Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Ahmet Arıtürk’ün TRT GAP Radyosu Canlı Yayınında Azizler Diyarı Siirt’in Manevi Dinamikleriyle İlgili Söyleşisi

Öncelikle TRT GAP Radyosunun kıymetli dinleyicilerine selam ve sevgilerimi sunuyorum.

Öncelikle TRT GAP Radyosunun kıymetli dinleyicilerine selam ve sevgilerimi sunuyorum. Bugünkü söyleşimizde Azizler Diyarı Siirt’in Manevi dinamiklerini kısaca anmağa çalışacağım.

Ancak, malumunuz olduğu üzere bu gün 18 Mart Şehitlerini Anma Günü ve Çanakkale Zaferinin 110’uncu yıldönümüdür. Bu önemli günü de elbette anmadan geçemeyiz.

Çanakkale Şehitleri için yazılmış çok sayıda destanlar, şiirler vardır. Acizane benim de Çanakkale Şehitleriyle ilgili şiirlerim bulunmaktadır. İzninizle önce bu şiirlerimden birini okuyarak, Çanakkale Şehitleri yanında bütün şehitlerimizin aziz ruhlarını taziz etmek istiyorum. İşte, Çanakkale Zaferiyle ilgili şiirlerimden biri:

ÇANAKKALE ŞEHİDİNE SELAM OLSUN, SELAM OLSUN

ANADOLU YİĞİDİNE SELAM OLSUN, SELAM OLSUN

BU GÜLLEYİ KİM TAŞIYA, SELAM SEYİT ONBAŞIYA

VATAN İÇİN UĞRAŞIYA, SELAM OLSUN, SELAM OLSUN

SELAM NUSRAT GEMİSİNE, ZABİTİNE, NEFERİNE

MÜSLÜMAN TÜRK MİLLETİNE, SELAM OLSUN, SELAM OLSUN

ARAB’A, LAZ’A, ÇERKEZ’E, YEDİ DÜVELDEN HERKESE

TÜRK AHMED’E, KÜRT MEHMED’E SELAM OLSUN, SELAM OLSUN

HAYDİN KALKALIM HALAYA, ŞEHİTLİK İÇİN SIRAYA

ŞARAPNELDEN BU YARAYA SELAM OLSUN, SELAM OLSUN

ÂBİD SELAM OLSUN BİZE, MÜSLÜMAN, TÜRK HEPİMİZE

ÖLÜMÜZE, DİRİMİZE SELAM OLSUN, SELAM OLSUN

Diyerek aziz şehitlerimizi taziz ettikten sonra konumuzla ilgili olması açısından yine bir şiirimle söze başlıyorum:

YÖNELELİM ALLAH’A VEYSELKARANİ GİBİ

GELİN DÜŞELİM RAHA VEYSELKARANİ GİBİ

OLMAYIP NEFSE KÖLE, AĞLAYALIM GEL HELE

AŞK-I MUHAMMED İLE VEYSELKARANİ GİBİ

ANAYA İTAATIN SEMBOLÜDÜR O BİLİN

ANAYI SAYIN SEVİN VEYSELKARANİ GİBİ

VEYSELKARANİ UMMAN GİBİDİR DOSTUM İNAN

GÖNÜL UYANIP DA YAN VEYSELKARANİ GİBİ

“ÂŞIĞIM” DİYEN GEREK, YÂR İÇİN CAN VERİR BAK

DÜNYAYA BAĞLANMA PEK VEYSELKARANİ GİBİ

YÖNELİRSEN RABBİNE, İTAAT EYLER SANA

AĞAÇLAR, TAŞLAR BİLE VEYSELKARANİ GİBİ

GÖNÜL GÜNAHTAN PAKOL, İKİ GÖZÜM IRMAK OL

MUHAMMED’E MÜŞTAK OL VEYSELKARANİ GİBİ

ÂBİD BOŞA DÜNYAYI, TERKET BU MASİVAYI

ARAYALIM MEVLA’YI, VEYSELKARANİ GİBİ

Evet, etrafı tepelerle çevrili, her tepesinde en az bir evliya türbesi bulunan Azizler Diyarı Siirt’in manevi dinamiklerini kısa olarak ve Hazret-i Ali’nin mübarek evlatlarından Muhammed Bin Hanifiye Hazretlerinden başlayarak anımsatmaya çalışalım.

Muhammed Bin Hanifiye, Hazreti Ali’nin oğlu, Hazreti Hasan ve Hazreti Hüseyin’in üvey kardeşleridir. Bir ziyaretgâh olan mübarek Mezarı, Siirt il merkezine 40 kilometre uzakta Şirvan ilçesinin Taşlık köyünde bulunmaktadır. Muhammed bin Hanifiye için metfun olduğu Taşlık köyünde, Mart ayında yapılan anma törenlerine her yıl muhtelif yörelerden binlerce kişi katılmaktadır.

Hazreti Ali’nin Hanifiye adlı eşinden olan Muhammed b. Hanifiye miladi takvime göre 637 yılında Medine’de doğmuştur. Hz. Ali’nin, bir oğlu daha dünyaya gelecek olursa adını (Muhammed) ve künyesini (Ebü’l-Kāsım) olarak vermek için Peygamber Efendimizden izin aldığı rivayet edilir.

Doğrusunu söylemek gerekirse Muhammed Bin Hanifiye Hazretlerinin   Siirt’e ne zaman ve ne amaçla geldikleri konusunda kesin  bir bilgiye sahip değiliz.

Siirt’in manevi dinamiklerinden biri de yine İslam âlemince tanınan Baykan ilçemize bağlı VEYSELKARANİ Beldesinde metfun Veyselkarani Hazretleridir. Türbesi ve müştemilatı yıllardan beri Bitlis Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından koruma altına alınmış olup, yıl içinde binlerce kişi tarafından ziyaret edilmektedir. Hazreti Veyselkarani’nin Yemen ve Şam’da da makamları bulunmaktadır.

Anne sevgisinin timsali olan Hazret-i Veyselkarani, Peygamber Efendimiz Hazret-i Muhammed’in övgüsüne mazhar olmuş manevi dinamiklerimizdendir. Hayatını dillendiren nice kitaplar, makaleler, şiirler yazılmıştır. Acizane benim de Hazret-i Veyselkarani hakkında yazdığım şiirlerimden ikisi Kültür Bakanlığı tarafından bestelettirilmiştir.

Hazret-i Veyselkârani, “HAYR-ÜT TABİİN” yani “TABİİNLERİN EN HAYIRLISI” unvanı ile bilinir ve anılır. Peygamber Efendimiz HAZRET-İ MUHAMMED’İ (O’na, cümle Peygamberlere al ve ashaplarına salat ve selâm olsun) baş gözüyle görmemekle beraber, gönül gözüyle gören tabiinlerdendir. YÜCE ALLAH’ın bir sırrı, bir hikmeti olarak, çok istemesine rağmen, Hazret-i Resulullah’ı görmek ve ashabı kiram sınıfına dahil olmak kendisine nasip olmamıştır.

Hazret-i İSÂ aleyhisselâmın göğe çekilmesinden sonra, insanlar yeniden ve süratle bozulmuş, DEVR-İ FETRET denilen karanlık bir dönem başlamıştır. Miladi 500 yıllarına doğru adlarına “HANİF” denilen ve Yüce ALLAH’IN birliğine inanan insanlar ortaya çıkmış, irşat görevine başlamışlardır. Putperestler tarafından hor ve hakir görülen HANİFLER, özellikle Arabistan yarımadasında boy göstermekteydiler. Hanifler, Tevrat ve İncil’deki bazı işaretlerden yola çıkarak, son Peygamberin dünyaya teşriflerinin yakın olduğunu biliyor ve bunu müjdeliyorlardı. İşte, bu haniflerden biri de Hazret-i Veyselkarani’nin Babası Amir’di. Küçük yaşta babasını kaybeden Hazret-i Veyselkarani de Annesi Esma’nın telkinleriyle HANİFLERDEN olmuştur.

Veyselkârani Hazretleri hakkında bilinenler çok azdır. Yemen’in Karen Köyünden olduğu, miladi 550-560 yılları arasında doğduğu konusunda rivayetler vardır. Asıl adı, Üveys bin Âmir el-Karanî‘dir. Yemen’in Muradoğlu kabilesine mensup olup Karen köyünde doğmuş olmasından dolayı kendisine bu isim verilmiştir.

Annesi Esma Hatun’un telkinleriyle Hanif olarak büyüyen Veyselkarani, Peygamber Efendimizin dünyayı şereflendirmelerini, nübüvvetini ilan edişini manevi olarak hissetmiş, onun aşkıyla yanıp tutuşmasına rağmen ileri yaşlarında hasta ve bakıma muhtaç bir hale düşmüş olan annesini tek başına bırakamadığı için Medine’ye gidişini ertelemişti. Ancak, bir ara Annesinden de müsaade alarak Medine’ye gittiklerinde, Peygamber Efendimizin gazvede olması sebebiyle görmek şerefine erişemeden, Karen’e dönmek durumunda kalmıştır. Bizim anlattıklarımız, özetin de özetidir. Hazret-i Veyselkaraninin mübarek yaşamını anlatan yayımlanmış çok sayıda kitaplar vardır.

Siirt’in bir başka manevi dinamiği de, İl Merkezinde türbesinin bulunduğu mezarlığa adı verilmiş olan Şeyh Süleyman Hazretleridir. Bu zatın Tillo’da medfun Şeyh Hamza el Kebir’in kardeşi olduğu rivayet edilmektedir. Aynı mezarlıkta MOLLA HALİL EL SİİRDİ bulunmaktadır.

Yine Siirt’in manevi dinamiklerinden biri de Şeyh Musa Hazretleri’dir. Türbesi Siirt merkez ilçede Doğan mahallesinde olan bu büyük zatın Halid Bin Velid hazretlerinin soyundan geldiği rivayet edilir. Siirt’te metfun bulunan Şeyh İlyas, Şeyh El Naccar ve Şeyh El Türki’nin hocaları olduğu belirtilmektedir. Cuma namazına gittiği zaman, yarım kalan işini tamamlamak için tarlasının bir aslan tarafından sürdüğüne inanılır.

Siirt’in manevi dinamiklerini sayarken,  Şeyh Halef hazretlerini unutmamak gerekir. Türbesi, adı ile müsemma ŞEYH HALEF Camiindedir. Aynı Türbede Şeyh Halef’in kardeşi Şeyh Osman, Şeyh Halef vakfiyesinin Vakıfı Hacı Mustafa Efendi ile Hacı Mustafa Efendinin Babası Şehit Hüseyin’in makberleri  bulunmaktadır. Türbede Şehit oldukları belirtilen ancak adları bilinmeyen iki zatın daha mezarları vardır. Şeyh Halef’in, Şeyh Abdulkadir’i Geylani’nin torunu olduğu belirtilmektedir.  Kutbul aktap Şeyh Abdulkadir-i Geylani Hazretleri  1077 yılında doğduğuna göre Doğum ve vefat tarihini bilmediğimiz Şeyh Halef Hazretlerinin de miladi 11. asırda yaşamış olması gerekir.

Siirt’in manevi dinamiklerinden bahsederken, Şeyh El Cerrah camiindeki türbede metfun olup camiye adı verilen Şeyh El Cerrah’ın yanı sıra, Şeyh El Hattap, Şeyh El Hattab’ın çocukları Şeyh Celaledin ve Şeyh Kadri’yi anmamak olmaz. Yine Siirt İl Merkezinde Şeyh Hasan, Şeyh el Tayyar, Şeyh El Mebuni, Şeyh İshak, Şeyh Mahmut gibi adlarına camiler, vakfiyeler bulunan ve evliya yani ALLAH DOSTU OLARAK tanımlanan büyük zatlar vardır.

Siirt’imizin, (Evliyalar diyarı) olarak tanımlanan Tillo ilçesi Şehir merkezine 10 kilometre uzaktadır. Bu ilçede çok sayıda büyük zatların türbeleri bulunmaktadır. Bunların arasında Şeyh Hamza El Kebir, oğlu Şeyh el Mücahit, Şeyh Hasan el Fatır, Hazret-i Fakirullah, Hazret-i Fakirullah’ın talebesi ve Marifetname adlı eseri yanında 50’ye yakın eserleri bulunan Hazret-i İbrahim Hakkı, yine Hazret-i Fakirullah’ın torunu Sultan Memduh ve evliya kadınlardan Hasya Hatun vardır. Tillo Mezarlığında 40 bin evliyanın metfun olduğu bir gönül ehli tarafından ifade edilmiştir. Sultan Memduh Hazretlerinin (DİVAN) adlı 40 bin beyitten oluşan eseri, Türkçeye çevrilerek bastırılmıştır.

Tillo’daki büyük zatlardan Şeyh Hamza El Kebir’in, Halid Bin Velid Hazretlerinin soyundan geldiği belirtilir. Babaları Ebu Said-i Magzuni, Hicri 470, Miladi 1077 ile Hicri 561, Miladi 1166 yılları arasında yaşayan Abdülkadiri Geylani Hazretlerine muasır olmuş, hatta biribirlerine karşılıklı ders vermişlerdir. Başta İsmail Fakirullah Hazretlerinin tespiti olmak üzere tevatürle sabit olan O’nun büyük velayeti ve “Kutb’ul Aktab” makamına ulaşmış olmasıdır. Tarikatı, “Tarikat-ı Hamzeviyye”dir. 12 erkek çocuğu olmuştur. Bunların hepsinin de velayet makamına müşerref oldukları belirtilir. Şeyh Hamza El-Kebir Hazretleri Hicri 669, Miladi 1271 tarihinde vefat etmiştir. Kabri şerifi Tillo’da kendi adına yaptırılan türbededir.

Şeyh Hamza el Kebir’in oğlu Şeyh Mücahit Hazretlerinin de Türbesi Tillo’dadır. Tillo’da “MÜCAHİTLER” olarak bilinen aile Şeyh Mücahit’in oğlu Şeyh Hasan’ın soyundan gelmektedir. Şeyh Hasan’ın da Cemal, Halil ve Abdullah olmak üzere üç çocuğu olmuştur. Birçok kerametleri menkul olup, Hicri 660 (miladi 1262) yılında vefat ettiği belirtilir. Bu durumda, Babası şeyh Hamza El Kebir’den 9 yıl önce vefat etmiştir. Şeyh Mücahit’in asıl adı İbrahim’dir. İbrahim Hakkı Hazretleri eserlerinde O’nun çok sayıda kerametlerinden bahsetmektedir. Divanı olduğu belirtilmekteyse de kayıptır.

Tillo’da metfun zatlardan biri de asıl adı İSMAİL olan ve FAKİRULLAH namıyla ünlenmiş evliyadır.

Hicri 1067’de Recep ayının Regaip Kandiline rastlayan Cuma gecesi dünyaya gelmiştir. Soyu Peygamber Efendimizin   amcası Hz. Abbas’a dayanır. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz.nin hocasıdır. Velayet makamına erişmesinin menkıbesini dillendiren bir KUYU olayı vardır. Gece vakti evine giderken, düştüğü kuyu, velayet makamına erdiği mekân olarak tanımlanır. Bu kuyu, Tillo’da koruma altına alınmış yörelerdendir.

Hazret-i Fakirullah’ın talebelerinden olan İbrahim Hakkı Hazretleri de, Tillo’da Üstadının Türbesinde metfundur. Aslen Erzurum’un Hasankale (Pasinler) ilçesi doğumlu olup tahsilini, ilmini, velâyetini Hazret-i Fakirullah’ın talebesi olmasıyla kazanmıştır. Hicri 1115, miladi 1703 tarihinde 18 Mayıs gününde dünyaya teşrif etmiştir. Fakirullah Hazretleri’nin mürit ve muhiplerinden Derviş Osman Hüsnü Efendi’nin oğludur. Derviş Osman, İsmail Fakirullah Hazretleri’nin en yakını olan müritlerindendir. Bir Mürşit aramak için Hasankale’den, yollara düşerek Tillo’ya gelen Molla Osman, aradığını bulduğuna inanarak, Hazret-i Fakirullah’ın yanında kalmıştır. İbrahim Hakkı dokuz yaşlarındayken Amcası Molla Ali tarafından Tillo’ya, Babasının yanına getirilmiştir. İbrahim Hakkı “Marifetname” adlı eserinde buluşma anını anlatırken, Babası Molla Osman ile Şeyh Fakirullah’ın yan yana durduklarını, Şeyhin, kendisine babasından bile daha yakın, daha sevimli geldiğini anlatır.

İbrahim Hakkı, ilk derslerini bizzat Babası Molla Osman’dan tahsil etmiştir. Babası Molla Osman’ın 1719 yılında vefatından sonra, bir süre için Erzurum’a gitmiş, ancak Şeyhinin aşkıyla yanıp tutuştuğu için tekrar Tillo’ya dönmüştür. Fakirullah Hazretlerinin torunu ve Abdulkadir-i Sani’nin kızıyla evlenmiştir.

Bu aralar, dönemin Osmanlı Padişahı Sultan Mahmud ile İsmail Fakirullah arasında sürekli mektuplaşmalar olmaktadır. Sultan Mahmud, Fakirullah’ı İstanbul’a davet eder. Ancak, kendisi gitmez ve yerine müridi İbrahim Hakkı’yı gönderir. Hicri 1766’da, Padişah’ın davetlisi olarak İstanbul’a giden İbrahim Hakkı, günlerinin çoğunu Saray kütüphanesinde geçirir. “Marifetname” adlı eserini de bu arada yazdığı söylenir.

İstanbul’dan tekrar Tillo’ya dönen İbrahim Hakkı, üstadı Fakirullah Hazretlerinin vefatı üzerine, kayınpederi olan Abdulkadir-i Sani ile birlikte irşat görevini sürdürür.

Hicri 1194 miladi 1780 yılında 22 Haziran günü vefat eden İbrahim Hakkı Hazretleri 77 yıllık ömrüne başta “MARİFETNAME” adındaki meşhur eseri olmak üzere çok sayıda eserler sığdırmıştır.  Kendi ifâdesine göre telif ettiği kitapların sayısı 15’i bulmuş olan İbrahim Hakkı Hazretlerinin bilinen eserleri şunlardır: “Tuhfet-ul Kiram”, “Nuhbet_ul Kelam”, “Meşarikul_Yuh”, “Sefine-i Nuh”, “Kenzu’l-Futuh”, “Definetu’r-Ruh”, “Ruhu’ş-Şuruh”, “Ülfetü’l Enam”, “Urvetu’l-İslâm”, “Hey’etü’l-İslâm”, “Ruz-Nâme”, “Seyr-u Süluk”, “Süluk-u Tarik i’l Fenâ”, “Lubb-ul Kulüb”,

Telif ettiği kitaplar dışında kendi eliyle yaptığı Rüzname (Devr-i daim takvimi), Rub-ul Müceyyeb (Zaman Saati), Usturlap (takım yıldızların hareketini gösteren alet), Rub’ul mukantarat (Yıldızların yerlerini bulmak için kullanılan bir alet), Gök Küresi, pergel Takımı, Küre Sehpası, Asa ve Mürekkep hokkası vardır. Bütün bunlar torunlarından Merhum Molla Sadettin Toprak tarafından Tillo’da kurulan özel müzede muhafaza edilmektedir.

İbrahim Hakkı Hazretleri’nin bir de  Hocası İsmail Fakirullah’ın Türbesi  için yaptığı KALET_ÜL ÜSTAD VE KULETÜL ÜSTAD yapıtları meşhurdur. Hocası’nın türbesinin de mimarı olan İbrahim Hakkı Hazretleri, Türbenin  yaklaşık 3 kilometre doğusunda bulunan tepenin başında bu günkü adı ile Kaletül Üstat’ta harçsız olarak  ortasında 40’a, 50 cm’lik açık bir pencerenin de bulunduğu taştan bir duvar inşa eder.

Güneş yeni yılın başlangıcı olan 21 Mart´ta  bu duvarın ardından doğmaktadır. Duvardaki pencereden giren güneş ışığı, türbenin kulesine, oradan da kırılarak türbenin penceresinden içeri girer ve hocası İsmail Fakirullah Hazretlerinin başucunu aydınlatır. Yaptığı Işık hadisesi ile ilgili  İbrahim Hakkı Hazretleri “Yeni yılda doğan güneş ilk olarak hocamın başucunu aydınlatmazsa, ben o güneşi neylerim” diyerek, hocasına olan saygısını göstermiştir. Bu durum, gece ve gündüzün eşit olduğu yılın 2 gününe tesadüf eder. Yani, yılın ilk ışınları önce Üstadının başına düşer, sonra Tillo’yu aydınlatır.

1964 yılında Türbenin restorasyonu sırasında ışık mekanizması bozulmuştu. Çünkü Türbenin restorasyonu sırasında inşaatta hafif bir sapma meydana gelmişti. Bu sapmanın sonucu, artık Kalenin penceresinden yansıyan ışık, kulenin mazgalına düşmemekteydi.

Böyle bir yapıyı gerçekleştirmek için İbrahim Hakkı Hazretlerinin mimarlık yanında, güneşin hareketlerini çok iyi bilmesi, bunun yanında Tillo’nun, dünya üzerindeki konumuna çok hassas bir şekilde vakıf olması gerekirdi ki, ilimde ulaştığı merhaleleri göstermek açısından yeterli bir delil olsa gerek. Türbenin restorasyonu sırasında bozulan mekanizma, ancak 2011 yılında Başkent Üniversitesi Kültür Araştırmaları Merkezi Müdürü Arkeolog Prof. Dr. Cengiz Işık ve ekibinin gayretli çalışmaları sonucu tekrar aktif hale getirilmiştir.

Aynı zamanda büyük bir şair olan İbrahim Hakkı hazretlerinin:

HAK ŞERLERİ HAYREYLER,

ZANNETME Kİ GAYREYLER

ÂRİF ÂNI SEYREYLER

MEVLÂ GÖRELİM N’EYLER

N’EYLERSE GÜZEL EYLER.

mısralarıyla başlayan şiiri bugün için de dillerden düşmemektedir.

Siirt’in manevi dinamiklerinden biri de  Şeyh Muhammed El Hazin Hazretleridir. Türbesi Tillo’ya bağlı Firsaf köyündedir.

Şeyh Muhammed el Hazîn Hazretleri  1816 yılında Siirt’e bağlı Firsaf köyünde dünyaya gelmiştir. Tahsilini Molla Halil El Siirdi’nin yanında yapmış, daha sonra  Mardin’de Kâsımiye Medresesi’nde tahsiline devam etmiş, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’nin halîfelerinden Şeyh Osman Sirâceddîn-i Tavîlî’nin yanında tasavvufî eğitimini tamamlamıştır. Vefat tarihi 1892’dir. Peygamber Efendimiz için yazdığı manzum salavat-ı şerifeleri meşhur olup Siirt’te, camilerde sıkça okunur. Türbesi’nin bulunduğu yeri bizzat kendisi tespit etmiş, “Burası Halid bin Velid hazretlerinin İstanbul seferine çıkarken uğradığı ve istirahat etmek için çadırını kurduğu yerdir. Öldüğümde beni buraya gömün” diye vasiyette bulunmuştur. Şeyh Muhammed El Hazin’in Kendisi gibi evliya olarak bilinen 12 çocuğu vardır. Bunlardan Şeyh Şerafettin Hazretleri, kurtuluş savaşı sırasında oluşturulan milis kuvvetlerin başında binbaşı rütbesiyle savaşlara katılmış ve büyük yararlılıklar göstermiştir.

Azizler diyarı Siirt’imizin, adlarını sayamadığımız bütün manevi dinamiklerini Yüce Rabbimizin selamıyla selamlarken konuşmamı Evliyalar diyarı Tillo ile ilgili bir şiirimle noktalamak istiyorum:

TİLLO DEDİKLERİ YER, EVLİYALAR DİYARI

DİNLE, BİR-BİR SAYAYIM ŞÂDOLSUN PAK RUHLARI

ŞEYH HAMZA EL KEBİR’DİR, ŞAHI EVLİYALARIN

CENNET RÂHI GİBİDİR BİLESİN ANIN RÂHI

OĞLU ŞEYH EL MÜCAHİT, BELLİ EHL-İ CİHATTIR

İLTİCA EDENLERİN HASIL OLUR MURADI

VE HAZRET-İ ÖMER’İN ASİL SOYUNDAN GELEN

ŞEYH HASAN EL FATIR’I BU TESPİHTE SAYMALI

İSMAİL FAKİRULLAH BİR FAKİR-İ HUDADIR

OL İBRAHİM HAKKI’NIN MÜRŞİDİ VE ÜSTADI

İBRAHİM HAKKI DERSEN CÜMLE ÂLEM TANIRLAR

İŞTE “MARİFETNAME” O’NUN MEŞHUR KİTABI

ŞEYH MUSTAFA İLE ŞEYH ABDULKADİR-İ SANİ

HAZRET’ FAKİRULLAH’IN MÜBEREK EVLÂTLARI

SULTAN MEMDUH BİR VELİ, DİVANI DELİL BUNA

“NEYİN SULTANI” DERSEN EVLİYALAR SULTANI

SULTAN MEMDUH’UN EŞİ ANAMIZ HASYA SULTAN

EVLİYALIK YÖNÜNDEN RABİA’NIN AYARI

EVLİYAR YURDUNA GEL EY GÜNAHKÂR ÂBİD

TÖVBE KIL, BİL Kİ TÖVBE YIKAR TÜM GÜNAHLARI