25 Kasım (Kadına yönelik şiddete karşı mücadele günü) ya. İstedik ki, semavi dinlerde kadına verilen yeri anımsatalım. Yahudi din adamlarına göre kadın yasak meyveyi yemesi ve eşine yedirmesi sebebiyle emre itaatsizliği yüzünden cezaya çarptırılmıştır. Kadınlar cemaatte sayılmaz ve cemaatle ibadete iştirak edemez. Sadece uzaktan seyredebilirler. Başını örtmesi gerekir. Başı açık kadının bulunduğu evde kutsal metinler okunamaz. Yabancıyla aynı sofrada oturamaz. Ayrıca kadınlar geveze, açgözlü, kıskanç, kavgacı, güvenilmez ve baştan çıkartıcı gibi sıfatlarla yerilir.
Yahudi toplumunda genel anlayışa göre, kadının aklı günah ve rezalete teşvik edeci bir unsurdur. Kadın hep eksiktir ve onu eksik kılan aklıdır. Kadın ancak evlendiği zaman eksiksiz hale gelmektedir; çünkü eşi, yani erkek, onun aklı olmaktadır.
Tevrat’ta evlilik, boşanma ve mirasa ilişkin kurallar tümü ile erkeklerin lehinedir. Erkeğin aynı anda birden çok eşi olabilmektedir. Fakat kadının böyle bir olanağı yoktur.
Tevrat’a göre; “Ölen bir kimsenin mirası oğluna kalır, ancak ölen kimsenin oğlu yok ise bıraktıkları kızına kalır.”
Kadının bu derece değersizleştirilip, ayaklar altına alınması tek tanrılı dinlerin ilki olan Yahudilikle başlayıp bu dinden sonra gelen tüm dinlerde de sözde (DİN ADAMLARI) tarafından hâkim olan bir anlayış haline geltirilmiştir.miştir.
Hıristiyanlıkta da kadın kötülüğü ve şeytana uyma temsil eder. Çünkü, Hz. Adem’e haram meyveyi yedirterek cennetten kovulmasına ve böylece insan neslinin günahkar olmasına sebep olan kadındır. Bundan dolayı Hıristiyanlık cinsel ilişkiyi günah ve kirlenme saymaktadır. Kadının evlenmemesi ve Hazret-i Meryem gibi bakir kalması, bunun için rahibeliğe yönelmesi esastır.
Muharref Tevrat ve İncil’den sonra gelelim İslam Dinin kardına bakış açısına. İşin gerçeği şu ki, sözde din adamlarının yozlaştırmaları sonucu İslamiyet’te de kadınlar hep ikinci sınıf olarak görülmüşlerdir. Ancak bu gerçeği belirtmekte yarar var. İslamiyet’ten önce hiçbir değeri olmayan kadın İslam dini sayesinde korunup, gözetlenmiştir. Araplar, kız çocuklarını diri diri gömüyorlardı. Kâbe etrafında bile kadınlar çıplak dolaşırlardı. Müslümanlık gelince bu kötü âdetler son bulmuştur. Yahudiliğin ve Hıristiyanlığın aksine, İslam dini, kadına da boşanma hakkını vermiştir. Müslüman kadının evinin işlerini yapmak gibi bir sorumluluğu yoktur. Evinin işini yapması bir ihsandır, sevaptır.
Kur’an-ı Kerim’de buyrulur ki: (Kadınları, Allahü teâlânın emaneti olarak aldınız ve onlara yaklaşmanız Allah’ın emri ile helal kılındı. Sizin onların üzerinde hakkınız olduğu gibi, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Yatağınızı kimseye çiğnetmemeleri ve maruf olan hususlarda size başkaldırmamaları, onlar üzerindeki haklarınızdandır. Onlar, bu haklarınıza riayet ederlerse, maruf üzere rızıklandırılıp giydirilmeleri onların hakkıdır.)
Hadis-i şeriflerde buyurulur ki:
(Bir mümin, kötü huylu diye hanımına kızmasın! İyi huyu da olur.)
*(Kadın, zayıf yaratılmıştır. Zayıflığını susarak yenin! Evdeki kusurlarını görmemeye çalışın!)
*(Hanımı ile iyi geçinip şakalaşanı Allahü teâlâ sever, rızklarını artırır.)
*(En iyi Müslüman, hanımına en iyi davranandır. İçinizde, hanımına en iyi davranan benim.)
*(Hanımına güler yüzle bakan erkeğin defterine, bir köle azat etmiş sevabı yazılır.)
*(Kadınlara ancak asalet ve şeref sahibi kimse değer verir. Onları ancak kötü ve aşağılık kimseler hor görür.)
*(Hanımlarınızı üzmeyin. Onlar, Allahü teâlânın size emanetidir. Onlara yumuşak olun, iyilik edin!)
*(Hanımının kötü huylarına katlanan erkek, belalara sabreden Hazret-i Eyyüb gibi mükafatlara kavuşur.)
*(Hanımını döven, Allah’a ve Resûlüne asi olur. Kıyamette onun hasmı ben olurum.)
Görüldüğü gibi, kadınların ikinci sınıf sayılmaları, ezilip horlanmaları, geçmişte sözde din adamlarının yalan telkinleriyle olmuştur. 21’inci asırdayız ama değişen pek bir şey yok!