Son günlerin en önemli konularından biri de NATO’YA katılmak isteyen Finlandiya ve İsveç ile ilgili Türkiye’nin sergilediği kararlılıktır. Bilindiği gibi bu iki Devlet, Türkiye’nin Suriye’de terör örgütü PKK/YPG/PYD’ye yönelik uluslararası hukuka uygun olarak gerçekleştirdiği harekatlara tepki göstererek ülkemize silah satışını durdurmuş, ikazlara rağmen, ülkelerinde barınan teröristlere hami olmak işinden de vazgeçmemişlerdi.
Bir ülkenin NATO’YA üye olabilmesi için üye ülkelerin parlamentolarından ayrı ayrı onay alınması gerekmekte. Yani, Türkiye istemediği takdirde Finlandiya ve İsveç’in NATO’YA üye olabilmeleri muhal! NATO’ya yeni üyelik kararlarının üye devletlerin oy birliğiyle alınması gerekmekte.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Finlandiya ve İsveç’in NATO üyelik başvurularıyla ilgili, “Bizi ikna etmeye mi gelecekler? Kusura bakmasınlar, yorulmasınlar. Türkiye’ye yaptırım uygulayanların bu süreç içerisinde bir güvenlik örgütü olan NATO’ya girmelerine ‘evet’ demeyiz” şeklindeki net ifadelerinden sonra gözler Ankara’ya çevrilmiş bulunuyor. Türkiye, teröre karşı ‘amasız ve fakatsız’ mücadele edilmesi ve terör örgütleri arasında ayrım yapılmaması gerektiğinin vurguluyor.
Türkiye, bu iki ülke ile ‘müttefiklik’ ilişkisi içinde bulunabilmesi için 10 maddelik bir manifesto ortaya koymuş bulunmakta:
1-PKK ve türevleri terör örgütüdür. Bu konuda tutum netleştirilmeli.
2-Terör örgütünün sözde yönetici kadrosunda bulunan isimlerin ülkelerin parlamentosunda kabul görmesi dahil faaliyetler durdurulmalı. Terör örgütü PKK’nın sözde Avrupa sorumlusu Zübeyir Aydar (Siirt eski Milletvekili) gibi teröristlerin ülke parlamentosunda konferans düzenlemesi kabul edilemez.
3-Özellikle terör örgütü YPG’ye sağladığınız açık mali destek kesilsin, terör örgütü DEAŞ ile mücadele kisvesi altında diğer terör örgütleri meşrulaştırılmamalı.
4-PKK’nın yönetici kadrosuyla Irak-Suriye sahasında yapılan ve örgüte canlılık kazandıran temaslardan kaçınılsın.
5-FETÖ firarisi olup arama kararı olan isimlerin ülkelerde yürüttükleri dezenformasyon faaliyetleri durdurulsun.
6-PKK/YPG/KCK adına faaliyet yürüten, suça bulaşan ve bu nedenle kırmızı bültenle aranan örgüt mensuplarının iade işlemleri hızlandırılsın.
7-Kendi ülkenizin güvenliği için haklı olarak teminat ararken müttefiklik ruhu ile bağdaşmayan şekilde Türkiye’nin güvenliğine karşı her türlü faaliyete arka çıkmaktan vazgeçin.
8-Terörle mücadele konusunda Türkiye ile düzenli istişare ve yakın işbirliğinde kalacak bir mekanizma oluşturmak için karşılıklı inisiyatif alınmalı.
9-Terör örgütü iltisaklı oluşumların ülkenizdeki para trafiğini kesin, banka hesaplarını bloke edin.
10-Sivil toplum kuruluşu (STK) görüntüsü altındaki örgütlerin Türkiye’ye karşı yürüttüğü faaliyet ve fon toplama girişimlerini önleyin.
Evet, Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya kabul edilmeleri için şartları bunlar. Estirilen bu havadan sonra, geri adım atılması, Türkiye’nin saygınlığı açısından çok tartışmalı olacaktır.
Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın NATO’YA alınmaları konusunda gereken tavrı koyamadığımızı anımsatarak, yine böyle bir yanlışlığa düşülmesin, söylenen sözler ve çekilen restler BOŞ HAVANDA SU DÖVMEYE DÖNÜŞMESİN, diyoruz…
DARBELER TARİHİNDEN BİR KESİT 20 MAYIS 1963 AYAKLANMASI
27 Mayıs 1960’ta gerçekleşen ihtilâl sonrasında MBK üyeleri arasında ihtilâflar yaşanmıştı. Komitenin kimi üyeleri siyasetin hemen sivillere devrini önerirlerken, ordunun ülkeyi yönetmeye devam etmesini isteyenler vardı. Milli Birlik Komitesinde 4 ayrı grup oluşmuştu. Bunlardan 14’ler olarak tanımlanan grubun lideri Alparslan Türeş’ti. Türkeş, ihtilal günü gür ve tok sesiyle radyodan ihtilali duyuran Albay’dı.
MBK 14’ler, 11’ler, 7’ler ve 5’ler olmak üzere dört gruba ayrılmıştı. 14’ler grubunu Alparslan Türkeş, Orhan Kabibay, Orhan Erkanlı, Muzafer Özdağ, Rifat Baykal, Fazıl Akkoyunlu, Ahmet Er, Dündar Taşer, Numan Esin, Mustafa Kaplan, İrfan Solmazer, Şefik Soyuyüce, Muzaffer Karan ve Münir Köseoğlu;
11’ler grubunu Ahmet, Haydar Tunçkanat, Şükran Özkaya, Selahattin Özgür, Emanullah Çelebi, Sezai Okan, Fikret Kuytak, Vehbi Ersü, Mucip Ataklı, Refet Aksoyoğlu ve Ekrem Acuner;
7 ler grubunu Sami Küçük, Suphi Gürsoytrak, Kâmil Karavelioğlu, Suphi Karaman, Muzaffer Yurdakuler, Kadri Kaplan ve Mehmet; Özgüneş;
5’ler grubunu da Cemal Gürsel, Cemal Madanoğlu, Fahri Özdilek, Sıtkı Ulay ve Osman Köksal oluşturuyordu.
5’ler Grubundan Cemal Madanoğlu Üsteğmen ve bilahare Tümen Komutanı olarak İlimizde görev yaptığı için hemşerilerimiz tarafından yakinen tanınmaktaydı. Hatta, Gazetemiz Kurucusu Mehmet Emin Kılıççıoğlu’nun da çok samimi dostu idi. Sık-sık ziyaretine gelirdi.
14’ler grubunun lideri Alparslan Türkeş,11’ler grubunun lideri Ahmet Yıldız, 7’ler grubunun lideri Sami Küçük ve 5’ler grubunun lideri de Cemal Gürsel idi.
Suphi Karaman’ın da bulunduğu 7’ler grubu, 14’ler ve 11’ler arasında bir denge unsuru gibiydiler. Daha çok 14’ler grubuna yatkındılar.
Aynı günlerde İnönü tarafından önerilen “Tabiî Senatörlük” ise MBK’da 26’ya 11 çoğunlukla reddedilecekti. MBK üyeleri arasında yaşanan ihtilaf 13 Kasım 1960 tarihinde, komitenin 14 üyesinin tasfiye edilmesi ile sonuçlanmıştı.
Tarihe, 14’ler olarak geçecek bu grup, 27 Mayıs öncesinde ya da Milli Birlik Komitesi dahilinde oluşan ve birbiri ile her konuda mutabık olan 14 kişiden meydana gelmemiş ancak 13 Kasım sürecinde yaşananlar, bu “suni” oluşumu hem yurt içinde hem de yurtdışında gündeme getirmiştir. Ancak, suni olması hasebiyle herhangi bir birliktelik sağlayamayan bu grup, yurtdışında bulunduğu süre zarfında çeşitli faaliyetler içerisine girmiş olsa da, grup içerisinde iki farklı kliğin oluşması kaçınılmaz olmuştu. İki farklı konumlanma içerisinde olan kliklerin birisinin başını Alparslan Türkeş, bir diğerini ise Orhan Kabibay çekmekteydi. İki grubun süreç içerisinde faaliyetlerine, fikirlerine, yakın oldukları mecralara bakılınca esasında 14’lerin muhtelif yönleriyle iki farklı “fırkaya” dâhil oldukları müşahede edilmekteydi. 60’lı yılların ikinci yarısı ve devamındaki süreç de bu tespiti teyit etmektedir.
İhtilal döneminde Harp Okulu Komutanı olan Kurmay Albay Talat Aydemir ve arkadaşları 22 Şubat 1962’de darbe teşebbüsünde bulundular. O tarihte Başbakan konumunda olan İsmet İnönü, Talat Aydemir ve arkadaşlarını darbeden vazgeçmeye ikna etti. Darbe teşebbüsünün bertaraf edilmesinden sonra Aydemir ve arkadaşları emekliye sevkedildiler.
Emekliliğe sevkinin ardından Aydemir muhalif gruplarla temaslara devam ederek ikinci kez bir darbe girişimi için hazırlıklara devam edince, darbe girişiminden haberdar olan Alparslan Türkeş, Aydemir ile anlaşamamış ve darbeyi hükûmete bildirmişti.
Parolası ‘Harbiyeli”, işareti “Aldanmaz” olan ihtilal girişiminde Emekli Albay Talat Aydemir ve arkadaşları 20 Mayıs 1963’te tekrar darbe teşebbüsünde bulundular. Ancak, Radyoda ihtilal bildirisinin okunmasından hemen sonra kontrol kısa sürede hükûmete bağlı kuvvetlerin eline geçti. Ankara 28. Tümen Kurmay Başkanı Yarbay Ali Elverdi, marşlar eşliğinde ihtilalin olmadığını, bir yanlış anlaşılma olduğunu, birtakım maceracıların böyle bir işe kalkıştığını, ancak durumun kontrol altında bulunduğunu belirten bir karşı konuşma yaptı. Hükûmet yanlısı askerlerin kontrolü sağlaması sonucunda Aydemir ve arkadaşları teslim oldular.
Askeri Mahkemede yargılanan Cuntacılar için idam cezası verildi. Zaten 27 Mayıs darbesini sindirmemiş olan Adalet Partili milletvekillerinin yanı sıra CHP’li milletvekilleri de idam cezanın lehinde oy verdiler.
Fethi Gürcan’ın cezası 27 Haziran, Talat Aydemir’in cezası ise 5 Temmuz 1964’te infaz edildi. Fevzi Bingöl ve Osman Deniz de mahkemede yargılandı. İlk başta onların da idamı istenmiş, ancak cezaları daha sonra müebbete çevrilmiş ve aftan yararlanarak cezaevinden tahliye edilmişlerdi. Ayaklanmaya katılan 1459 Harbiyeli okullarından atılmış ise de bu öğrenciler için daha sonra ek üniversite kontenjanı açılmıştı.
Evet, 22 Şubat 1962 kalkışması yüzünden emekliye sevkedilmiş olan Talat Aydemir ve arkadaşlarından oluşan muvazzaf subayların Harp Okulu öğrencilerini kullanarak 20 Mayıs 1963’te kalkıştıkları ayaklanma maceraları da böylece bastırılmıştı.
TAŞLAMA
FİNLANDİYA VE İSVEÇ
ALINMASIN NATO’YA
YUNANİSTAN MİSÂLİ
DÜŞMEYELİM OLTAYA
NATO’DA GEÇERSİZDİR
İNANIN NE SÖYLERSEK
KENDİ KENDİMİZE BİZ
SÜS VERİRİZ NE GEREK
YENİ BİR DÜNYA KURMAK
ZAMANI GELMİŞ HATTA
NATO’DAN ÇIKILMALI
VAZGEÇMELİ AB’TAN DA
NATO DOST MU, DÜŞMAN MI
BUNU BİLMEMİZ GEREK
BANA SORULSA EĞER
NATO DOST DEĞİLDİR PEK
NATO GERÇEKTE DÜŞMAN
BUDUR İŞİN GERÇEĞİ
YAPTIĞIMIZ ÖPMEKTİR
BÜKÜLEMEYEN ELİ
YENİ BİR DÜNYA KURUP
KEŞKE NATO’DAN ÇIKSAK
RAHMETLİ İNÖNÜ’NÜN
DİLEĞİ DE BUYDU BAK