Medrese kültürünün ihtilaflı konularından biri de Atatürk’ün Samsun’a gönderilme meselesidir.. 19 Mayıs 1919 tarihi Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkış tarihidir.. Mustafa Kemal Nutuk’ta, Milli Mücadele ve Cumhuriyet kuruculuğunu bu tarihten başlatarak, bugüne özel bir anlam yüklemiş oldu.
Amerika’nın ilk Ankara Büyükelçisi Joseph C. Grew de bu tarihe; “19 rakamının üç kere tekrar edildiği bir tarih” diye güzel bir benzetme yaparak, Mustafa Kemal’i o zamanki köylü nüfusunun kalbinde gevşek ve egzotik şekilde duran duyguları devrime dönüştüren lider olarak tanımlar.
Bu tarih, askeri ve siyasi boyutlarıyla değişik anlamlar yüklenen bir metafora dönüşmüştür.. Buna rağmen bu tarih, daha sonraları zerzevat kültürünün spekülatif yorumlarıyla; ” Mustafa Kemal’i Samsun’a gizlice Vahdeddin gönderdi” şekline dönüştürülecektir.
Dahili ve harici çok sayıda bileşeni bulunan bu metaforik olayın, biri vesika ve realiteye dayalı olgusal gerçekliği, diğeri spekülasyona dayalı ikinci boyutu oluşacaktır.
Hatta tarihçi bile olmayan püsküllü fesli zerzevat yazarları sebep/sonuç ilişkisi kurmadan komplekslerini tatmin için Mustafa Kemal’i Anadolu’ya vatanı kurtarsın diye Vahdeddin gönderdi tezini ileri sürmüşlerdir.
Tarih dışı bu safsata ve zerzevat kültürü en sonunda günümüzde bir gazetecinin elinde, şu noktaya gelmiştir; “Mustafa Kemal’i Anadolu’ya Vahdeddin göndermemiş de gizli bir devlet projesi” olarak gönderilmiştir.
Aslında bu iddia da gerçek dışı bir safsatadır.
Olayın gerçekliğini kavramak için öncelikle bilgi kirliliği ve ideolojik önyargıdan kurtulmak gerekir.
Mustafa Kemal’in Samsun öncesi İstanbul’da geçirdiği altı aydaki zihinsel tasarım ve temasları konunun can damarıdır.
İlk soru şudur; Bu ihtiyaç nereden doğmuştur? İstanbul’da bu kadar yüksek rütbeli paşa varken, Mustafa Kemal ismini kim, neden öne çıkarmıştır?
Ondan fazla etkeni ve cevabı olan bu konuyu, biz sadece bire indirgeyerek cevaplayacak olursak; Öncelikle Mustafa Kemal’i Anadolu’ya gönderme ihtiyacı bir İngiliz notasından doğdu.. General Milne, 26 Mart 1919 tarihinde Doğudaki 9. Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa’nın görevden alınmasını ister.. Çünkü Yakup Şevki Paşa el altından Kars bölgesindeki milli şuraları destekliyordu.. Bunun ardından Amiral Calthorpe’un ikinci notası gelir.. Bunda da Karadeniz sahilinde bozulan asayişin sağlanması isteniyor, aksi halde mütarekenin 7. ve 24. maddeleri gereği bölgeye asker çıkarılacağı belirtiliyordu.
Calthorpe’un bu notası hükümette telaş yaratmış, bir İngiliz müdahalesini önlemek için Damat Ferit Paşa, bölgeye “muktedir” bir askerin gönderilerek İngilizlerin ağzının kapatılmasını Dahiliye Nazırı Mehmet Ali Bey’den istemiştir.
Mustafa Kemal’in Samsun’a, yani Anadolu’ya gönderilmesinin gerçek nedeni budur.. Mustafa Kemal’e müfettişlik görevi verilmesi de bu iki İngiliz notasından doğmuştur.
Mustafa Kemal’in müfettiş atanma nedenlerinden biri de İstanbul’dan uzaklaştırma amaçlıdır.. Çünkü İstanbul’da dikkat çeker şekilde işgal kuvvetleri subayları, arkadaşları, saray, hükümet, hürriyet-/itilafçılar ve karakolcular dahi, tüm hiziplerle görüşüyordu.
Şişli’deki evi sadaret konağı gibi hareketliydi.. Anadolu’ya geçiş yolları aranıyor, her kişi ve kurumla ilişkiye giriyordu.. Hükümetteki ayağı Dahiliye Nazırı Mehmed Ali Bey ile Bahriye Nazırı Avni Paşa, saraydaki ayağı Harbiyeden hocası Başyaver Naci Bey’di.
Sadrazam Damat Ferit, Mustafa Kemal’in atama kararını Vahdeddin’e sununca, bekletmeden imzalandı.. Geniş yetkilerle donatılan bir talimat hazırlanmıştı.. Müfettiş Paşa da, 23 kişilik karargahını belirleyerek 13 Mayıs’ta hükümete sundu.
Müfettiş Paşa müşterek kararnameyle atandığı için elbette Vahdeddin’in de imzası vardı.. Atatürk Samsun’a çıkınca mücadele başlatmayı düşünüyor, ancak bunu çok az kimse biliyordu.
O günlerin bir gerçeği de Anadolu halkı tepkiye hazır olmayan ve işgalciler tarafından yutulmaya hazır bir lokma gibiydi.. Türklüğün son kalesi Anadolu resmen unutulmuştu.. Atatürk’ün gizemli gerçeği ise, görevini alana kadar duygularını gizlemesi olmuştur.
Hükuümet ve işgal kuvvetleri nasıl olmuş da Mustafa Kemal’e güvenmişti? Bunun ilk nedeni, dört yıllık savaşta yolsuzluk ve tehcire hiç bulaşmamış, İngiliz esirlerine kötü bir davranışı olmamıştı.. Enver Paşa ile çekişmesi nedeniyle İttihatçı karşıtı biliniyordu.. Vahdeddin ile yaptığı 15 günlük Almanya gezisi ise ayrı bir avantajdı.
İzzet Paşa’ya göre de Damat Ferit iç politika ile fazla uğraşan bir Paşa’nın varlığını çekemezdi.. Bu adam sevindirilerek İstanbul’dan uzaklaştırılmalıydı ve sarayla birleştikleri nokta tam da burasıydı.
Mustafa Kemal’in atanması üzerine yeterince vesika ve bilgi mevcuttur, bilinmeyen şey de kalmamıştır.. Burada öne çıkan tek gerçeklik, Mustafa Kemal’in kendine has müstesna kişiliği olup, her gelişme her vesika ve kulis bilgisi onun üzerinde birleşir.
Resmi veya gayrı resmi kim tarafından önerilirse önerilsin, her aklıselim sahibinin tercihi onun üzerindedir.. Enver Paşa ve Falkenhayn’a gösterdiği muhalefet, saray ve hürriyet/itilaf çevrelerinde kendisine avantaj sağlamıştır.
Hareket gününü 16 Mayıs’a planlayan Mustafa Kemal, Damat Ferit Paşa ile iki kez görüşür.. Son veda için de 15 Mayıs’ta Yıldız Sarayına uğrar.. Vahdeddin ile diz dize denecek kadar yakın otururlar.. Topları saraya çevrilmiş İngiliz zırhlıları ise bu sırada pencereden görülüyor.
Vahdeddin gözlerini Mustafa Kemal’e çevirerek; ” …Paşa paşa, şimdiye kadar yaptıkların tarihe geçmiştir.. Şimdi yapacakların hepsinden daha büyüktür.. Paşa, Paşa istersen devleti kurtarabilirsin!” der.
Vahdeddin’in kastettiği şu olmalıydı; İngilizlerin şikayet ettiği sorunları çözer, ağızları kapatılırsa, saraya ve devlete büyük hizmet etmiş olacaktı.. Bu sözün arkasında elbette ki; “Anadolu’da silahlı bir mücadele başlat” gibi bir düşünce olamazdı.
Muhaliflerin ve Bahriye Nazırı Avni Paşa’nın bu sahneye ve Vahdeddin’e yüklediği vatanseverlik keşke gerçek olsaydı.. Tarih spekülatif sözlere değil, hadise ve belgelere dayalı yazılacağına göre, gerçeklikten yoksun yorumlar subjektif kalacaktır.
Avni Paşa’nın anıları diye yayınlanan notlarda, Vahdeddin lehine gerçek dışı senaryolar üretilmiştir.. 16 Mayıs Cuma selamlığında Mustafa Kemal için yemin töreni düzenlenir.. Bu senaryo Mustafa Kemal’i yeminini bozmuş (ihanet etmiş) göstermek için uydurulan bir safsatadır.
Mevlanzade Rıfat bu yemin törenine bir de hatt‑ı hümayun ekler.. Arşivde aslı olmayan bu hattı hümayunun uydurma olduğunu Gotthart Jaeschke’de belgeye dayalı olarak yazmıştır.
Hanedancıların bir spekülasyonu da Vahdeddin’in Mustafa Kemal’e 40.000 altın verme hikayesidir.. Bu para o gün için bir saray yaptıracak kadar büyük bir servettir.. Vahdeddin’in kaçarken yanında 70.000 sterlin götürdüğü kabul edilirse, bu kadar servetinin olmadığı da anlaşılır.. Şayet 40.000 altın vermiş olsaydı bunu Hicaz Beyannamesinde açıklaması gerekirdi.. Şayet verildiyse bunun ağırlığı 288 kilo olurdu.. Öyleyse Mustafa Kemal sonradan hattı hümayun, yemin töreni ve altınlar için tek kelime etmediğine göre, nankörlük yapmış olmalıydı.
Vahdeddin’in davranışlarıyla çelişen bu spekülasyonlar zerzevat kültürünün uyarlamasıdır.. Mustafa Kemal 16 Mayıs’ta İstanbul’dan ayrılmış, 15 Mayıs’ta da tesadüfen Yunanlılar İzmir’e çıkmıştır.. Hükümet istifa etmiş, 19 Mayıs’ta yeni bir kabine kurulmuştu.
Çok geçmeden General Milne’nin ikinci hamlesi gelmiş, yani Mustafa Kemal’in derhal geri çekilmesi istenmiştir.. Samsun’a çıkışından iki hafta sonra, 8 Haziran’da Şevket Turgut Paşa tarafından geri çağrılmıştır ve Mustafa Kemal geri dönemeyeceğini bildirmiştir.. Çünkü bütün gemileri yakmıştır.
Mustafa Kemal bu arada Amasya Genelgesini yayınlamıştır.. “Vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığı tehlikededir, Sivas’ta bir kongre toplanacaktır” diyen bu genelge bir isyan bildirgesidir.
Dahiliye Nazırı Ali Kemal, 23 Haziran’da Mustafa Kemal’in emirlerinin dinlenmemesini ister.
Mustafa Kemal Erzurum kongresini yaparken, Harbiye Nazırı Ali Ferit Paşa geri dönmesini istemiştir.. Atanalı iki ay olmadan 7 Temmuz 1919’da Mustafa Kemal azledilmiştir.
O da artık desteğini saraydan değil, milletten alacaktı.. Saray ise itibarını sıfırlamak için, askerlikten çıkarma bir yana, nişan ve rütbelerini de geri almıştır.
Hanedancı yazarlarının bir iddiası da Vahdeddin’in Mustafa Kemal’i “gizli mutabakatla” göndermesidir.. Hâlbuki Samsun’a çıkar çıkmaz saray peşine düşmüş, Mustafa Kemal de siyasi zekâsını kullanarak çatışma görüntüsü vermemiştir.
Bilemedikleri şey, Paşa’nın tüm gemileri yakıp dönüşü olmayan yola girdiğidir.. Vahdeddin’e yüklenen “gizli mutabakatın” amacını en iyi Mustafa Kemal bilirdi.. Sarayın amacı, barış konferansında bir iyi niyet yaratarak zararın aza indirilmesi için İngilizlerin yumuşatılmasıydı. Vahdeddin Anadolu hareketine yakınlık gösteren hiçbir davranış sergilememiş, tam tersine Milli Hareketi yok etmek için Ali Galip komplosunu hazırlamıştır.. Dürrizade fetvaları ve Kuva-yı İnzibatiye ile elinden geleni yapmıştır.
Milli Hareketi başlatmak için Mustafa Kemal’i kendinin gönderdiğini hiçbir zaman söylememiştir.
Vahdeddin’in kişiliğini sorgulayan bir nokta daha;26 Mayıs1919’da Sultanahmet mitinginden çıkan Halide Edip ve bazı kadınların saraya yürüyeceği duyulunca; “… Ne işi varmış bu kadınların benim sarayımda…”diye tepki vermesiydi.
İzmir’in işgalini bile “istihare ve rüyalar” üzerinden yorumlayan bir hünkârın vatanı ancak sarayı olabilirdi.
Mustafa Kemal’i Anadolu’ya Vahdeddin mi gönderdi sorusuna tekrar gelecek olursak; ..Mustafa Kemal bir asayiş sorununa duyulan ihtiyaçtan dolayı elbette hükümet tarafından gönderildi.. Vahdeddin de kararnameyi onayladı.. Bunun aksini iddia eden de yoktur.
Ancak, Anadolu’da kongre toplamak, Milli Hareketi örgütleyip mücadele başlatmak Vahdeddin’in aklından bile geçmemiştir.. Mustafa Kemal, Doğu’daki “şûralara benzer milliyetçi örgütlerin” elindeki silahlarını toplayıp, İngiliz istekleri yerine getirilirse saray memnun olacaktı.
Tarihin dili olsa eğer, bize bıraktığı belgeler dışında şu gerçekliği daha açık ve haykırarak söylerdi.
Mustafa Kemal’e Milli Mücadele, kurtarıcı ve kuruculuk rolünü Osmanlı sarayı değil, bizzat tarih vermiştir.. Cumhuriyet ve devrimcilik rolünü bunun üzerine kendisi eklemiştir.
Şu halde Mustafa Kemal, tarihin kendi kucağına doğurduğu, kendi memelerini emzirerek büyüttüğü istisnai bir adam, yani bir kahramandır.. Günümüzde hangi geri düşüncelerle karşı çıkılırsa çıkılsın, o milletinin kalbinde, uygarlık ve insanlık tarihi içinde adı hep yaşayacaktır.. O’na düşmanlık insanlık ve uygarlık tarihine düşmanlıktır.