysan’ın ve Metin Altıok’un dizelerini, Nesimi Baba’nın türkülerini yüzünüze haykırarak söyleyeceğiz! Gözleriniz gözlerimizde olacak. Bu sözümüzü unutmayın!” Mahmut Aslan: Laikliğe en büyük darbe “Cuma Genelgesi” oldu Türkiye İnsan Hakları Kurumu Vakfı (TİHAK) Yönetim Kurulu Üyesi Mahmut Aslan, Türkiye’nin en hızlı dinselleşme dönemine Demokrat Parti iktidarıyla girdiğini söyledi. 1990’lı yıllarda Atatürkçü aydınların katledilmeye başlandığını hatırlatarak Muammer Aksoy, Ahmet Taner Kışlalı ve Madımak Katliamı’nda hayatını kaybeden isimleri anarak, “Atatürkçüler bugünleri söyledikleri için katledildi. Sanıkların hepsini serbest bırakarak yeniden bir meydan okuma gösteriyorlar” dedi. “Cuma Genelgesi”nin laikliğe yapılan en büyük “darbe” olduğunu dile getiren Aslan, “Diyanet İşleri Başkanlığı kapatılmalıdır, bugünün ‘Şeyhülislamlığı’ olmuştur. Şeriata da faşizme de izin vermeyeceğiz” diye konuştu. Fatma Reyhaniye: Laiklik mücadelesi ve yeni cumhuriyet gençlerin omuzlarında yükselmelidir Ankara Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik bölümü öğrencisi Fatma Reyhaniye de konuşmasında laikliğin gençler için önemini “Laikliğin zayıflatılması, gençliğin geleceğinin belirsizleşmesi anlamına geliyor” sözleriyle anlattı. “Manevi danışmanlık” vb. uygulamaların toplumu belli bir ideolojik çerçevede şekillendirme çabasının bir parçası olduğunu söyleyen Reyhaniye, konuşmasını gençlere yaptığı şu çağrıyla bitirdi: “Laikliği savunmak, yalnızca bir anayasal hakkı korumak değil aynı zamanda kendi geleceğimizi güvence altına almaktır. Gençler olarak bize dayatılan kaderi kabullenmek zorunda değiliz. Toplumun değişim dinamiğini her zaman gençler belirlemiştir ve bugün de laiklik mücadelesi ve yeni cumhuriyet bizim omuzlarımızda yükselmelidir. Şeriata, faşizme ve karanlığa geçit yok.” Bilgütay Durna: Siyasi iktidarın dayattığı tartışmaları elimizle itmeliyiz Türkiye’de tarih boyunca laikliğin zarar görmesine neden olan çok sayıda olay yaşandığını ancak “Yeni Türkiye” modelinin bunlardan çok daha kötü olduğunu söyleyen Avukat Bilgütay Durna, bunun nedeni şöyle açıkladı: “‘Yeni Türkiye’ dedikleri şey, yeni bir rejimdir. Ülkenin rejimi değişti, ülkemizdeki dinselleşme tamamen kurumsallaşmış durumda. Biz hâlâ zaman varmış gibi davranmamalıyız.” “Yeni Türkiye” modeli ile siyasette çok sayıda belirsizlik yaratıldığına dikkat çeken Durna, “Anayasa’nın ilk dört maddesine dikkat çekiliyor ve Hüda-Par’a doğru yönlendiriliyoruz ama genel Anayasa’ya yapılan müdahaleyi göremiyoruz. Erdoğan’ın yeniden adaylığına çekiliyoruz. İran’a benzemediğimizin öne sürülmesi hâlâ vaktimiz olduğunu göstermez çünkü kendi dinsel rejimlerini yarattılar” diye konuştu. Bu tartışmalara tek parça olarak değil bütünlükçü yaklaşılması gerektiğini belirten Durna, “Siyasi iktidarın dayattığı tartışmaları elimizle itmeliyiz” dedi. Siyasi iktidarın meşruiyete ihtiyacı olduğunu söyleyen Durna, “Şu an hedefleri hukuksallaşma, bu tartışmalara girerseniz niyetinizden bağımsız olarak onlara meşruiyet sağlamış olursunuz” dedi. Laiklik Meclisi etkinliğin sonrasında “3 Mart Laiklik Günü Bildirgesi”ni yayımladı. Bildirgede laiklik mücadelesinin anlam ve önemi ile birlikte yakın dönem mücadele başlıklarına yer verildi. |
