Ülkemizde bazı il ve hatta ilçelerin kendilerine özgü mimarileri bulunmaktadır ve bu mimariye uygun mimarinin gerektirdiği malzemelerle inşa ettikleri yapıları ile bugün övünmekte ve bunları bir gelir kapısı haline getirmektedirler.
Bu illerden bir tanesi de Siirt’tir. Sabatlarımızla, illilerimizle, taboklarımızla ve en önemlisi de kullandığımız iki çeşit taşın ilkel ocaklarda yakılıp öğütülmesi ile elde edilen casla kendimize özgü bir mimarimiz olduğunu söyleyebiliriz. Son 40 yılda kaybolmaya yüz tutan bu mimariyi, canlandırılması bile en azından birkaç örnekle ayakta tutup gelecek nesillere aktarılmasına yönelik olarak iki çalışma yapıldı.
2005 yılında Özel İdare bütçesinden Çal Mahallesinde Kazım Karabekir Ortaokulunun altında bulunan iki katlı avlusu ve küçük bir bahçesi bulunan bir ev satın alındı. İkinci çalışma da birkaç yıl önce gerçekleştirildi. Ulus Mahallesinde eski belediye çevresinde bulunan Cumhuriyet Polis Karakolunun tam karşısında bulunan iki katlı bir cas ev valilik tarafından satın alındı ve Dicle Kalkınma Ajansınca da restorasyonu gerçekleştirildi. Bu evin bir özelliği de cumhuriyetin kurulduğu 1923 yılında il olan Siirt’in valilerince lojman olarak kullanılmasıdır. Yine iki katlı avlulu ve arkasında diğer binaya göre biraz daha geniş bir bahçesi bulunan bu ev 1950’li yıllara kadar görev yapan valilerimiz tarafından kullanılmıştır.
Bu işe gönül vermiş ve önemini kavramış olan herkes gibi bu iki evin alınışına sevindim. Elimden gelen katkıyı gösterdim. Hatta ilkinin işlemlerinde o tarihlerde henüz emekli olmadığım için dönemin Kültür ve Turizm Müdürü sevgili Yaşar Baran abimle birlikte çalıştık. Özellikle ilk evi çok güzel bir şekilde dizayn ettik. Geçmiş yıllarda Siirt’te yaşayan bir ailenin evinde kullandığı eşyaların tamamına yakınını yerleştirdik.Pırıl pırıl, şirin ve güzel bir Siirt evi oldu. Ev bavulunu al gel misali gelenlerin yaşamlarına sürdürebilecekleri bir duruma geldi.
Ancak, bütün bu çalışmalardan sonra şunu bir kez daha anladık ki, bir işi yapmaktan çok sürdürebilmek çok daha önemlidir. Bu evleri hangi amaca yani kafeterya gibi saatlik kullanımlar için mi ya da müze gibimi kullanacaktık? Hatta üçüncü bir alternatif olarak bu evleri butik otel olarak mı kullanmalıydık? Öncelikle buna bir türlü karar veremedik.
Bundan da daha önemli bir konu bunların korunmasıydı. Bunu bir türlü beceremedik ve çok kısa bir sürede ilk evdeki bütün eşyalar araçlar gereçler bir-bir kayboldu. Ev adeta kaderine terk edildi. Bazı kişiler tarafından amacı dışında kullanılmaya başlandı ve bundan dolayı da önemli bir yangın geçirdi. Büyük ölçüde tahribat gördü. Hiç olmayacak bir şey bir dönem cas duvarların üzerine yağlı boya vuruldu.
Bu konuyu yarında ele almaya devam edeceğiz.
YORUMLAR