Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ahmet ARITÜRK
Ahmet ARITÜRK

Dini Önderimiz Hazret-i Muhammed’e,  Milli Önderimiz Atatürk’ün Duyduğu Büyük Sevgi ve Saygı

Kimi cahiller Mustafa Kemal ATATÜRK’ü, İslam dinine karşı göstermek isterler. Gerçekte Atatürk’ün  bir PEYGAMBER SEVDALISI olduğunu anımsatmak için bugünkü yorum yazımı bu konuya ayırdım.

Haşa, Mustafa Kemal Atatürk, Hazret-i Muhammed’in karşıtı mı! Elbette ki hayır! Bunlardan biri Dinimizin büyük önderi, YÜCE ALLAH’IN (Celle Celelühü) RESULÜ, DİNİ ÖNDERİMİZ, diğeri ise Türkiye Cumhuriyetinin halaskârı (kurtarıcısı) ve MİLLİ ÖNDERİMİZDİR.

Mustafa Kemal ATATÜRK’Ü, İslam dinine ve Hazret-i MUHAMMED’E karşıymış gibi göstermek gafletinde bulunanlara, O’nun diliyle cevap verelim. Her zaman gerçek din ile batıl inançlarla dolu gericiliği net biçimde ayıran Atatürk, birçok konuşmasında, samimi ve içten bir şekilde Allah’tan, İslam’dan, Kuran’dan saygı ve bağlılıkla bahsetmiştir. Hz. Peygamberimizi övmüş ve Türk Milleti’ne, gerçek dine sarılmayı ve daha dindar olmayı tavsiye etmiştir. Allah’a yönelmede Hz. Muhammed’i rehber göstermiştir:

“Bütün dünyanın Müslümanları Allah’ın son peygamberi Hz. Muhammed’in gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbik etmeli. Tüm Müslümanlar Hz. Muhammed’i örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli; İslamiyet’in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli. Zira ancak bu şekilde insanlar kurtulabilir ve kalkınabilirler.” Diyen Atatürk Hz. Muhammed’i kendisine örnek almış, peygamberliğine kesin olarak iman etmişti. Hz. Muhammed’e duyduğu hayranlığı ve O’nun peygamberliğini heyecanla anlattığı bir sırada yanında bulunan M. Şemseddin Günaltay, Atatürk’ün o anki halini şöyle anlatmıştır:

“… Atatürk’ün denizlerden renk alıp renk veren gözleri, masanın üzerinde serili haritaya dikildi ve beni kolumdan tutarak masanın başına çekip parmağını bir noktaya dikti. Bu, kendi elleriyle çizdikleri bir askeri harita idi ve Hz. Muhammed’in büyük Bedir Cengi’ni adım adım gösteriyordu. Hz. Muhammed’e ve O’nun peygamberliğine kadar, büyük askeri dehasına hayran olan Sakarya Galibi, Bedir Galibi’ni göklere çıkarırken, “O’nun Hak Peygamber olduğundan şüphe edenler, şu haritaya baksınlar ve Bedir destanını okusunlar” diye heyecanlandı.

Hz. Muhammed’in bir avuç imanlı Müslümanla mahşer gibi kalabalık ve alabildiğine zengin Kureyş ordusuna karşı Bedir meydan muharebesinde kazandığı zafer, fani insanların kârı değildir, O’nun Peygamberliğinin en kuvvetli delili işte bu savaştır.

“Büyük bir inkılâp yaratan Hazreti Muhammed’e karşı beslenilen sevgi, ancak onun ortaya koyduğu fikirleri, esasları korumakla tecelli edebilir.”

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından çıkarılan Diyanet Dergisi’nin 2007 Kasım ayı sayısında emekli öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. A. Vehbi Ecer’in, ”Atatürk’te Peygamber Sevgisi” başlıklı yazısında, yaşanan olaylarla Atatürk’ün Hazreti Muhammed’e duyduğu sevgi ve saygı anlatılmaktadır. ”Beğenilen, değer verilen, önemli görülen şey sevilir. Atatürk’ün beğendiği, saygı duyduğu, değer verdiği, takdir ettiği en büyük insan Peygamberimiz Hazreti Muhammed idi” ifadesinin yer aldığı yazıda, Atatürk’ün Hazreti Muhammed’in büyüklüğüne dil uzatanları affetmediğine dikkat çekilerek yaşanan şu olaya yer verilmektedir:

”Allah ve Peygamber konuları ulu orta Atatürk’ün yanında tartışma konusu yapılamazdı. Bir gece sofrada sohbet sırasında Peygamberi tenkit ederek Atatürk’e yaranacağını zanneden birisinin konuşmasını kızgın bir şekilde elini masaya vurarak, keser ve ‘bu konuyu kapatın… Peygamberi küçültmek isterseniz, kendiniz küçülürsünüz!’ der.”

”Son peygamber olan Muhammed Mustafa, 1394 sene evvel Rumi Nisan içinde rebiülevvel ayının on ikinci pazartesi gecesi sabaha doğru tan yeri ağarırken doğdu… Hazreti Muhammed eyyam-ı sabavet (çocukluk günleri) ve şebabeti (gençliği) geçirdi. Fakat henüz peygamber olmadı. Yüzü nuranî (ışıklı, saygı uyandıran) sözü ruhanî, reşit, rüiyette bibedel (görünüşte emsalsiz), sözüne sadık ve halim, mürüvvetçe (iyilikseverlikte) saire faik (başkalarına üstün) olan Muhammed Mustafa, evvela bu evsaf-ı mahsusa (özel nitelik) ve mütemayizesiyle (sivrilmesiyle…) kabilesi içinde Muhammed’ül-Emîn (güvenilir Muhammed) oldu.

1930 yılında Hazreti Muhammed’i küçük düşürmeye yönelik ifadeleri içeren bir kitap ve yazarı hakkında Atatürk’ün, şu açıklamayı yaptığı kaydediliyor:

”Muhammed’i bana, cezbeye tutulmuş sönük bir derviş gibi tanıttırmak gayretine kapılan bu cahil adamlar, onun yüksek şahsiyetini ve başarılarını asla kavrayamamışlardır. Anlamaktan da çok uzak görünüyorlar. Cezbeye tutulmuş bir derviş, Uhud Muharebesi’nde en büyük komutanın yapabileceği bir planı nasıl düşünür ve tatbik edebilir?”

Unutmayalım ki, KUR’AN-I KERİMİN ilk Türkçe tercümesi, Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN emriyle Elmalılı Hamdi Yazır’a yaptırılan mealdir.

Yorumumuzu Peygamber Efendimiz HAZRET-İ MUHAMMED’E SALAT VE SELAMLARIMIZLA, Mustafa Kemal Atatürk’e de rahmet dileklerimizle noktalıyoruz.

TAŞLAMA

GÖKTEN VAHİY Mİ İNDİ

FAİZ İLE İLGİLİ

HANİ (NAS VAR) DİYENLER

ŞİMDİ NE OLDU PEKİ

 

SON PEYGAMBER MUHAMMED

MUSTAFA’DIR BU BELLİ

PEKİ SÖYLER MİSİNİZ

KİMLERE VAHİY İNDİ

 

FAİZİ KAT-KAT VERMEK

GÜNAH OLAN BU BİLİN

ELBETTE BİR ÖLÇÜSÜ

OLMALIDIR FAİZİN

 

BANKAYA GİREN PARA

FAİZE GİRMİŞ DEMEK

BU DURUMDA SÖYLEYİN

BİZE NE YAPMAK GEREK

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER