Dilerseniz kolcunun ne olduğunu hatırlayalım..Orhan Kemal’in eserlerinde sıkça geçen kolcular, sürekli vatandaşlar arasında dolaşan sivil ihbarcılardı.. Tek işleri ve güçleri sürekli halkın arasında dolaşarak gördükleri mevzuat dışı tutum ve davranışları yetkili birimlere bildirmekti.. Kaçak mal mı aldınız? kaçak tütün mü kullandınız? Bunu gören kolcu, hemen yetkililere haber verirdi.. Vergi mi kaçırdınız? Kolcu hemen Defterdarlığı haberdar ederdi.. Vergi memurları hemen sizi yakalar ve cezalandırırdı.
Hatta daha öteye gidelim; Türkçe, Arapça veya Kürtçe mi konuştunuz? Kolcu hemen sizi ihbar eder ve 1930’ların parasıyla 5 TL idari para cezası ile cezalandırılmasını sağlardı.. O dönemin 5 TL’si ile iki adet kurbanlık koyun alınabiliyordu.. Yani bugünün parası ile 3 bin TL civarında bir parayı ceza olarak ödemek zorunda kalıyordunuz.
O dönemde kolcuların vatandaşlara yönelik olarak yaptıkları ihbarların tamamı gerçeği yansıtmıyordu.. Birçok şey o kolcunun insafına kalmıştı.. Kolcu sizi sevmiyorsa ya da size gıcık oluyorsa bittiniz.. Örneğin kolcu hiç içmediğiniz, hatta hiç sigara kullanmadığınız halde kaçak tütün içtiğinizi ihbar edebilir? İçmediğinizi nasıl ispat edeceksiniz?
Hele-hele o dönemde Türkçe bilenlerin sayısı günümüzde İngilizce bilenlerin sayısı kadar bile değilken, siz kendinizi nasıl savunacaksınız? Zorunlu olarak o yarım yamalak Türkçenizle kendinizi ifade edemeden o parayı ceza olarak ödemek zorunda kalıyordunuz.
Kolcuların o dönemde yaptıkları ihbarlar adeta birer şehir efsanesine dönüşmüştü.. O dönemdeki olaylara ilişkin anekdotlar günümüzde birer fıkra gibi anlatılıyor.. O günün en trajik konularına günümüzde gülebiliyoruz.. Dost sohbetlerinde o dönemin ünü yayılmış korucularının yaptıklarını anlatarak rahmetle anıyoruz.
Cumhuriyetin ilk yıllarında çok etkin bir şekilde faaliyet gösteren ve birçok insanın canının yanmasına neden olan kolculuk müessesi sanırım 1950 yılında Demokrat Parti’nin iktidara gelmesi ile sona erdi ve vatandaş rahatladı.