“18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi” 110. Yılı Türkiye genelinde olduğu gibi İlimizde de etkinliklerle kutlandı. Çanakkale, şanlı tarihimizin en büyük destanlarından biridir. Bütün dünyaya (ÇANAKKALE GEÇİLMEZ) deyimini söyleten bu destan onbinlerce yiğidin kanlarıyla yazılmıştır. Çanakkale Destanı büyük Türk Milletinin mübarek kanıyla yazdığı destanların başında gelir. Bu öyle bir destandır ki YOKSULLUKLAR VE YOKLUKLAR İÇİNDEKİ BİR MİLLETİN, İMAN GÜCÜYLE NASIL MAĞRUR VE DONANIMLI YEDİ DÜVELDEN MÜTEŞEKKİL BİR ÇOĞUNLUĞU MAĞLUP EDECEĞİNİN İSPATIDIR.
Çanakkale savaşlarında, vatanımız sınırları içinde şehidi olmayan il, ilçe hatta kasaba ve köy yoktur dersek yalan olmaz. Genel bir söylentiye göre Çanakkale Savaşlarında verilen şehit sayısı 250 bin olarak telaffuz edilse bile, Genelkurmay Başkanlığının verilerine göre 57 bindir. Şehit sayısı ister 250 bin, ister 57 bin olsun, her iki sayı da oldukça yürek yakıcıdır. Yine Genelkurmay Başkanlığı arşivlerine göre Çanakkale savaşlarında şehit olan Siirtli kahramanların sayısı 40’tır. Yüzde yüz şehit olacaklarını bile bile, düşmanlara karşı göğüslerini siper eden ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ, ölümsüz milletimizin gurur abideleridir.
Bu millet, sadece Çanakkale’de değil, evvelinde de çok şehitler vermiştir, bugün de şehitler vermeğe devam etmektedir. Vatanımızın bekasının, aziz şehitlerin kanları pahasına olduğunu asla unutmayalım. Bütün Şehitlerimizi rahmetle ve minnetle anarken, şehitler defterinin hep açık kalacağına ve hiç kapanmayacağına inancımızı vurgulayalım.
Şehitlik kavramı çok kutsaldır. Dinimize göre, Peygamberlikten sonra gelen en yüce mertebedir. Şehitler de kendi aralarında sınıf, sınıftır. Şehitlik mertebeleri tıpkı askerlikte olduğu gibi erden, mareşale kadar değişiklikler arzeder. Yani, şehitlerin er rütbesinde olanı var, mareşal rütbesinde olanı.
Şehitlerin en ulvisi Allah, vatan, namus uğrunda savaşırken can verendir. Yine dinimizin kurallarına göre, zulmen öldürülen, çöken bir duvar altında kalan, yanarak ölen, suda boğulan ve hatta doğum yaparken can veren kadın dahi şehit sayılır.
Meydana gelen toplumsal olaylarda can verenler de, şehit mertebesindedirler. (Zulme karşı susan, dilsiz şeytandır) düşüncesinden yola çıkarak toplumsal tepkilere katılan insanlar da, elbette şehit sayılırlar. Ancak, ortalığı karıştırmak, fitne, fesat ve provokasyon için toplumsal olaylarda yer alanların ölmeleri durumunda şehitlikle bir alakaları olmayacağı gibi, ahret alemine murdar olarak giderler.
Çanakkale Zaferi gibi bir zafer, elbette şairlerimizi de duygulandırmış ve bu eşsiz kahramanlığın destanını destanlaştıran şiirlerin vücut bulmasına yol açmıştır. Çanakkale Zaferiyle ilgili yazılmış en vurgulayıcı destan şüphesiz İSTİKLAL MARŞIMIZIN da yazarı olan Büyük Şair Mehmet Akif Ersoy’un (ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE) adı altında edebiyatımıza kazandırdığı şaheseridir. Bu destan sayesindedir ki, Çanakkale Şehitlerinin kahramanlıkları adeta yüreklerimize kazınmıştır. Mehmet Akif’in bu destanını bilmeyen, okumayan yoktur, dersek yalan olmaz. Bu öyle bir destan ki okuduğumuz zaman kendimizi adeta ÇANAKKALE SAVAŞLARININ içinde bulmaktayız.
Şunu da anımsatmakta yarar var. Mustafa Kemal (ATATÜRK) yaklaşık 11 ay boyunca Çanakkale Cephesi’nde bulunmuştur. 20 Ocak 1915’te 19’uncu Tümen Komutanı olarak cephede göreve atanmış, 10 Aralık 1915’te cepheden ayrılmıştır. Çanakkale Savaşları’na Yarbay rütbesi ile katılmış, 1 Haziran 1915’te Albaylığa terfi etmiştir.
O Mustafa Kemal ki, Çanakkale’de mevzideki askerlerine (Ben size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum) diyerek, savaşın kaderini değiştirmiştir.
Zaferin yıldönümünde başta Mustafa Kemal Paşa (ATATÜRK) olmak üzere Çanakkale’de şehit düşen ve gazi olan bütün kahramanlarımızın ruhları şadolsun. Yüce Rabbimizin rahmeti bütün şehit ve gazilerimizi kuşatsın.