Geçmiş dönemlerde yaşamı ve uzun kış gecelerini anlatmaya başlamıştık ve bugün de bu konuyu ele almayı sürdürüyoruz.
Kente erken saatte gelerek, getirdiği ürünü satan ve evinin ihtiyaçlarını karşılayan köylüler, karanlığa kalmamak için yine erken saatlerde köylerinin yolunu tutarlardı. Çoğu, ikindi namazını cemaatle kıldıktan sonra yola çıkardı. Geri dönüş yolunda neredeyse tamamı binekli olurdu. Hayvan sırtında getirdikleri ürünleri sattıkları için o hayvanlara kendileri binerlerdi. Esnafın en büyük müşteri kitlesini oluşturan köylüler, erken saatlerde geri döndüklerinden dolayı birçok çarşıda esnaf ikindi namazının ardından işyerlerini kapatırlardı.
Bu nedenle akşam ezanı ile birlikte çarşıda cadde ve sokaklardan el ayak çekilir ve herkes evine kapanırdı. O dönemlerde ataerkil aile yapısı söz konusu olduğundan genellikle erkekler ve kadınlar ayrı-ayrı sofralara otururlardı. Belirli bir yaşa kadar gelen çocuklarda çoğunlukla bayanlarla birlikte yemeklerini yerlerdi.
Yemekler yenilip sofralar kaldırıldıktan sonra, erkekler oturma odasında bulunan tefe’ye olarak adlandırılan şöminenin etrafında otururlardı. Kadınlarda onların gerisinde kalırlardı. Daha sonraları şöminelerin yerini saçtan yapılan ve yalnızca odun ile yakılabilen sobalar yer aldı. Erkekler yine sobanın etrafında dizilirlerdi. Odunların alevi geçtikten sonra kalan ateş mangala alınır ve bu kez de mangalın etrafında oturulurdu.
O dönemlerde elma, portakal, mandalina ve armut gibi kış meyveleri bulunmazdı veya çok nadir bulunurlardı. Çay da o kadar tüketilmezdi, geriye tek seçenek olarak kuruyemişler kalıyordu. Badem veya cevizle birlikte pestil, bastık ve bunlardan yapılan tatlı sucuklar getirilirdi. Birde çel’ük dediğimiz bir tatlı yapılırdı. Bu tatlı da şöyle yapılırdı. Büyüklükleri neredeyse bir toplu iğnenin başından biraz daha büyük olan küçük melengiçlerle kuru üzümler bir havanda iyice dövülerek lapa haline getirilir ve aile bireylerine ikram edilirdi.
Bir de o yılların en büyük eğlenceleri hikâye ve masallar vardı. Hemen her mahallede birkaç tane hafızası iyi ve güzel hikâye, masal anlatan kişiler vardı. Bunlar eve davet edilir ve anlattıkları masallar büyük bir dikkatle dinlenirdi. Bu anlatıcıların eve davet edildiği gecelerde yakın akrabalar ve komşularda davet edilirdi. Hatta bazen bir gecede bitmeyen masallar olduğu zamanlarda ikinci gece bir başka evde toplanılırdı. Çünkü tıpkı Binbir Gece Masalları gibi bazen 3-4 gece devam eden masallar olurdu.
Bu masalların konuları da çok değişiklik gösteriyordu. Bazen Hz. Ali, Hz. Halid Bin Velid ve Hz. Ömer gibi İslam büyükleri ile Zaloğlu Rüstem ve Selahaddin Eyyubi gibi büyük komutanların kahramanlıklarını ele alıyordu, kimi zamanda Binbir Gece Masallarını ya da tamamen hayal ürünü konular anlatılıyordu.
Masalların anlatılmadığı gecelerde ise çocuklar kendi aralarında oda içerisinde oynanabilecekleri çeşitli oyunları oynayarak vakit geçirirlerdi. O yıllarda çoğunlukla yeteri kadar aydınlatma olmadığı ve aydınlatmanın gaz lambaları ve denizci feneri ile lükslerle sağlandığı için erken saatlerde yatırılırdı. Çoğu aileler yatsı namazını kıldıktan sonra yatarlardı. En geç kalan ailelerde, yatsı ezanının ardından 2-3 saat içerisinde yatmayı tercih ederlerdi.
YORUMLAR