Cuma hutbeleri önemlidir. Türkiye Cumhuriyetinde Cuma günü okunacak hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından kotarılır. İl Müftülüklerine ve müftülükler tarafından da, Cuma Namazı kılınan camilere ulaştırılır. Gerçekte, hutbelerin güncel olmaları ve toplumun duyarlılıklarını dile getirmesi gerekir. Basma kalıp hutbelerle Müslümanları uyutmanın da bir faydası yoktur. Cuma hutbelerine dikkat ediyorum da, DİYANET İşleri Başkanlığının Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK’E alerjisi var gibime geliyor. Çünkü, Cuma hutbelerinde hiç adından söz edilmiyor. Cuma günü hutbeleri önemlidir. Gerçek anlamda ve saptırılmadan irat edilen hutbeler, ülkenin birlik ve beraberliğinin harcı hükmünde olabilirler. Peygamber Efendimiz HAZRET-İ MUHAMMED (O’na, al ve ashabına salat ve selâm olsun) bir hadis-i şeriflerinde mealen şöyle buyurmaktadırlar:
“Üzerine güneşin doğduğu en hayırlı gün cuma günüdür; Âdem o gün yaratılmış, o gün cennete girmiş ve o gün cennetten çıkarılmıştır. Kıyamet de cuma günü kopacaktır.”
Cuma gününün bir özelliği ve güzelliği de bugüne özel olarak kılınan CUMA NAMAZIDIR. Cuma günleri öğle namazı yerine Cuma namazı kılınır. 4 rekat yerine 2 rekat olarak eda edilir. Ayet-i Kerime meali alisinde YÜCE RABBİMİZ (CELLE CELELÜHÜ) şöyle buyurmaktadır:
“Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah’ın zikrine koşun ve alış verişi bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır.”
Bazı Müslüman kardeşlerimiz cuma namazından sonra öğle namazını da kılarlar. Din âlimlerine göre bu yanlış bir uygulamadır. Cuma namazının bir özelliği de okunan hutbelerdir. Hutbelerin basmakalıp olmamaları ve güncel olmaları gerekir. Cuma namazlarının müdavimi bir Müslüman olarak bugüne kadar dinlediğim hiçbir Cuma Namazı Hutbesinde Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN adına hiç yer verildiğine şahit olmadım. Denilebilir ki, Cuma hutbeleriyle Mustafa Kemal ne alâka. Alaka çok! Çanakkale Savaşlarından bahsediliyor, bu savaşların en önemli kahramanlarından olduğu şüphesiz olan Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN adı geçmiyor. Anafartalar Zaferi’nin kazanıldığı gün Vaiz efendiler yine Mustafa Kemal’i anımsamıyorlar. Ne hikmetse, vaizlerimiz her telden çalarlar ama (ATATÜRK) kelimesini mübarek ağızlarına hiç almazlar. Acaba diyoruz, Mustafa Kemal’in adının hutbelerde geçmesine yasak mı getirilmiştir! Oysa bilinmelidir ki Mustafa Kemal ATATÜRK olmasaydı, belki bu camiler, mescitler, minareler de olmayacak, millet esir olduğu ve esirlere Cuma namazı farz olmadığı için Cuma Namazı da kılınmayacaktı. Hem Diyanet İşleri Başkanlığı müessesesinin Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından ihdas edildiğini anımsatalım.
Mustafa Kemal I. Dünya Savaşı başladığında Sofya’da “ateşemiliter” olarak görev yapmaktaydı. Çanakkale Savaşına katılmak için Başkomutanlığa müracaat ederek aktif bir görev istemiş, Başkomutan Vekili Enver Paşa’ya yazdığı mektubunda “Vatanın müdafaasına ait faal vazifelerden daha mühim ve yüce bir vazife olamaz. Arkadaşlarım muharebe cephelerinde, ateş hatlarında bulunurken ben Sofya’da ateşemiliterlik yapamam! Eğer birinci sınıf subay olmak liyakatinden mahrumsam, kanaatiniz bu ise, lütfen açık söyleyiniz” demişti. Mustafa Kemal, bu ısrarları üzerine, 20 Ocak 1915’te, Esat Paşa komutasındaki, 3. Kolordu’ya bağlı olarak Tekirdağ’da kurulacak 19. Tümen Komutanlığı’na atanmıştı.
Arıburnu, Seddülbahir ve Kumkale sahillerinde Mustafa Kemal’in komutasındaki askerler büyük yararlıklar göstermiş ve düşmanları püskürtmüştü.
Kumandasındaki askerlere “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum! Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve komutanlar geçebilir” emrini veren Mustafa Kemal’in, Conkbayırı sırtında yaşanan çatışmada komuta ettiği 57. Alayın neredeyse tamamına yakını şehit düşmüş ama sayıca ve teçhizat bakımından kat-kat üstün olan düşmanları yine de püskürtmüştü.
Aynı Mustafa Kemal, 25 Nisan 1915’teki Arıburnu taarruzunda gösterdiği başarıdan dolayı “Arıburnu Kuvvetler Komutanlığı”na getirilmiş ve 25 Nisan 1915’ten 16 Mayıs 1915’e kadar bölgedeki tüm kuvvetlere tek başına komuta etmiştir.
Gösterdiği başarılardan dolayı 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa, 27 Nisan 1915’te, Mustafa Kemal’e bir kutlama telgrafı çekerek: “Başarınızı kutlarım. Raporlarınızı Başkomutanlık Vekaleti Yüksek Makamına arz ediyorum… Emrinize verilen 33. Alay’la birlikte düşmanı denize dökünüz. Donanmamız bizi ateşle destekleyecektir. Tanrı’nın yardımı bizimledir” demiş, aynı Esat Paşa, 30 Nisan 1915’te bir kere daha Mustafa Kemal’e çektiği kutlama telgrafında: “Geceli gündüzlü devam eden harbi, başarı ile yöneterek her an bir başka surette belirmekte olan fedakar hizmetlerinizin devamını bekler, sizi yürekten kutlarım” demiştir.
Mustafa Kemal, Çanakkale’deki başarılarından dolayı 30 Nisan 1915’te Gümüş İmtiyaz Madalyası almış, bunu Altın ve Gümüş Liyakat Madalyaları izlemiştir. Mustafa Kemal’in Arıburnu muharebelerini yönettiği tepeye, 3. Kolordu Komutanlığı’nın günlük emriyle-“KEMALYERİ” adı verilmiş, Başkomutan Vekili Enver Paşa, 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa’yla birlikte Kemalyeri’ndeki Arıburnu karargahına giderek cephe hakkında Mustafa Kemal’le görüşmüştü.
Daha sonra Anafartalar Gurup Komutanlığı’na getirilen Mustafa Kemal bu görevi Çanakkale’den ayrılacağı 10 Aralık 1915’e kadar devem etmiştir. Anafartalar Grup Komutanı olarak emrinde 3 kolordu (2.16.15. kolordular) vardır. Bu, Ordu Komutanlığı niteliğinde bir komutanlıktır.
Çanakkale Savaşlarındaki başarılardan dolayı Mustafa Kemal’e Alman İmparatoru tarafından da “Demir Haç” nişanı verilmiştir. Çanakkale’de benzeri daha nice yararlılıklar gösteren Mustafa Kemal’i, diyanetin Cuma hutbelerinde unutması(!) gerçekten esef vericidir. Unutulmaması gereken bir husus daha şudur. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra Diyanet İşleri Başkanlığını kurduran da, Mustafa Kemal’in kendisidir. Bu kadar nankörlüğe pes doğrusu…