Bilindiği gibi 1 Eylül günleri, (Dünya BARIŞ GÜNÜ!) olarak kutlanır. Çünkü 1 Eylül 1939 tarihi 20. yüzyılın en kanlı savaşının başladığı gündür. Hitler Almanya’sının Nazi orduları Polonya’ya saldırarak 2. Dünya Savaşını fiilen başlatmışlardı. 2. Dünya Savaşında 60 milyona yakın insanın ölmesi, milyonlarca insanın yaralanması, evsiz, yurtsuz, barksız kalması barışın, insanlık için ne kadar önemli olduğunun ispatıdır.
Bilahare, Birleşmiş Milletler tarafından 1 Eylül tarihi (Dünya Barış Günü) olarak ilan edilmiş ve Türkiye olarak biz de bu günü benimsemiş bulunmaktayız. Büyük ATATÜRK’ÜN (Yurtta sulh, cihanda sulh) vecizesi, bu açıdan çok önemlidir.
1 Eylül’ün Dünya Barış Günü olarak kutlandığı günümüzde maalesef, Filistin ve İsrail arasında süregelen savaş, Dünyanın bir üçüncü Dünya savaşına yönelme riskini taşımaktadır. Türkiye olarak bugün biz de adı konulmamış bir savaşın içindeyiz. Yalnız Türkiye değil, bütün Ortadoğu ülkeleri bir savaş çemberinin içinde bulunmaktadırlar. İnsanlar, birbirlerini öldürmekte, yaralamakta, göçe zorlamakta, kadınların, kızların ırzlarını, namuslarını ayaklar altına almaktadırlar.
1 Eylül’ün Dünya Barış Günü olarak kutlanmasının hikâyesi gelince Nazilerin 1939’da Polonya’yı işgal ederek II. Dünya Savaşı’nı başlattığı tarih. SSCB ve Varşova Paktı üyesi ülkeler, tarihin en kanlı savaşının başladığı günü “Dünya Barış Günü” olarak ilan etti. SSCB ve Varşova Paktı’nın dağılmasının ardından, dünyada 1 Eylül’ü Dünya Barış Günü olarak kutlamaya devam eden sadece iki ülke kaldı: Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti. Dünya Barış Günü’ndeki dileklerimiz baki. Temennimiz, ırk, din, din, kültür ve düşünce farkı gözetmeksizin, hep birlikte barış içinde yaşamak. Bir süre daha aynı dileklere devam etmemiz gerekecek diye gözüküyor. Maalesef, Dünya Barış Günlerinde bile silahlar susmamakta, insanlar birbirini öldürmeğe devam etmektedirler.
Peki, bu kadar kötü sonuçlarının olduğunun bilinmesine karşılık, savaşlar neden devam ediyor Bence, savaşların nedeni (Kırmızı Başlıklı Kız) masalının temasında saklıdır. Masalı, özet olarak anımsatalım:
Bir zamanlar kırmızı başlığı olan bir kız varmış. Bu nedenle de herkes ona Kırmızı Başlıklı Kız diyormuş.
Annesi bir gün onu anneannesine çörek götürsün diye yollamış. Kız, anneannesinin ormandaki evine doğru yol almış. Yolda birden karşısına bir kurt çıkmış. Kız korkmuş. Ama Kurt onu teskin etmiş.
-‘Ben bir koşu gidip büyükannene gelmekte olduğunu haber vereyim’ demiş.
Kızcağız da inanmış. Kurt, oradan hemen uzaklaşmış. Çünkü gelen bir oduncunun varlığını fark etmiş.
Kurt koşarak, kırmızı başlıklı kızın Büyükannesinin bulunduğu eve gitmiş. Kapıyı çalmış. Kendisini Kırmızı Başlıklı kız olarak tanıttığı için, ihtiyar kadın kapıyı açmış. Kurt bir sıçrayışta kadını yutarak midesine indirmiş. Sonra anneannesinin yatağına girerek kızı beklemeğe başlamış.
Kız gelmiş, yatakta yatanın kurt olduğunu fark etmemiş amma, büyük bir değişiklik olduğunu görerek sormuş:
-‘Kolların neden bu kadar büyük Büyükanne?’
-Seni daha iyi sarmak için! demiş kurt.
-‘Kulakların neden büyük, peki?’
-‘Seni daha iyi duyabilmek için!’
-‘Gözlerin neden kocaman, peki?’
-‘Seni daha iyi görebilmek için,’
-‘Dişlerin neden sivri peki?’
-‘Seni daha iyi yiyebilmek için,’ demiş kurt.
Bunu söyledikten sonra kurt artık daha fazla kendine engel olamamış ve yorganı bir tarafa atarak yataktan fırladığı gibi Kırmızı Başlıklı Kızı bir lokmada yutuvermiş. Sonra da karnı doyduğu için keyfi yerine gelmiş ve uykuya dalmış.
Ama ne var ki kurt çok kötü horluyormuş. Evin önünden geçen bir avcı onun horultularını duymuş. Büyükanneye kötü bir şey mi oldu acaba, diyerek kulübeden içeri girmiş. İçeri girer girmez de orada neler olduğunu hemen anlamış.
-“Aylardır senin peşindeyim pis yaratık,” diye bağırmış avcı ve kurdun kafasına elindeki baltanın sapıyla vurmuş. Sonra da önce Kırmızı Başlıklı Kızı, sonra da Büyükanneyi dikkatle kurdun içinden çıkarmış. İkisi de sapasağlammış.
Evet, işte bu kırmızı başlıklı kızı ve ninesini yutmak isteyen kurtlar bölgedeki savaşların gerçek müsebbipleridirler. Bir taraftan Dünya Barış Gününü kutlarlar amma, diğer taraftan, dünya barışının içine ederler.
Bilmeliyiz ki, büyük geçinen bu devletlerin asıl amaçları insanları ve özellikle Müslüman ülkeleri bu aç kurt gibi yutmaktır!
Dileriz ki Bölgemizde suların ısınmasına rağmen, Filistin-İsrail arasındaki savaş barışla noktalanır. Bir üçüncü dünya savaşına yol açılmaz. Sorunlar barışçı yollarla çözümlenir. Unutmayalım, savaşların kazananı yoktur. Tüm savaşanlar kaybeder. Ancak kayıplarındaki oranları farklıdır!
YORUMLAR