Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ahmet ARITÜRK
Ahmet ARITÜRK

(HIKEM ÇIRÇIRO!) VEYA HÜKM-İ KARAKUŞİ

Türkiye’de adalete duyulan güvenin yüzde yirmi dolaylarına düştüğü söyleniyor. Bu demektir ki, her yüz insanımızdan sekseni, adalete güvenmiyor. Doğruysa, gerçekten çok düşündürücü ve vahim bir durum. Çünkü (DEVLETİN DİNİ ADALETTİR) hükmü gereğince, adalet olmayan yerde din de, iman da yok demektir. Türkiye’nin bu durumu, zihnimde adalet konusunda geçmişe yönelik anlatılan anekdotları çağrıştırdı.

Yorumun başlığındaki ilk deyim olan  (HIKEM ÇIRÇIRO) Siirt Arapçasının  eski deyimlerindendir. Bugün için pek kullanılmıyor amma Siirt Arapçasıyla söylenmiş bu deyim, geçmişte oldukça yaygın olarak kullanılırdı.

Türkçeye (ÇIRÇIRO’NUN HÜKMÜ) olarak tercüme edilse bile, taşıdığı mana itibarıyla (ÇIRÇIRO’NUN ADALETİ) şeklinde kullanmak daha isabetli olur.

Türkçede bu deyime benzer  (HÜKM-İ KARAKUŞİ) olarak dillendirilen bir deyim de vardır. Bu deyimler, geçmişte şeriata, örf ve adetlere, mevcut yasalara aykırı saçma sapan kararlar veren kadılar için kullanılırdı.

ÇIRÇIRO veya KARAKUŞ büyük bir ihtimalle uydurulmuş kadı isimleridir.

Peki, ÇIRÇIRO dedikleri kimdir, kimin nesidir! Önce buna açıklık getirelim. Öyle anlatılır ki, yıllar öncesinde Siirt ve çevresine hükmeden zalim bir derebeyi yaşarmış. Ancak, bu derebeyi, zulmüne kılıf uydurmak ve her işi ŞERİATA uygun yaptığı izlenimini vermek için mevkie, makama, paraya düşkün YARIM HOCA birini KADI yapmış. Amacı, yaptığı zulümleri KADIYA onaylatmakmış. İşte, derebeyinin her emrini onaylamak için KADI mevkiine getirilen şahsın adı da (veya lakabı) ÇIRÇIRO imiş. ÇIRÇIRO’UN bütün hüküm ve kararları derebeyinin isteklerine uygun olurmuş. Yani, derebeyinin her isteğine bir kılıf uydurarak onaylıyormuş. İşte, bundan mülhem olarak (At ölür meydan kalır, yiğit olur şan kalır!) deyiminde olduğu gibi, ÇIRÇIRO EMR-İ HAK VAKİ OLUP CEHENNEMİN ESFELİNE GİDİNCE, onun namı değil, BEDNAMI günümüze kadar gelmiş. O zamandan bu zamana, Siirtliler olarak adaletsiz hükümlere karşı hep (HIKEM ÇIRCIRO) deyimini vurgulayarak tepkimizi dile getirdik.

Yazımın başında da belirttiğim gibi, artık bu deyim, Siirtli Arapların unuttukları güzel deyimlerden biridir. Hatırladığım kadarıyla DP iktidarı devrilip, dönemin ileri gelenleri Yassıada Mahkemesinde yargılandıkları zaman verilen hükümler için de o yıllardaki SİİRTLİ BÜYÜKLERİMİZ (HIKEM ÇIRÇIRO) deyimini kullanmışlardı. Çünkü Yassıada hâkimlerine verilen bir talimat vardı. Hâkimler, (Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor!)  diyerek adaletin içine etmişlerdi!

HÜKM-İ KARAKUŞİ deyimine gelince Selahattin-i Eyyubi’nin veziri Bahaeddin Karakuş’u yıpratmak için rakibi Esad Bin Memati tarafından “Kitabel Faşuş Fi Ahkam-i Karakuş” isimli uydurma mahkeme kararları içeren bir kitap yazıldığı bile söylenir.

YÜCE ALLAH’TAN, ülkemizi  ÇIRÇIRO ve KARAKUŞ gibi zalim kadılardan (hâkimlerden) koruması dileklerimizle ÇIRÇIROVARİ veya KARAKUŞİ hükümlerin ne anlama geldiğini birkaç anekdotla, zihinlere perçinleyelim istedik.

BİRİNCİ ANEKDOT:

Bir terzi ile avcı arkadaş olur ava giderler. Avda avcı attığı bir okla terzinin gözünü kör eder. Terzi avcıyı dava eder. Kadı Karakuş terziye sorar;

-Peki, ne istiyorsun?

-Efendim, bu avcı benim gözümü çıkardı. Mesleğim olan terziliği tek gözümle yapamıyorum cezalandırılsın ve bedel ödensin.

Karakuş, hemen kararını verir:

-“Avcının bir gözü çıkarıla!”

Avcı karara itiraz ederek:

-Efendim ben avcılıkla geçiniyorum, tek gözüm çıkarılırsa ok atamam…

Karakuş bu defa kesin hükmünü verir:

-“Terzinin öteki gözü de çıkarıla, aynı ceza avcıya da uygulana!

İKİNCİ ANEKDOT:

Hırsızın biri, bir evi gözüne kestirmiş, etrafı kolaçan etmiş.  Gece karanlığı basınca balkondan girmek amacıyla bahçeye dalmış, Balkona tırmanmaya başlamış.

Bir adım, bir adım daha derken ve tam çıkmak üzereyken, balkonun korkuluğu kırılıp kopmuş. Hırsız düşüp ayağını kırmış…

Sabah olunca, hırsız Karakuş Kadı’ya gitmiş, Durumunu ileterek:

-“Kadı Efendi, ben soymak için bir eve girecektim, fakat balkon korkuluğu çürük çıktı, koptu. Ben de düşüp ayağımı kırdım!”

Kadı:

-“Eeee ne istiyorsun, şimdi seni hırsızlığa teşebbüsten içeri atayım mı?”  demiş.

Hırsız cevap vermiş:

-“Hayır Kadı Efendi! Asıl ben ev sahibinden davacıyım! Eğer balkonun korkuluğunu sağlam yaptırsaydı, ben de düşüp ayağımı kırmazdım. Tamam, hırsızlık suç amma, cezası balkondan düşüp ayak kırmak değil!”

Karakuş Kadı, bu talep karşısında keyiflenmiş, Çünkü tam ona göre bir davaymış. Ev Sahibini çağırtarak:

-“Be adam, niçin evinin balkonunu sağlam yaptırmıyorsun? Korkuluk sağlam olsaydı bu adam düşüp ayağını kırmazdı!”diye çıkışmış.

Ev sahibi korkmuş:

-“Aman efendim, balkonun korkuluğunu marangoz Ahmet Usta yaptı. Çürük yaptıysa benim günahım ne?” demiş.

Bunun üzerine marangozu çağırmışlar, balkonun korukluğunu neden sağlam yapmadığını sormuşlar. Marangoz:

-“Efendim, ben balkonun korkuluğunu çakarken yoldan yeşil başörtülü bir hanım geçiyordu. Başörtüsü o kadar güzel yeşile boyanmıştı ki, herhalde gözüm ona daldı, çiviyi boşa çakmış olacağım!” diye cevap vermiş.

Kadı emretmiş, hemen yeşil başörtülü kadını bulup getirmişler. Kadıncağız gelmiş, tir tir titreyerek:

-“Kadı Efendi, benim günahım ne? Ben başörtümü, boyasın diye boyacıya verdim, o boyadı!”

Sıra boyacıya gelmiş. Kadı sorguya çekmiş:

-“Ulan, başörtülerini neden böyle göz alıcı renge boyuyorsun, marangozun gözü başörtüsüne takılıyor, çiviyi boşa çakıyor. Balkona tırmanmaya çalışan hırsız düşüp ayağını kırıyor! Bütün bu olayların müsebbibi sensin!”

Boyacı verecek cevap bulamayınca, kadı da hükmünü vermiş:

-“Götürün bu herifi asın!”

Biraz sonra cellat gelmiş:

-“Kadı Efendi, bu boyacıyı boyu sehpaya uzun geldiği için asamıyorum!”

Kadı elini sarığına dayamış, çözüm bulmuş:

-“Git, kısa boylu bir boyacı bul, bunun yerine onu as!” demiş!

ÜÇÜNCÜ ANEKDOT:

Bir gün Karakuş Kadı, bir fırının önünden geçerken burnuna güzel bir koku gelmiş. Vitrinde güveç içinde nar gibi kızarmış sahibini bekleyen nefis bir ördek varmış. Karakuş Kadı, fırıncıya:

-‘Ben bunu alıyorum!’ demiş.

Kadıya itiraz edilir mi? Fırıncı hemen ördeği paket yapıp vermiş. Az sonra ördeğin asil sahibi gelmiş:

-‘Hani bizim ördek?’ demiş.

Fırıncı boynunu büküp:

-‘Uçtu!’  deyince iş kavgaya dönüşmüş. Kavga sırasında fırıncı, araya giren bir gayrimüslim müşterinin gözünü yanlışlıkla çıkarınca korkup kaçmaya başlamış. Gayrimüslim de peşine düşerek kovalamış. Fırıncı bir duvardan atlarken, bilmeden duvarın öteki tarafındaki hamile bir kadının üstüne düşmüş. Kadın, çocuğunu düşürdüğü için, kadının kocası da fırıncının peşine düşmüş. Can havliyle kaçan fırıncının çarpıp devirdiği Yahudi bir vatandaş da kızıp peşlerine takılmış. Sonunda duruma müdahale eden zaptiyeler hepsini yakalayarak Karakuş Kadı’nın huzuruna çıkarmışlar.

Kadı sırayla sormuş:

Ördeğin sahibi:

-‘Bu adam ördeğimi iç etti’  diye şikâyette bulunmuş:

Karakuş Kadı, haberi yokmuş gibi fırıncıya sormuş:

-‘Be adam, ne yaptın bu adamın ördeğini?’

Fırıncı cevap vererek:

-‘Ördek bu! Uçtu Efendim’ demiş.

Kadı, kara kaplı defterini açmış:

-‘Ördeğin karşısında ‘tayyar’ yazılı. Tayyar ‘uçar’ anlamına gelir. o halde ördeğin uçması suç değil’ diyerek, fırıncının ördek işinden beraatına karar vermiş.

Gözü çıkan gayrimüslim vatandaşa sormuş. Onun şikâyetine de kara kaplı defterden bir madde bulmuş. Kara kaplı kitapta:

‘Her kim ki bir gayrimüslimin iki gözünü çıkara, o müslimin tek gözü çıkarıla.’ diye yazıyormuş. Gayri Müslim: -‘Benim tek gözüm çıktı. Şimdi ne olacak?’ diye sorunca Karakuşi Kadı:

-‘Çözümü gayet basit. Şimdi fırıncı senin öbür gözünü de çıkaracak, biz de onun tek gözünü çıkaracağız!

Bu durumda, gayrimüslim şikâyetinden hemen vazgeçmiş, fırıncı bu davadan da beraat etmiş.

Çocuğunu düşüren kadının kocasına da Karakuşi Kadı:

-‘Tamam. Karını vereceksin, bu adam yerine yeni çocuk koyacak.’  deyince adam şikâyetini anında geri almış! Fırıncı bu davadan da kurtulmuş. Kadı bu kez Yahudi’ye dönmüş:

-‘Senin şikâyetin nedir bre?’ demiş.

Olup bitenleri ibretle seyreden Yahudi bir süre düşündükten sonra ellerini açmış:

-‘Ne diyeyim Kadı Efendi! Adaletinle Bin Yaşa

DÖRDÜNCÜ ANEKDOT:

Bu anekdotu da gerçek hâkim, gerçek şahit ve gerçek hüküm nasıl olmalı açısından sunuyoruz:

Nasrettin Hoca, bir gün şahit olarak bir Kadı’nın huzuruna çıkmış. Şahitliği öylesine güzel ve tarafsız yapmış ki, kadı:

-Aferin hoca, sana da böyle doğru dürüst şahitlik yakışır! demiş ve konuyla ilgili hükmünü vermiş. Kadı’nın da çok tarafsız ve gerçekçi hüküm verdiğini gören Nasrettin Hoca dayanamayarak:

-Aferin kör kadı! deyince, gerçekten de bir gözü kör olan Kadı alınmış olacak ki:

Hoca, doğru ol dedikse, bu kadar da doğru ol demedik! diye sitem etmiş.

***

Bütün bu anlattıklarımızdan, ne demek istediğimizi anlayan, anlamıştır. Anlamayan varsa, bir anlayana sorsun!

TAŞLAMALAR

KARAKUŞİ HÜKÜMLER

TARTIŞILACAK ELBET

HUKUK KİTAPLARINDA

OKUTULACAK SABRET

ADALETE GÜVENİN

ORANI YÜZDE YİRMİ

YÜZDE SEKSEN VATANDAŞ

GÜVENMİYOR DEĞİL Mİ

DEVLETLERİN DİNİDİR

BİLİNSİN Kİ ADALET

DEVLET DİNSİZ-İMANSIZ

ADALET YOKSA ŞÂYET

KUVVETLER AYRILIĞI

HANİ NEREDE KALDI

ÜÇ KUVVETİN ÜÇÜ DE

TEK BİR ELDE TOPLANDI

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER