Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ahmet ARITÜRK
Ahmet ARITÜRK

Hazret-i Mevlana’yı Anma Haftası (7-17 Aralık)

2024 yılı MEVLANA HAFTASI etkinlikleri 7-17 Aralık günleri anasında icra edilecek. Türk-İslam tarihinin önemli şahsiyetlerinden biri olan Hz. Mevlana’yı tanımak ve tanıtmak için Konya’da her yıl Aralık ayında uluslararası mahiyette etkinlikler düzenlenir. Türkiye’nin 81 ilinden ve dünyanın bir çok ülkelerinden on binlerce kişi etkinliklere katılır.

Türk mutasavvıfı ve düşünürü Mevlana, yüzlerce yıldır hoşgörü ve barışın sembolüdür. İnsanları hoşgörüye, iyiliğe ve kardeşliğe çağıran ünlü bir mutasavvıf  olan Mevlana’nın vuslata erişinin 750. yıl dönümü kapsamında gerçekleştirilen etkinlikler, Mevlana’yı anlama üzerine kurgulanıyor.

Şeb-i Arus; sözlük anlamı olarak “düğün gecesi” anlamına gelmektedir. Mevlana, öldüğü günü “Hakk’a vuslat” (Yaradana kavuşma) olarak saymıştır ve bu günü düğün gecesi olarak ilan etmiştir. Mevlâna Hazretleri 17 Aralık 1273 pazar günü Hakk’ın rahmetine kavuşmuştu.

751 yıl önce hayata gözlerini yuman Mevlâna Hazretleri ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine, yani Yüce Rabbimize (ALLAH’A) kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen “Şeb-i Arûs” diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ağlamamayı vasiyet ediyordu.

Şeb-i Arus Töreni, Mevlevilikte “Hamdım, Piştim, Yandım” diyerek üç kelimeyle hayatını özetleyen Mevlânâ Celaleddin-i Rumi’nin ölümünü anmak için gerçekleştirilen törenlerdir. Bu törenler başta Konya olmak üzere yurdun birçok bölgesinde yapılmaktadır ve Mevlana’yı yakından tanımak ve tanıtmak için her yıl düzenlenmektedir.

Mevlâna Celaleddin-i Rumi Hazretleri 30 Eylül 1207’de Türk boylarının yaşadığı Horasan’ın Belh şehrinde dünyaya gelmiştir. Bu şehir bugün Afganistan sınırları içindedir. Annesi, Belh Emiri Rükneddin’in kızı Mümine Hatun, babası Sultanu’l-ulema (bilginlerin sultanı) olarak anılan Bahâeddin Veled’dir. Devrin filozoflarından Fahreddin-i Râzi ile fikir ayrılıkları ve Moğol istilasının yaklaşıyor olması, Bahâeddin Veled ailesinin yakınları ile birlikte Belh’ten göç etmelerine neden olmuştur. Bu göç Bağdat, Mekke, Medine, Şam, Malatya, Erzincan ve Karaman’da bir müddet kaldıktan sonra, Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubad’ın daveti üzerine, 3 Mayıs 1228 tarihînde Konya’da sona ermiştir. “Ömrümün özeti şu üç sözdür: Hamdım, piştim, yandım” diyerek yaşamını bu üç kelimeyle özetleyen Hz. Mevlâna, bir müddet hasta yattıktan sonra 17 Aralık 1273 günü, Allah’a ve sevgili Peygamberine kavuşur. Ayrılığın sona erdiği bu geceye Mevlevîler “ŞEB-İ ARÛS” (Düğün Gecesi) derler.

Hz. Mevlâna’nın eserleri arasında en meşhuru Mesnevî’dir.  Dîvân-ı Kebîr, Fîh-i Mâ-Fîh, Mecâlis-i Seb’a ve Mektûbât adlı eserleri de bulunmaktadır.

Yaklaşık 26 bin beyit içeren ve altı ciltlik bir eser olan MESNEVİ’DE ayetler ve hadisler ışığında anlatılan hikâyeler, fıkralar, atasözleri vardır.

Mesnevî’den daha önce yazılmaya başlanan Dîvân-ı Kebîr adlı eseri ise Hz. Mevlâna’nın çeşitli zamanlarda söylediği gazel, terkib-i bent ve rubailerini ihtiva etmektedir. Yaklaşık 40 bin beyitten oluşmaktadır. Fih-i Mafih ve Mecâlis-i Seb’a adlı eserleri Hz. Mevlâna’nın sohbetlerini içerir. Mektûbât, Hz. Mevlâna’nın oğlu Sultan Veled dâhil akraba, dost, emir ve vezirlere yazdığı 147 adet mektuptan oluşur.

Hazret-i Mevlâna  eserlerini büyük bir çoğunlukla Farsça yazmıştır. Toplamda yüzbine yakın beyitten oluşan eserleri içinde Türkçe yazılmış beyit sayısı onbeşbin kadardır.

Eserlerini Farsça yazmış olması sebebiyle İranlılar Hazret-i Mevlana’nın Türk değil, Farisi olduğunu iddia ederler. Celaleddin Rumi’nin eserlerini farsça yazmasının iki önemli nedeni vardır: Birincisi, o bölge şehirlerindeki şairler, düz yazı yazan edebiyatçılar, felsefeciler ve mutasavvıflar gibi bilim adamları arasında, medreselerde farsça yaygındı. Oralardaki dersler genellikle farsça yapılıyor, eserler farsça yazılıyor hatta devletlerin resmi yazışmalarında farsça kullanılıyordu. Bilindiği gibi bu gelenek, Anadolu Selçukluları veziri Karamanoğlu Mehmet Bey’in 1277 yılında Türkçeyi resmi dil ilan eden “Şimden gerü hiç gimesne divanda, dergahda, bergahda, mecliste, meydanda ve dahi her yerde Türk dilinden özge söz söylemeye” emrini içeren talimatnamesine kadar Anadolu Selçukluları’nda da devam etmiştir.

Keşke Hazret-i Mevlana eserlerini Farsça ağırlıklı olarak değil de TÜRKÇE yazsaydı. Ruhu şadolsun…

 TAŞLAMA

ESAD GİDECEK DİYE

BOŞUNA SEVİNMEYİN

ESAD GİTSE TÜRKİYE

ZARARLI ÇIKAR BİLİN

 

TERÖR UNSURLARIDIR

ESAD’LA UĞRAŞANLAR

PKK, PYD VE

 HTŞ’DİR BİL ONLAR

 

TERÖR ÖRGÜTLERİNİ

KOTARAN KİMDİR BELLİ

ABD VE İSRAİL

BUNU KESİN BİLMELİ

 

SURİYE BÖLÜNÜRSE

SIRA KİMDEDİR SİZCE

DİLİMİN UCUNDADIR

SÖYLETMEYİN YİNE DE

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER