TRT GAP RADYOSUNUN bütün dinleyicilerine selam ve sevgilerimi sunarak konuşmama “SİİRTLİ GÜZELE” başlıklı şiirimle başlamak istiyorum.
Gençlik yıllarıma ait bu şiiri, SEVGİLİLER GÜNÜ dolayısıyla Siirtli âşıklara ithaf ediyorum:
SORDUM “GÜZEL NERELİSİN”
“SİİRTLİYİM” DEDİ GÜZEL
“ARAP MISIN, KÜRT MÜ” DEDİM
“ARABİYİM” DEDİ GÜZEL
SORDUM “HANGİ MAHALLEDEN”
GÜLDÜ, DEDİ “ŞEYH HALEF’TEN”
DEDİM “ADIN BAHŞEDERSEN”
“YEMİNLİYİM” DEDİ GÜZEL
SORDUM “KİMSİN, KİMLERDENSİN”
DEDİ “NEY’NE GEREK SENİN”
DEDİM “BENİ ALMAZ MISIN”
“NİŞANLIYIM” DEDİ GÜZEL
DEDİM “KODUN BAĞRIMA KÖZ”
DEDİ “ÇOKTAN KESİLMİŞ SÖZ”
DEDİM “KIZ BU NİŞANI BOZ”
“NİYETLİYİM” DEDİ GÜZEL
DEDİM “ÂBİD VURGUN SANA”
DEDİ “GÖNLÜM KIRGIN ONA”
DEDİM “BAĞRIN AŞKLA YANA”
“ŞERBETLİYİM” DEDİ GÜZEL
Yeri gelmişken antrparantez belirteyim. Şiirlerimde (ÂBİD) mahlasını kullanırım. Şimdi, asıl konumuza gelelim. Bu günkü sohbetimizde yüzyıllık cumhuriyet tarihinde Siirt açısından önemli sayılacak olayları anlatmağa çalışacağım:
Cumhuriyetin ilk yıllarında genel nüfusu 100 bin dolaylarında olan Siirt’in Merkez ilçe nüfusu 15 bin kadardı. Şehir merkeziyle ilçeler ve köyler arasında doğru dürüst yol yoktu. Elektrik yoktu. Su yoktu. Şehir merkezinde susuzluk hat safhadaydı. Şehir halkı su ihtiyaçlarını çeşmelerden ve evlerde açılan kuyulardan temin ediyorlardı. Ancak toprağı kireçli olduğu için kuyuların suları acıydı. İçmeye elverişli değildi. O yıllarda SAKALIK önemli meslekler arasındaydı. Sakalar, atlar sırtında çukur çeşmelerden tenekelerle su doldurur, para karşılığı evlere servis ederlerdi. Halkın dar ve fakir kesiminin erkekleri de kendi evlerinin sularını sağlamak için çukur çeşmelere gider, sıraya girerek kap kacaklarını doldururlardı. Çukur çeşmeler önünde sıra yüzünden sık sık kavgalar olurdu. Hatta ölümlerle sonuçlanan kavgalar olduğu dahi anlatılır. Siirt’in en önemli çukur çeşmeleri TARMOL, STUT, AYNSALİP, HEDERVİS olarak adlandırılanlardı. Susuzluk sebebiyle Siirt Merkez ilçede Trahom yaygındı. Bu durum, İsmet Paşa’nın (SİİRT RAPORUNDA) dahi yer almıştır. Trahom o kadar yaygındı ki Şehirde bir trahom savaş merkezi bile açılmıştı. Özellikle trahomlu çocuklar, bu merkeze götürülür, gözlerine damla damlatılırdı.
1929 yılında Memleket Hastanesi adı altında kurulan hastanenin doktor ihtiyaçları genelde Siirt’te bulunan 12. tümenin askeri mütehassısları tarafından karşılanırdı. Hastanesi’nin yataklı bölümü ise ancak 1933’te hizmete girmiştir.
Siirt’in suya kavuşması ve susuzluğun sona ermesi Botan Hidroelektrik santralinin tesis edilerek 1 Haziran 1957 tarihi itibarıyla Şehre Botan’dan su verilmesiyle son buldu.
Hidroelektrik santralinin devreye girmesiyle Siirt il merkezi elektriğe de kavuştu. Daha önce, gecenin belli saatlerinde motorla verilen elektrik Botan santralinin devreye girmesiyle günün 24 saatinde verilir duruma geldi.
Zaman içinde Botan Hidroelektrik santralinden verilen su yeterli olmayınca 1985’li yıllarda Hesko’dan da Siirt’e su hattı çekildi. Böylece Siirt’in su sorunu mevcut durumda çözümlenmiş oldu.
Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar Siirt’te 49 Vali, 32 Belediye Başkanı görev yapmıştır. Bu Belediye başkanlarından 9’u aynı zamanda dönemin Valileri 2’si, Vali yardımcıları görevini ifa etmekteydiler.
Siirt’e (BEYAZ KENT) denilirdi. Bunun sebebi, binalarının Siirt’e has CAS denilen alçı taşına benzeyen beyaz bir maddeden inşa edilmeleriydi. Cas, adlarına EVETİN denilen işletmelerde üretilir, evlere hayvanlar sırtında çuvallar içinde servis edilirdi. Bu işte çalışanların çalışma sırasında elleri yüzleri bembeyaz kesilirdi. Bir nevi çimento gibi değerlendirilebilecek Casın bir özelliği kış mevsiminde evleri sıcak, yaz mevsiminde serin tutmasıydı. Şehrin eski kesiminde hâlâ bu cas evlerden ayakta kalanlar var.
Cumhuriyetin ilk yıllarında Siirt’in en önemli iş kollarının başında HELVA İMALATI gelirdi. Bugün de adı (HELVACILAR ÇARŞISI) olarak bilinen çarşıda helva imalathaneleri vardı. Tamamen el emeği ile üretilen pekmez helvası, susamlı, cevizli helvaların tadına doyum olmazdı. Siirt’te üretilen helvalar sadece şehrimizde değil, Erzurumlara, Ağrılara kadar hayvanlar sırtında götürülerek pazarlanırdı. Maalesef, bugün için fabrikalarda üretilen helvaların kalitesi, o yıllarda el emeğiyle yapılan Siirt helvasının yanında hiç mesabesinde kalır.
Siirt’in geçmiş yıllardaki önemli el emeği göz nuru işlerinden biri de özel tezgâhlarda işlenen battaniyesidir.
Hâlâ yaygın olarak devam eden Siirt Battaniyesinin kullanım ömrü 100 yıla dayanmaktadır. 1930 yılında, yani harf inkılabının ardından 2 yıl sonra üzerine ‘YAŞAR GAZİ’ yazılı Atatürk’ün siluetinin işlendiği bir battaniyenin dokunarak Mustafa Kemal Paşa’ya hediye edilmiştir. Bu battaniye, Etnografya müzesinde sergilenmektedir.
Siirt’in el emeği göz nuru değerleri arasında yazın serin, kışın sıcak tutması dolayısıyla dört mevsim tercih edilen, Türk Patent ve Marka Kurumunca iki yıl önce coğrafi işaretle tescillenen şal şepik kumaşı bulunmakta. Şal Şepik’in daha geniş kitlelere ulaştırılması amacıyla Siirt Olgunlaşma Enstitüsü bünyesinde 6 ay önce “Şal Şepik Dokuma Atölyesi” kurulmuş bulunuyor.
Atölyede bu dokuma sanatını yaşatan 6 erkek usta, saf tiftikten hazırlanan iplikleri kök boya ile renklendirdikten sonra tezgahlarda elle dokuyarak kumaş haline getiriyor.
NOT: Süre dolduğu için (Cumhuriyetin 100. Yılında Siirt’te yaşanan önemli olaylar)la ilgili söyleşi sağ kalırsak, haftaya kaldı.