Bilindiği gibi İkinci İnönü Zaferi 1 Nisan 1921’de kazanılmıştı. Zaferin Muzaffer Komutanı ise (İKİ AYAŞTAN BİRİ OLAN) Mustafa İsmet Paşa’ydı. İnönü Zaferi’nin yıldönümünde hem zaferi kutlamak hem de İSMET PAŞAYI RAHMET VE MİNNETLE ANMAK İÇİN BİR KAÇ ANEKDOTLA STRES ATMAK İSTEDİK.
İşte Anekdotlar. Bakalım, beğenecek misiniz:
***
İnönü Zaferlerinin muzaffer komutanı savaş yılları sonrası Mustafa Kemal ATÜTÜRK’TEN sonra Cumhurbaşkanı olmuş ve uzun yıllar CHP Genel Başkanı olarak siyaset yapmıştı. İsmet İnönü merhum, dini konuları istismar etmekten şiddetle kaçınırdı. Demokrat Parti ise dini konuları istismarda tavan yapmıştı.
Çevresi, İnönü’ye:
-Siz de konuşmalarınızda dini konulardan bahsetseniz, ALLAH-MUHAMMED deseniz! diyerek sık-sık ikaz ediyorlarmış.
İsmet Paşa bir gün yine bir konuşma yapmış ama dini istismar konusunda en ufak bir söylemde bulunmamış.
Yanındakiler sitem etmişler:
-Paşam, yine dini konulara vurgu yapmadınız, ALLAH-MUHAMMED adını gündeme getirmediniz demişler.
İnönü cevap vermiş:
-Konuşmamı tamamlarken, (HAYDİ ALLAH’A ISMARLADIK), dedim ya!
***
Palavracı olan ve övünmeyi seven Siirtli genç, Vatani görev için silâh altına alınmıştı. Gittiği acemi ocağında, kendisi gibi vatani görevlerine yeni başlamış olan arkadaşlarına hava atmak için sözü dönüp dolaştırıp kabadayılığa, kaba tabiriyle BABALIĞA getirmiş:
-Ben aslen Siirtliyim ama ailece İstanbul’da ikamet ediyoruz. Biliyorsunuz, İstanbul’un haracını Siirtliler alır. İstanbul’da, Siirtli babaların üzerinde baba yoktur. Amca çocuklarım, dayı çocuklarım hep kabadayı takımıdır. Ama tabii onları yönlendiren bir başkası var. Asıl babaların babası odur! demiş.
Arkadaşları sormuşlar:
-Kimmiş bu onları yönlendiren, asıl babaların babası olan?
Siirtli genç mahcup bir tavırla:
-Söylesem ayıp kaçar! demiş.
Arkadaşlarından biri, biraz istihzayla sormuş:
-Sakın o babaların babası dediğin, sen olmayasın?
Alaya alındığını fark etmeyen Siirtli genç büyük bir sevinçle cevap vermiş:
-Yahu kardeş, en büyük babanın ben olduğumu, gözlerimden mi anladın yoksa!
***
Siirtli uyanık bir müteahhit varmış. Köprü yapımı, yol yapımı, okul, sağlık evi gibi resmi inşaat işlerinin ihalelerinde kurtlaşmıştı. Bunun için de devamlı olarak çalıştırdığı bir ekibi vardı. Bu işçilerden birinin işine son vermek isteyince, bir taktik uygulardı. Onu önce işçilerin başına çavuş yapar, sonra da tekrar eski işine iade ederdi. Amele çavuşu iken, tekrar amele konumuna düşmeyi kendine yedirmeyen o işçi de görevinden ayrılırdı. Böylece, uyanık müteahhit, dolaylı yoldan işine son vermek istediği ameleden kurtulmuş olurdu.
Kendisi bu tutumunu (önce havaya uçurmak, sonra tekmeyi vurmak) taktiği olarak anlatırdı.
YORUMLAR