Elazığ’da yaşanan ve İlimizde de hissedilen 6.8 şiddetindeki depremden sonra, insanlarımızda deprem fobisi oluştu. Bilindiği gibi Fobi, korkunun, kişinin günlük yaşamını olumsuz yönde etkileyen, bu anlamda kontrolden çıkmış halidir.
Gece saatlerinde hatta yatarken bile gözlerimizi elektrik lambasına diktiğimiz ve lamba sabit durduğu halde depreme yoğunlaşmış olan zihinlerimizde sallanıyor gibi algıladığımız bile olmakta.
Her canlı, birey olarak varlığını tehdit eden ya da tehdit riski taşıyan varlık ve durumlardan içgüdüsel olarak kaçınır. İnsan bilincinde bu kaçınma, korku olarak algılanmaktadır. Korku bu haliyle, kişinin varlığını, yaşamını sürdürmesine hizmet eden savunma sistemlerinin bir ön-uyarı mekanizmasıdır ve yaşamın sürdürülebilmesi için gereklidir.
Depremden korkmak, yalnız başına bir işe yaramaz. Depreme karşı gereken tedbirleri alırsak, korkumuz azalır, üzerimizden büyük bir yükü atmış oluruz. Hatta fobilerimizi hobilere çeviririz!
Bilim adamları depremin gerçek mahiyetini anlamaktan aciz! Ancak Türkiye’nin büyük bir bölümünün fay hatları üzerinde olduğunu gerekli tedbirlerin süratle alınması gerektiğini belirtiyorlar.
Depremin zamanı ve zemini belli olmadığına ve olamayacağına göre, yapılacak tek bir iş kalıyor. “HER AN İÇİN DEPREM OLABİLİR” düşüncesinden hareketle, depremle birlikte yaşamayı öğrenmek. Özellikle, mevcut binaların depreme dayanıklı olup olmadıkları süratle test edilmeli, güçlendirilmeleri gerekenler güçlendirilirken, yıkılmaları gerekenler de, hiç tereddüt edilmeden başlarımıza yıkılmadan, yıktırılmalıdırlar!
Tabii, bundan sonra yapılacak inşaatları sıkı bir denetime tabi tutmamız ve temel hafriyatından başlanarak, inşaatın her safhasında sürekli denetlememiz gerekeceğini hatırlatmakta yarar var. Deprem, ne zaman yaşanacağı belli olmayan bir gerçektir.
Daha önce meydana gelen depremleri anımsayalım. Yalova’da meydana gelen 7.7 büyüklüğündeki depremde binlerce insanımız ölmedi mi. Yalova, Erzincan, Erzurum, Varto, Hınıs, Van, Elazığ, Malatya ve benzeri yörelerde meydana gelen depremlerde binlerce insanlarımız can vermediler mi! Evler, iş yerleri harabeye dönmedi mi! Bu depremlerde mal ve can kaybı öylesine büyük olmuştu ki, halâ yaraları sarılabilmiş değil!
Japonya’da, Türkiye’de meydana gelen depremlerden çok daha şiddetlileri meydana geliyor amma, ölen insan, yıkılan bina yok. Çünkü onlar tedbirlerini almışlar. Oralarda, hileli inşaat yok! Bizde inşaat işleri hep hileli. “Takke düştü, kel göründü!” misali, özellikle yapsatçıların inşa ettikleri sitelerin ne kadar çürük oldukları, en hafif bir sallantıda ortaya çıkmakta. İnşaatlarda deniz kumu, kullanmışlar, 16’lık demir yerine 8’lik demir koymuşlar. 10 torba çimento konulacak yere 5 torbayı bile çok görmüşler. İnşaatların temelleri için toprağın bir karış altını yeterli görmüşler.
Türkiye’nin, deprem açısından riskli bir bölgede bulunduğu ve derin fay hatlarının üzerinde olduğu bilim adamları tarafından ısrarla ifade edilmekte ve dikkatler çekilmektedir. Allah korusun, mesela İstanbul’da 7 şiddetinde bir deprem olursa, böyle bir depremde binlerce insanın öleceği, binlerce inşaatın çökeceği belirtilmektedir.
Yine verilen bilgilerden öğrenmiş bulunuyoruz ki, Siirt, birinci derece deprem riski olan iller arasındadır. Buna rağmen, başta Şehir merkezi olmak üzere, sağlıksız ve kontrolsüz inşaatlar devam etmekte. İnşaatların alt yapısı yok. Depreme karşı dayanıklı yapı kültürü gelişmemiş. Bırakın depreme karşı dayanıklı inşaatlar yapılmasını, inşaatların normal şartlara bile uygun olmadığı bir gerçek. Allah korusun, bu gidişle kafamız bir gün DANK EDECEK amma, o zaman da iş işten geçmiş olacak.
Hani, Nasrettin Hoca’nın bir fıkrası vardır. Oğlunu su getirsin diye, çeşmeye gönderirken, peşin-peşin bir tokat vurup:
-Sakın testiyi kırma! dediğini gören komşusu:
-Hocam, neden tokat vurdun! Zavallı testiyi kırmadı ki! deyince hoca cevabı yapıştırmış:
-Testiyi kırdıktan sonra, tokat vurmuşsun ne yararı var! Asıl, testiyi kırmadan vuracaksın ki, aklı başında olsun, testiyi kırmasın!
Görevli kurum ve kuruluşlar, yapılan binaları daha inşaat halindeyken yeterince ve gerektiği şekilde denetleseler, kurallara uymayanlara gerekli cezaları verseler, ALLAH KORUSUN bir deprem durumunda, binaların yıkılmasından ve altlarında binlerce insanların kalmasından çok daha iyi olmaz mı!
Biz uyararak görevimizi yerine getirelim de vebali boynumuzda kalmasın!
ANEKDOT
Nasrettin Hoca, kiralık bir ev arıyormuş. Evin birine gitmiş, bakmış ki ev adeta sallanıyor. Dayanamamış, sahibine söylenmiş:
-Yahu evin adeta beşik gibi sallanıyor. Her an yıkılabilir!
Ev sahibi, pişkinlikle cevap vermiş:
–Korkmana sebep yok Hocam! Bizim ev SOFU’DUR. Zikir halinde olduğu için böyle sallanır hissi uyandırır. Sen hiç merak etme, sapasağlamdır, bir şeyi olmaz!
Bunun üzerine Hoca taşı gediğine koymuş:
-Evinin SOFU olduğu, zikir yaptığı belli. Benim de asıl korkum bundan! Ya zikir halindeyken, birden bire SECDEYE KAPANIRSA çoluk çocuk, halimiz nice olur!
Kıssadan, hisseyi siz çıkarın!
YORUMLAR