Hazret-i Muhammed (O’na, al ve ashabına salat ve selam olsun) şüphesiz İslam âleminin önderidir. Bunu da kabul etmek gerekir ki Mustafa Kemal Atatürk de Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu ve bu milletin lideridir. ATATÜRK’ÜN adının (MUSTAFA) olması bile, Müslüman bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldiğinin delilidir. Çünkü (MUSTAFA) ismi, Peygamber Efendimizin en çok zikredilen ism-i şeriflerindendir. ATATÜRK’ün ailesi, İslamiyeti benimsemiş bir aile olmazsa, çocuklarına (MUSTAFA) adını verirler miydi.
Hem, Mustafa Kemal Paşa (ATATÜRK) sözün tam anlamıyla BİR PEYGAMBER SEVDALISIYDI. Bunu öyle laf olsun diye söylemiyoruz. Mustafa KEMAL Paşa’nın, Hazret-i MUHAMMED’e olan sevgisini ve hayranlığını o dönemi yaşayanların söylemleriyle tanımlayalım. ATATÜRKR’ÜN yakın bir arkadaşı anlatıyor:
”Allah ve Peygamber konuları ulu orta Atatürk’ün yanında tartışma konusu yapılamazdı. Bir gece sofrada sohbet sırasında Peygamberi tenkit ederek Atatürk’e yaranacağını zanneden birisinin konuşmasını kızgın bir şekilde elini masaya vurarak, kesti ve ‘bu konuyu kapatın… Peygamberi küçültmek isterseniz, kendiniz küçülürsünüz!’ dedi.”
1930 yıllarında, İslam düşmanı bir şarkiyatçının Hz. Muhammed hakkında yazdığı bir kitabı tercüme eden bir yazar, eserini Atatürk’e takdim eder. Atatürk kitabı inceledikten sonra tarihçi Prof. Dr. Şemsettin Günaltay’ı çağırtır ve kitap hakkında fikrini sorar. Günaltay’ın cevabı:
-Ele alınacak bir şey değil, bir facia olur Paşam.
Atatürk, Günaltay’ın sözünü bitirmesini beklemeden yerinden fırlar ve yanında bulunan Başvekil İsmet Paşa’ya dönerek:
-Bu paçavrayı toplatın ve tercümeyi yapanı da devlet hizmetinde kullanılmamak üzere hükümet kapısından uzaklaştırın, der.
Paçavra olarak tanımladığı kitap hakkında da şu açıklamayı yapar:
-”Muhammed’i bana, cezbeye tutulmuş sönük bir derviş gibi tanıttırmak gayretine kapılan bu cahil adamlar, onun yüksek şahsiyetini ve başarılarını asla kavrayamamışlardır. Anlamaktan da çok uzak görünüyorlar. Cezbeye tutulmuş bir derviş, Uhud Muharebesi’nde en büyük komutanın yapabileceği bir planı nasıl düşünür ve tatbik edebilir? Tarih, gerçekleri değiştiren bir sanat değil, belirten bir ilim olmalıdır. Bu küçük harpte bile askeri dehası kadar siyasî görüşüyle de yükselen bir insanı cezbeli bir derviş gibi tasvire yeltenen serseriler, bizim tarih çalışmamıza katılamazlar. Muhammed, bu harp sonunda çevresindekilerin direnmelerini yenerek ve kendisinin yaralı olmasına bakmayarak galip düşmanı takibe kalkışmamış olsaydı, bugün yeryüzünde Müslümanlık diye bir varlık görülemezdi.”
Hz. Muhammed’i överek O’nu kendisine örnek alan Atatürk, Hz. Muhammed’in peygamberliğine kesin olarak iman etmişti. Hz. Muhammed’e duyduğu hayranlığı ve O’nun peygamberliğini heyecanla anlattığı bir sırada yanında bulunan M. Şemseddin Günaltay, Ata’nın o anki halini şöyle anlatmıştır:
“… Atatürk’ün denizlerden renk alıp renk veren gözleri, masanın üzerinde serili haritaya dikildi ve beni kolumdan tutarak masanın başına çekip parmağını bir noktaya dikti. Bu, kendi elleriyle çizdikleri bir askeri harita idi ve Hz. Muhammed’in büyük Bedir Cengi’ni adım adım gösteriyordu. Hz. Muhammed’e ve O’nun peygamberliğine kadar, büyük askeri dehasına hayran olan eşsiz Sakarya Galibi, Bedir Galibi’ni göklere çıkarırken, ‘O’nun Hak Peygamber olduğundan şüphe edenler, şu haritaya baksınlar ve Bedir destanını okusunlar’ diye heyecanlandı.
İslam dininin dünya insanlığı için büyük bir inkılap olduğunu ifade eden Atatürk’ün, Hazreti Muhammed’in vefatının yıldönümü dolayısıyla 1930 yılında yaptığı bir konuşmada da İslam dininin insanlık için bir inkılap oluşunu ve korunması gerektiğini şu cümlelerle açıkladığı kaydediliyor: ”Büyük bir inkılap yaratan Muhammed’e karşı beslenilen sevgi, ancak onun ortaya koyduğu fikirleri, esasları korumakla tecelli etmek gerekti. Peygamber ölür ölmez düşünülecek şey, bir an evvel onu toprağa tevdi etmek değil yapmış olduğu inkılâbı emniyet altına almaktı…”
İslam dinini iyi anlayan ve İslam peygamberinin büyüklüğüne, eşsizliğine hayran olan, O’na iftira edilmesine razı olmayan ve izin vermeyen Atatürk’ün dinimize ve peygamberimize karşı olmadığını, Atatürk’ün sadece ve sadece yanlış ve batıl inanışlar ile dinin istismarına karşı olduğunun anlaşılması gerekmez mi!
Bugün böyle bir yazı yazma gereğini neden duydum, istifhamlarına açıklık getireyim. Bilindiği gibi 26/30 Ağustos günleri ZAFER HAFTASI olarak kutlanır. Maalesef, Cuma hutbesinde ZAFER HAFTASINA şöyle hafifçe bir dokunuldu, teyet geçildi. ATATÜRK’ÜN adına ise hiç yer verilmedi.
Hem hatırlatmakta yarar var. Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatı bizzat Mustafa Kemal ATATÜR’ÜN emirleriyle kurulmuştur. Atatürk döneminde Devlet protokolünde 4. sırada yer verilen Diyanet İşleri Başkanı, etkinliklerde Mustafa Kemal Atatürk’ün yanında otururdu.
Şimdi gelin de DİYANETİN BU KADİRBİLMEZLİĞİNİ BU DENSİZLİĞİNİ HOŞ GÖRÜN!
CUMA HUTBELERİNDE ATATÜRK’Ü ES GEÇEN DİYANETİN DENSİZLİĞİNE (PES) DİYORUZ!
TAŞLAMA
ATATÜRK’ÜN ADINA
YER VERMEZ HUTBELERDE
DİYANET, DENSİZLİKTEN
VAZGEÇMİYOR YİNE DE
ATATÜRK DÜŞMANLIĞI
NERDEN TEBELLEŞ OLDU
DİYANET İŞLERİNİ
OYSA ATATÜRK KURDU
ATATÜRK DÖNEMİNDE
DİYANETİN BAŞKANI
DEVLET PROTOKOLÜNDE
DÖRDÜNCÜ SIRADAYDI
ATATÜRK’Ü ANMAZLAR
GEM VAR AĞIZLARINDA
DEVLET POLİTİKASI
GİBİ BU SON YILLARDA
(ALLAH) DEMEK YASAKMIŞ
ATATÜRK DÖNEMİNDE
İFTİRA BÜYÜK GÜNAH
BİLİN İSLAM DİNİNDE
DİNDEN ANLADIKLARI
YOKTUR GERÇEK BU BAKIN
SAF MÜSLÜMAN KARDEŞLER
BU UYKUDAN UYANIN
YORUMLAR