Geçmiş yarım asırda ki seyyar satıcıları hatırlamaya devam ediyoruz.
Yine il dışından gelen destan satıcıları vardı. Sel, deprem gibi doğal felaketlerde yangın ve diğer üzücü olaylardan sonra harekete geçer. Meydana gelen olay destanımsı uzun bir şiir yazar veya yazdırırlardı. Yazdıkları bu şiiri basarlardı. Ayrıca ses kayıt cihazına kaydederlerdi. Daha sonra şehir şehir dolaşır bu destanları satarlardı.
Birde nevi şahsına münhasır bir kişi olan rahmetli Sülo’yu unutmak olmaz. Sabah ateşte közlediği kelle paçaları demir bir çubuğa geçirir ve bütün çarşıları dolaşarak yine kendine özgü bir pazarlama yöntemi ile satardı.
Cigor’un olmazsa olmazı suke ile odun satanları da saymak gerekir. Bunlar yakın köylerden gelip satarlardı.
İl dışından gelen Bohçacı kadınları da unutmayalım. Bunlarda bayanlara ve çocuklara yönelik kumaş ve benzeri şeyler satarlardı.
Bunlar hatırlayabildiğim seyyar satıcılar. Birde satıcı olmadıkları halde sokaklarda görev yapanlar vardı.
Bunların başında belediyenin ses sisteminin olmadığı dönemde tek tek sokakları dolaşarak kayıp olan çocukları, hayvanları ve eşyalar ile diğer konuları duyurarak bulunmasını sağlayan rahmetli Musa Gazyağıdır. Ama olan bu zat oldukça gür olan sesi ile duyururdu.
Bunun dışında üç sinema da çarşamba günleri yapılan bayanlar matinesinde oynayacak filmlerin afişlerinin yapıştırıldığı tahtayı sokaklarda dolaştıran ve ayrıca ellerindeki bir ucu dar, bir ucu geniş yarım metre uzunluğunda ki içi boş teneke megafonla film hakkında bilgi verirlerdi.
Son olarak olmazsa olmaz konumunda olan ayı oynatıcılarını anmak gerekir. Her ne kadar yaptıkları iş hayvan haklarına aykırı idiyse de, çok heyecanlı ve ilgi çekiciydi.
Burnundan zincire bağlı ayıları ile sokaklarda gösteriler yaparlardı. Ayı bakıcısının komutu ile banyoya giden genç bayanı ya da kaynanayı taklit ederdi. Gösterinin sonunda ayı oynatıcısı izleyenlerden gönüllerinin el verdiği oranda para toplardı.
Bir iki istisna hariç diğer bütün satıcılar yok oldu, gitti.
YORUMLAR