Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Fatih ARITÜRK
Fatih ARITÜRK

Bilim ve Teknolojiyi Bıraktık, Medrese Eğitimine Sarıldık!

Milli Eğitimimiz, maalesef dini kisveli sözde sivil toplum örgütlerine yönlendirilmiş bulunmaktadır. Türkiye’de medrese eğitiminin giderek yaygınlaştığı söyleniyor. Eğitimin her türü iyi de medreselerde tıp, hendese, felsefe, matematik, geometri, astronomi ve benzeri dersler veriliyor mu! Elbette hayır. Yunus Emre’nin buyurduğu gibi:

ELİF OKUDUK ÖTÜRÜ

PAZAR EYLEDİK GÖTÜRÜ

YARATILMIŞI HOŞ GÖRDÜK

YARATAN’DAN ÖTÜRÜ

Durumu var. Oysa, İslam dini sadece dini eğitimi değil, insanlığın terakkisine yönelik bütün eğitimlerin zaruri olduğunu amirdir. Bu bilim ve teknoloji çağında, siz ağırlığı medrese tipi eğitime verirseniz, eller Ay’a çıkarken, siz yaya kalırsınız.

Söz medreselerden açılmışken, gelin geçmiş dönemlerde yaşanan ve medreselerdeki tahsil durumunu yansıtan  bir anekdotla yazımızı noktalayalım. Bu suretle ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılmış olacaktır.

Anekdot şu:

Medrese Hocası, şakirtlerine ders veriyor ve diyormuş ki:

-Medrese tahsili yapanlarla, medrese tahsili yapmayanlar arasında elbette bir fark olmalıdır. Medrese tahsili görmemiş biri ile medrese öğrencisinin konuşması bir olmamalıdır. Meselâ medrese tahsili görmemiş sıradan biri (SU İÇTİM) der ama bir medrese öğrencisi su içtiğini ifade ederken: “Bir kadeh-i lebriz, ab-ı hoşguvar, nuş ile teskini ateşi dilfikar ve iktisabı ferah-ı bi şumar eyledim” diyerek su içtiğini edebi bir lisanla dile getirmelidir.

Hocanın verdiği bu ders, muzip şakirtlerden birinin zihninde öylesine yer etmişti ki, Hocaya ders vermek için adeta bir fırsat kolluyormuş. Ve bir gün beklediği fırsatı bulmuş.

Geçmiş dönemlerde medreselerde, sıra-masa falan olmazdı. Medrese Hocası, öğrencilere ders verirken rahlesi önünde, döşek üzerinde oturur, öğrenciler de, basit şilteler üzerinde önlerinde rahleler, ders görürlerdi.

Mevsim kış olunca, Hocanın rahlesinin önünde büyük bir mangal olur, öncelikli olarak hocanın, sonra da sınıfın ısınması sağlanırmış. İşte böyle bir kış gününde, Hoca ders vermekteyken, Mangaldan sıçrayan bir kıvılcım, hocanın kavuğunun tam ortasına düşerek, kavuğu tutuşturmuş. Hocanın,  durumdan haberi yokmuş. Muzip öğrenci kalkarak, sözde, Hocasına kavuğunun yanmakta olduğunu edebi bir dille anlatmağa başlamış ve şöyle demiş:

-Ey Hace-i bi misâl ve ey üstadı zikemal. Bu şakird-i pür kelal, şu vechile arz-ı hal ederim ki, bi hikmetil Müteal, nar-ı mangaldan bir şerairi cevval, seri ile pertep alinizdeki kavuğu etmiştir, işâl.

Muzip öğrenci, hocasına bu edebi sözlerle durumu anlatıncaya kadar, kavuk çoktan tutuşmuş ve işe yaramaz hale gelmiştir.

Medrese Hocası, büyük bir hiddetle şakirde söylenir:

-Behey ahmak, (Kavuğun yanıyor) demek varken, bunca saçmalıklara ne gerek var!

İşte, medreselerdeki tahsil de bu minval üzere yürütülmekte.

Dini bilgileri öğrenmek iyi de, bilim ve teknoloji konusunda, medeni ülkelerle arayı o kadar açtık ki!

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER