Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ahmet ARITÜRK
Ahmet ARITÜRK

Gazeteci, Muhalif Olmak Zorundadır!

Gerçek gazeteci, muhalif olmak zorundadır. Çünkü bütün iktidarların eksik, aksak giden ve yanlış olan işleri vardır. İşte gerçek gazeteci bu eksik, aksak ve yanlış konuları gündeme getirmekle görevlidir. Gazetecinin işi alkışçı olmak değildir. Elbette, yapılan iyi işleri tadında, tuzunda gündeme getirmek gereklidir. Ancak bu işi asla TABASBUS-U KELBİYE düzeyine çıkarmamak lâzım. (Tabasbus-u Kelbiye) eski bir deyimdir. Bu bakımdan anlamını yazmakta yarar vardır. (TABASBUS-U KELBİYE) demek, (KÖPEKLER GİBİ YALTAKLANMAK) anlamına gelir.

Mustafa Kemal’in (ATATÜRK) Cumhuriyeti kurduğu ilk mecliste Siirt Mebusu olan Merhum KADRİ EFENDİ, çıkar amaçlı olarak Mustafa Kemal’e yaltaklanan mebuslara meclis kürsüsünden (BIRAKIN BU TABASBUS-U KELBİYEYİ) diye hitap etmişti.

Dikensiz gül bahçesi olmayacağı gibi, hatasız, kusursuz, eksiksiz iktidar yoktur. Gazetecinin görevi de hataları, kusurları, eksikleri gündeme getirmektir. Alkışlamayı herkes yapar. Yeri gelince ve gerektiği zaman biz de yaparız, yapıyoruz. Ama dozajını kaçırmadan ve TABASBUS-U KELBİYE konumuna düşmeden.

Bugün neden böyle bir yazı yazmak zorunluluğunu hissetim. Onun da cevabını vereyim. Beni hep muhalif olmakla eleştirenler var da. Yok böyle bir şey. Aslında hep alkışlamak yerine yetkili makamdakilerin  varsa hatalarını, kusurlarını, eksikliklerini gündeme getirmek, eğer hatalarından dönmelerine katkı sağlayacaksa, bu onların da lehlerinedir.

Hep alkışlayanlar, yanlış yönlendirmelere sebep olurlar. Kimilerine hiç yanılmaz oldukları hissini verir, gururlarını okşar, rehavete düşmelerine yol açarlar. Yapıcı tenkit ise tam bunun zıddı etki yapar. Çalışma azimlerini kamçılar.

İşin gerçeği şu ki, ben Gazetecilik hayatımda hep muhalif oldum. Daha doğrusu muhalif göründüm. Çünkü gördüğüm eksiklikleri, aksaklıkları, haksızlıkları dile getirmeyi ilke edindim. Bunun için de hemen her devirde MUHALİF olarak damgalandım.

Ben, MUHALİF olarak damgalanmaktan memnunum. Demek ki, doğru yoldayım…

“PİRUN! PİRUN!”

Siirtli taze Hoca, bir köye imam olarak atanmış. Her Cuma günü güzel hutbeler veriyormuş. Bir gün köyün hem ağası, hem en zengini olan “PİRUN” adındaki kişi, kimsenin olmadığı bir sırada Hocanın yanına gitmiş. Hoca’ya kızgın olduğu hâl ve tavrından belliymiş. Sebebini de şöyle açıklamış:

-“Bak Hoca Efendi, güzel hutbeler veriyorsun amma, hutbede Ebubekir, Ömer, Osman, Ali, Hasan, Hüseyin, Hamza, Abbas diye bir takım isimler sıralıyorsun. Oysa, bu köyün hem ağası, hem en zengini benim, bundan sonra, vereceğin hutbelerde benim de adımın geçmesi lâzım.”  diyerek sitem etmiş.

Siirtli uyanık Hoca, adamın cahil olduğunu anlayarak fırsatı değerlendirmiş:

-Doğru diyorsunuz da, bu iş karşılıksız olmaz. Adının hutbeye girmesini istiyorsan, 30 koyun vermen VACİP’TİR. demiş.

Zengin ve cahil ağa:

-30 koyunun ne kıymeti var. Tamam, gel koyunları al ve bu Cuma hutbesinden itibaren adımı hutbede oku. demiş.

Zengin ve cahil ağanın koyunlarını alan uyanık Siirtli Hoca, Cuma günü minbere çıkmış. Ve sıra bazı ashabı kiram ile aşere-i mübeşşirinlerin adlarının sıralandığı kesime gelince sonun şöyle bir ilâve yapmış:

-PİRUN, PİRUN! AFAROK FIN NAR U AMİSOK BASİRUN!

 “Pirun, Pirun, yerin cehennem, gömleğin ateşten olsun!” anlamına gelen bu ifâdeyi kullanması üzerine, o gün tesadüfen o köyde bulunan ve Cuma hutbesinde hazır bulunan bir başka Siirtli Hoca hemen müdahalede bulunmuş:

-ME KISSIMINE FIL ĞUTBETİ PİRUN, PİRUN!               

 “Hutbelerde, Pirun, Pirun diye bir şey işitmedik!” diyerek ikâz etmiş.

Hutbeyi veren Siirtli Hoca çaktırmadan, Hoca olduğunu anladığı meslektaşına üstü kapalı bir mesaj vererek söylenmiş:

-ISKIT YE EYYUHESSEKİTUN! ATAVNA SELESİN VİHDE MİN EHLİLİKRUN. ŞANOK IL AŞRA, U ŞENNEL IŞŞUN!

“Ey sükut ehli, sükut et. Bize 30 tane boynuzlulardan verdiler. On’u senin, yirmisi bizim olsun!” anlamında.

Mesajı alan misafir Hoca, teklifi kabul ettiğini belirtmek için söylenmiş:

-Âmin, velhemdulillehi Rabbil Âlemin!

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER