Aralarında Siirt’in de yer aldığı ülkemizin çok büyük bir bölümü deprem meydana getirebilecek diri fay hatlarının üzerinde bulunuyor.
Her ne kadar Siirt’in hangi derecede deprem riski taşıdığı konusunda bilim insanları ve resmi kurumlardan kafa karıştırıcı açıklamalar geliyorsa da deprem bölgesi olduğumuz açık bir şekilde meydandadır. Bilim insanlarının açıklamaları arasında tehlike derecesi konusunda farklılıklar bulunmaktadır.
Peki bizler ne yapıyoruz? Sonda söylenecek sözü başta söyleyelim; havanda su dövüyoruz.
Depremden söz açıldığında yetkililer dahil hepimiz saatlerce konuşur, yapılması gerekenleri, önlemleri çok güzel bir biçimde anlatır dururuz.
Ama icraata gelince tek kelime ile sınıfta kalırız. Vatandaş olarak ev alırken göğün bağrına saplanmış gibi duran çok katlı binaları tercih ederiz.
Üstelik öncelikle bakmamız gereken depreme dayanıklılığını es geçerek, tabiri caizse makyajına yani boyasına, seramiğine ve hatta lavabosuna bakar, bunları tek tek titizlikle inceleriz.
Binanın dere yatağında yapılmış olmasına, sağlam olmayan temele takılmayız. Ama ufak bir boya lekesine takılırız.
Kısacası kendi paramızla, kendi hayatımızı ve ailemizin hayatını tehlikeye atarız. Bir anlamda bile bile lades yaparız.
Bizler vatandaş olarak başımızı sokacağımız, ailemizle mutlu günler geçirmeyi hayal ettiğimiz bir evi alırken öncelikle can güvenliğimizi düşünmemiz gerekiyor.
Bu arada deprem dede olarak bildiğimiz rahmetli Prof.Dr. Ahmet Mete Işıkara’yı rahmetle anarak, Siirt özelinde yetkililerin neler yapması gerektiğini bir başka yazıda ele almaya çalışacağımı belirteyim.

YORUMLAR