Dünyanın en büyük soykırımcısı hükmünde olan ABD Temsilciler Meclisi 1915’li yıllarda Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaşanan Ermeni tehcirini soykırım olarak tanıyan bir karar tasarısını kabul etti.
Temsilciler Meclisi Demokrat Vekili Adam Schiff tarafından Nisan ayında sunulan söz konusu tasarı, 405 “evet” oyuna karşılık 11 “hayır” oyuyla meclisten geçti.
Schiff’in sunduğu tasarıda, “Temsilciler Meclisi’nin Ermeni soykırımını resmen tanımayı ve bunu anmayı ABD politikası olarak gördüğü” ifade ediliyor.
Tasarıda, ABD hükümetinin herhangi bir soykırımı reddetmesi için yürütülecek girişimler reddedilirken, ABD’nin insani yardım çabaları dahil, “Ermeni soykırımı” hakkındaki gerçeklerini halkın anlaması ve bu konuda eğitilmesi konusunda teşvik edilmesinin önü açılıyor. Tasarıda yer alan “Ermeni soykırımının bugünün insanlığa karşı işlenen suçlarla benzerliğine” şeklinde bir ifade de dikkat çekiliyor. Bağlayıcılığı bulunmayan tasarı, Kongre’nin bu konudaki yaklaşımını yansıtması bakımından sembolik nitelik taşıyor. Ancak, Başkan Donald Trump’ın imzalaması durumunda resmiyet kazanacak!
ABD Temsilciler Meclisinin bu kararı üzerine, zaten bütçe görüşmeleri sebebiyle toplantı halinde olan TBMM Genel Kurulu Meclis Başkanı Mustafa Şentop’un teklifi üzerine ABD Temsilciler Meclisinin kararını kınayan bir karar aldı. HDP dışındaki bütün partilerin aldıkları kınama kararı Resmi Gazetede yayınlanarak resmiyet kazandı.
ABD Temsilciler Meclisinin Ermeni Soykırım iddiasını kabul etmesinin asıl sebebi, Türkiye’nin, Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi almasıdır. Bilindiği gibi ABD’nin muhalefetine rağmen Türkiye Rusya’dan 4 adet S-400 füze savunma sistemi bataryası satın alarak, savunma envanterine geçirmişti. Buna ilk tepki olarak ABD kendisinden satın aldığımız, satın almanın ötesinde ortağı olduğumuz F-35 füze sistemini vermeyeceğini ve bizi ortaklıktan çıkaracağını açıklamıştı.
TBMM Genel Kurulunun oy birliğiyle sayılacak bir çoğunlukla aldığı ABD Temsilciler Meclisini kınayan kararını yürekten destekliyor ve gerçek soykırımcı ABD’yi telin ve takbih ediyoruz!
Yeri gelmişken Türkiye’nin önüne temcit pilavı gibi sürülen Ermeni soykırımı iddiasının aslının ne olduğu konusuna da açıklık getirelim istedik. İşte başta ABD olmak üzere batılı dostlarımızın(!) temcit pilavı gibi sık-sık önümüze sürdükleri Ermeni Soykırım iddiasının yalan olduğunun tarihsel kanıtı:
(Ermeni soy kırımı!) yalanını sürekli olarak ısıtıp-ısıtıp DEMOKLESİN KILICI gibi, Türkiye’nin başı üzerinde sallandırmaktadırlar. Evet, ABD ve Avrupa Devletleri sözde Ermeni Soykırımını hep başımızın üzerinde DEMOKLESİN KILICI gibi tutmaya devam etmektedirler. Türkiye emperyalist zihniyetlere karşı her atak yaptığında bir de bakıyorsunuz, Ermeni Soykırımı yalanı gündeme getirilmiştir.
Bugüne kadar Ermenistan, Uruguay, Güney Kıbrıs, Rusya, Kanada, Lübnan, Belçika, Fransa, Yunanistan, Vatikan, İtalya, İsviçre, Arjantin, Slovakya, Hollanda, Venezuela, Polonya, Litvanya, Şili, İsveç, Bolivya, Çek Cumhuriyeti, Avusturya ve Suriye Ermeni Soykırımını kabul etmiş devletler safında yer alıyorlar. Bu ülkelerin yanında Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu da Ermeni soykırımını tanımakta. ABD’nin 41 eyaleti de Ermeni soykırımını kabul edenler arasında.
Demokles’in Kılıcı’nın bir de hikâyesi var. Demokles, İ.Ö. 400 yıllarında yaşamış, Siraküza hâkimi Diyonisyüs’ün yardımcısıdır. Demokles, sarayında sürülen debdebeden dolayı efendisinin herkesten daha mutlu olduğunu sağda solda abarta abarta anlatırmış. Diyonisyüs, görünüşte çok gösterişli olan bu saray hayatının aslında ne kadar ağır bir sorumluluk ve sıkıntı taşıdığını Demokles’e anlatmak istemiş.
Bir gün bir ziyafette, Demokles’i kendi yerine geçirmiş, hizmetçilerine, kendine nasıl hizmet ediyorlarsa Demokles’e de aynı şekilde hizmet etmelerini istemiş. Bu durumdan çok zevk alan, gururu okşanan Demokles, büyük bir keyifle kendinden geçtiği bir sırada, başını yukarı şöyle bir kaldırdığında; tepesinin üstünde, ağzı keskin, sivri bir kılıcın, bir at kılıyla asılı durduğunu birden bire görmüş ve heyecandan elindeki bardağı yere düşürmüş.
İşte Avrupa Devletleri de Ermeni Soykırımı yalanını hep Demoklesin kılıcı gibi başımızın üstünde tutuyor, temcit pilavı gibi ısıtıp-ısıtıp önümüze sürüyorlar ve Türkiye’yi korkutmak istiyorlar. Aslında, Türkiye’yi SOYKIRIM YALANIYLA sindirmek isteyenlerin tarihlerine bakıldığında, asıl soykırımcıların kendileri olduğu ortaya çıkmaktadır. Ama güçlü olanlara yaptırım uygulamak için onlardan güçlü olmak lazım. Bütün mesele bu!!!
Evet, Temcit pilavı gibi ısıtılarak yeniden önümüze konulan ERMENİ SOYKIRIMI YALANININ ASLI NEDİR. Bugünkü yorumumuzda İlimizden örnek vererek konuyu irdeleyeceğiz.
1915’li yıllara kadar Bölgemizin birçok illerinde olduğu gibi, İlimiz genelinde ve Şehrimizde de çok sayıda Ermenilerin yaşadığı bilinen bir gerçektir. Çünkü Ermeniler de ülkemizin ve Bölgemizin kadim ırklarından biridir. Ermenilere (Tebayı sadıka = Sadık teba) bile denilirdi. Bugün bile, Şehrimizde kökleri Ermeni olan, ancak, İslâm diniyle müşerref olmuş aileler bulunmaktadır.
1915’li yıllarda Rus kuvvetlerinin Doğu Anadolu’dan sınırlarımıza girmeleriyle birlikte Ermeni isyanları başlamıştı. Bu isyanlar özellikle Doğu Anadolu’dan başlayarak diğer vilayetlere yayılmış Erzurum ve çevresinde Rus işgalinin genişlemesiyle Ermeniler,
“Müslümanların kanını kendilerine mubah” gören bir tavır içine girmişlerdi. Bir Alman generalinin ifadesiyle,
“Bölgedeki Müslüman halkı silip süpürmeye başlamışlardı!”
Ermeni çeteleri Osmanlı İmparatorluğunun en zor döneminde Müslümanları sırtlarından hançerler ve bu tür zulüm ve eylemlere devam ederlerken, güvenlik kuvvetleri tarafından Ermenilerin yaşadıkları bölgelerde yapılan aramalarda pek çok silâh ve cephane ele geçirilmişti. Osmanlı İmparatorluğunun varlığını tehdit etmeye başlayan bu duruma biraz daha sessiz kalınması halinde telafisi mümkün olmayan durumların yaşanacağı ortaya çıkmıştı!
O yıllarda, Ermenilerin yoğun olarak yaşadıkları yörelerden biri de Siirt’ti. Rahmetli büyüklerimden duyduğum kadarıyla, Şehrimizdeki Ermeniler, Siirt’in en zenginleriydi. Müslüman gençler, o zamanların şartlarında 7-10 yıl gibi uzun süreli askerlik yaparlarken, gayri Müslimler silâhaltına alınmazlardı. Bu durum, uzun yıllar için düşünüldüğünde haliyle gayrimüslimlerle, Müslümanlar arasında ekonomik bir uçurumun oluşmasının en önemli sebeplerinden biri olduğu anlaşılacaktır.
Hani, anlatılan bir anekdot vardır. Mustafa Kemal ATATÜRK, Cumhuriyeti kurduktan sonra yaptığı bir yurt içi gezisinde Ermenilerin yoğun olduğu bir Şehre gitmiş. Gördüğü bazı konakları, binaları göstererek
-“Bu kimin, bu kimin?” diye sormuş.
Aldığı cevap, hep aynı olmuş
–“Falanca gayri Müslim’in, filanca Ermeni’nin Paşam!”
Ve ATATÜRK dayanamayarak söylenmiş:
-Peki gayrimüslimler, Ermeniler bu binaları yaparlarken, sizler ne yapıyordunuz?
Yüreği yanık vatandaşın biri taşı gediğine koymuş:
-Yemen’de askerlik yapıyorduk Paşam!
Bu gerçeği böylece vurguladıktan sonra, biz asıl konumuza dönelim.
Yine aile büyüklerimin anlattıklarına göre, din farkına rağmen, tehcir öncesinde Şehrimizdeki Müslümanlarla, Ermeniler arasında çok sıcak insani ve ticari ilişkiler varmış. Müslüman ailelerle, Ermeni aileler arasında komşuluk ilişkilerinin de çok yüksek bir düzeyde olduğunu yine bizzat aile büyüklerimden duydum. Öyle ki, Müslümanların bayram günlerinde, Ermeniler, Müslüman komşularını ziyaret ederek, bayramlarını tebrik ederlermiş. Aynı şekilde, Ermenilerin dini günlerinde de, Müslümanlar, Ermenileri ziyaret ederek, günlerini tebrik eder, birbirlerine hediyeler bile verirlermiş.
Hatta “komşu komşunun külüne muhtaçtır” deyiminde olduğu gibi, bir Müslüman aile, evlerinin bir ihtiyacını karşılamak için, Ermeni komşusundan rahatlıkla talepte bulunur, aynı şekilde, Ermeni aileler de, ihtiyaçları olan her türlü sorunları için Müslüman ailelerden yardım talep ederlermiş. Yani, Şehrimizdeki Müslümanlarla, Ermeniler sıcak bir dostluk ve komşuluk ilişkileri içinde bir arada yaşayıp gidiyorlarmış.
Siirt’te bulunan Ermeni ailelerin, Ramazan ayında, Müslümanlara rahatsızlık vermemek için hiçbir şekilde çarşılarda ve sokaklarda yemek yemediklerini, su içmediklerini, gençlerini ve çocuklarını da bu konularda uyardıklarını şimdi artık hayatta olmayan aile büyüklerimden çok duydum. Hatta Ramazan ayında, Müslüman komşularına iftar yemeği veren Ermeni aileler bile varmış.
Aile büyüklerimin anlattıklarına göre, bugün sahiplendiğimiz KİTEL (İÇLİ KÖFTE) aslında Ermenilerin yemeğiymiş. Siirt’in Müslümanları, KİTEL YAPMAYI, Ermeni ailelerden öğrenmişler.
Şehrimizde, DEYR olarak bilinen yörede ERMENİLERE AİT BİR MANASTIR VARDIR. Adı DEYR MİR YAKUP olan bu MANASTIRA ait harabe hala mevcuttur. Zaten, DEYR DEMEK, MANASTIR DEMEKTİR.
Yani, DEYR mıntıkası, adını bu manastırdan almıştır.
Bugün Şehrin İNÖNÜ MAHALLESİ olarak bilinen kesimi, genelde ERMENİ AİLELERE AİT EVLERİN olduğu semtti. Burada, Şimdi Merkez Polis Karakolunun olduğu yerde Ermenilere ait bir KİLİSE VARDI. Yine Merkez Karakolunun az ilerisinde halâ ayakta duran AYNSALİP ÇEŞMESİ de, Ermeniler tarafından yapılmıştı. Şunu da açıklayayım. SALİP, (HAÇ) anlamına gelir. Bu durumda AYNSALİP’İN tercümesi HAÇLIÇEŞMESİ olur. Yıllar önce, İnönü Mahallesindeki Kilise binası yıktırıldığında, gizli bir gömünün ortaya çıktığı, inşaatta çalışan işçilerle, bitişiğindeki karakolda görevli polisler arasında paylaşıldığı iddiaları da oldukça yaygındır!
Yine büyüklerimin anlattığına göre, Siirt’teki Müslümanlarla, Ermeniler arasında dostluk ilişkileri en yüksek bir düzeydeyken, Rusya’nın, Doğu Anadolu Bölgesinde bazı Şehirleri işgal etmesi ve Ermeni komitacıların da, Ruslara destek verdiklerinin ortaya çıkması üzerine, işler bir anda değişmişti. Zamanın Devlet erkânına gelen emir üzerine, diğer illerde olduğu gibi Şehrimizdeki Ermenilerin tenkili için çalışmalar başlatılmıştı. İddialara ve duyumlara göre, Ruslarla ve komitacılarla işbirliği yapan Ermeniler, bir Cuma günü, Müslüman erkekler Cuma namazındayken Camileri basacak ve onları öldürüp, Şehri teslim alacaklarmış. Bunu haber alan Devlet erkânı, erken davranıp, diğer yörelerde olduğu gibi Şehrimizde de Ermenileri tenkil için çalışmalara başlamışlardı. Tehcir sırasında Bazı Ermeni aileler, çocuklarını komşuları olan Müslüman ailelere vermişlerdi. Nitekim Müslüman ailelerin himayesine giren ve Müslüman olan Ermeni kökenli hemşerilerimiz vardır.
Neyse ki, Bitlis’in DELİKLİTAŞ yöresine kadar gelmiş olan RUS BİRLİKLERİ, ülkelerinde meydana gelen ihtilâl üzerine, geri çekilmiş ve memleketlerine geri çağrılmışlardı. Haliyle, kışkırttıkları ve yanlarına çektikleri Ermeniler de, Müslümanlara ve aslında kendi ülkelerine ihanet etmenin cezasını çekmişlerdi.
İşte, temcit pilavı gibi ısıtılıp-ısıtılıp sunulan ve 1915’li yıllarda Ermeni SOYKIRIMI olarak lanse edilen olayın Şehrimizdeki yansıması budur. Osmanlı İmparatorluğu genelinde yaşananlar da bundan farklı değildir. Ermeniler, Osmanlı İmparatorluğuna ihanet ederek, Rusya ile işbirliğine gitmeselerdi, daha asırlarca iç-içe dostluk ve barış içinde yaşıyor olacaktık. Amma, tarih ihanetleri ve ihanet edenleri asla affetmez!
Hatırlanacağı üzere 24 Nisan’ın 100. yılına yakın günlerde Papa Hazretleri(!) 20. yüzyılda yapılan ilk soykırımın Ermenilere karşı olan soykırım olduğu yalanını dillendirmişti. Onun peşinden AB ülkeleri Türkiye’nin soykırımı tanıması çağrısında bulunmuşlardı. Maalesef, 1915 yılında bir nefsi müdafaa olarak uygulanan tehcir ve tenkili SOYKIRIM OLARAK nitelendirilen sözde aydınlarımız ve siyasilerimiz var. Bu sözde aydınlara göre de Devlet soykırımı kabullenip, Ermenilerden özür dilemeliymiş!
Bu ülkede ne 1915 yılında, ne de başka bir zaman diliminde Ermenilere soykırım yapılmadığına defalarca vurgu yaptık. Bunu, sözü eğip bükmeyi bilmeyen, olayın tanıkları büyüklerimizden öğrendik!
1915 yılında yapılan asla bir SOYKIRIM değildir. Belki, Nefsi müdafaa şartlarında yapılması zaruri bir olaydır, başka bir tanımla İHANETİN CEZALANDIRILMASIDIR!
Hem, Devlet, Ermenilerin tenkili için emir vermişken, bunu fırsat bilip, tenkil sırasında kanun dışı davranarak Ermenilerin mallarını yağmalamak için çeteler oluşturarak katliam yapanlar kimlerdir! Bir zahmet, Ermeni soykırımı yalanına destek veren sözde aydınlarımız, siyasilerimiz bu konuyu da araştırsınlar. Ciddi bir araştırma yaparlarsa, bu işi yapanların kendi dedeleri oldukları gerçeğiyle karşı karşıya kalacak ve utanacak yüzleri varsa, yaptıkları ithamlardan utanacaklardır!
Hani (Vur dedik, öldür demedik) şeklinde ifade edilen bir deyim vardır. Devlet, Ermenilerin tenkili yolunda karar almışken, yağmacılık için işi katliama çevirenler genelde kimlerdi! Bu konuda ciddi bir araştırma yapılırsa eminiz ki, bu sözde aydınlar mahcup olacaklardır.
Bu sebeple zaman-zaman Avrupa’nın bazı ülkelerinin Parlamentolarının Ermeni Soykırımı yalanını kabullenmesi ve hele-hele ABD Temsilciler Meclisinin Ermeni Soykırım yalanını sahiplenmesi utanılacak bir karardır. Tarihe ve tarihçilere bırakılması gereken bir konuda hüküm vermek, parlamentoların işi değildir.
Hem unutmayalım, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Dairesi, 1915 yılının Kasım ayında, parlamentoların Ermenilerle ilgili (SOYKIRIM KARARI) almaları yetkisinin bulunmadığını, işin tarihçilere ve hukukçulara bırakılması gerektiğini karara bağlamıştı.
Biz de, ABD Temsilciler Meclisinin Ermeni Soykırım iddiasını onaylayan kararını kınıyor, (GERÇEK SOYKIRIMCILARA LANET OLSUN) DİYEREK YAZIMIZI noktalıyoruz.
YORUMLAR