Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

HÜZÜN BAYRAMI!

Kurban Bayramı haftasındayız. Kurbanlıklar pazarlanıyor. Bıçaklar bileniyor. Tatlılar sipariş ediliyor.

Kurban Bayramı haftasındayız. Kurbanlıklar pazarlanıyor. Bıçaklar bileniyor. Tatlılar sipariş ediliyor. Uzun tatilden yararlanmak isteyenler otobüslerde, uçaklarda yerlerini ayırtmışlar, kimileri lüks otellerde rezervasyon yaptırmışlar. Çocuklar, kendilerine alınacak bayramlık elbiselerin, hediyelerin ve harçlıkların beklentisi içindeler! Bayramlıklar alınmış, ya da bugün, yarın alınacak! Öksüz ve yetim çocukların pek bir beklentisi yok. Ama yine de bayram için seviniyorlar. Olur ya bir hayırsever çıkar da gözyaşlarının silinmesine vesile olur! Gurbette olanlar, ailelerine kavuşmanın hayalindeler, amaç hasret gidermek! Şeker, çikolata, kolonya gibi klasik bayram siparişleri yapılmış, yapılıyor. Sofular belki de kolonya yerine gül suyu almanın yoluna gidecekler! Velhasıl bayram hazırlıkları heyecanı tatlı bir heyecan!

Ama biliyoruz ki, bu yıl idrak edeceğimiz  Kurban Bayramı Türkiye’de yaşayan en az 100 bin aile için sözün tam anlamıyla bir HÜZÜN BAYRAMI olacaktır! Sebep belli, FETÖCÜ damgasıyla işlerine son verilen 100 bini kamu görevlisinin aileleri nasıl bayram yapsınlar ki!!!

“Gözleri çıksın. Neden FETÖCÜ oldular. Neden vatana ihanet ettiler!” gibi klasik cümleler kurulabilir! Peki işlerine son verilen bu kamu görevlilerinin FETÖCÜ oldukları mahkeme kararıyla saptanmış mı! Bunların aralarında iftiralara kurban gitmiş olanlar yok mu! (Masumiyet karinesi) denilen bir kural vardır. Kişi, suçlu olduğu ispat edilene kadar suçsuzdur. Kamu davasının gayesi, sanığın suçlu olduğunu ispat etmektir!

Masumiyet karinesi evrensel bir yargı doktrini olup; İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nde yer almaktadır. Buna bağlı olarak bu bildiriye taraf olan ülkeler, yasalarında bu doktrine yer vermek durumundadırlar.

Masumiyet karinesinin kökleri Eski Roma’ya kadar uzanmaktadır. Ancak bu kavram gerçek değerini, 18. yüzyıl Avrupa’sında bulmuştur. Bu yüzyıla kadar Avrupa’da, özellikle düşünce suçlarının cezalandırılmasında kanıtların ikrar yoluyla elde edilmesi ve yargılama öncesinde işkence yapılmasına duyulan tepki; bu kavramın oluşmasının düşünsel temelini oluşturmuştur.

Evet, geçen Kurban Bayramı gibi bu  Kurban Bayramı da Türkiye’de en az 100 bin Müslüman aile için sözün tam anlamıyla HÜZÜN BAYRAMI olacaktır. Hani bir türkümüz vardır:

BAYRAM GELMİŞ NEYİME
ANAM ANAM GARİBEM
KAN DAMLAR YÜREĞİME
ANAM ANAM GARİBEM

Dörtlüğüyle başlar. İşte, önümüzdeki Kurban Bayramında da adı TÜRKİYE CUMHURİYETİ olan bu MÜSLÜMAN ÜLKEDE en az 100 bin ailenin sayıları milyonları bulan bireyleri içten içe bu türküyü mırıldanacak. Ama belki de sözlerini şöyle değiştirerek:

BAYRAM GELMİŞ NEYİME

AMAN ANAM FETÖCÜYEM(!)

KAN DAMLAR YÜREĞİME

AMAN ANAM FETÖCÜYEM(!)

 “HISEP-IL AKULE!” VEYA MÜNKER-NEKİR’E HESAP!

Aşağıda nakledeceğimiz anekdot, Siirtli hemşerilerimize ait hayâli bir anekdot olmakla birlikte, haram malın, öldükten sonra sahibine vereceği büyük sıkıntıya işaret etmek açısından önemlidir. İşte, haram mal edinenlerin nasıl sorgulanacaklarının vurgusunu yapan yüzde yüz Siirtlilerin malı bir anekdot:

Zengin bir Siirtli, öleceğine yakın çocuklarına sıkı sıkıya:

-Size vasiyetim, öldüğümde ilk gece mezarımda benim yanımda birini yatırmanızdır. Ne kadar para verirseniz verin, amma, muhakkak, ilk gece yanımda bir olsun. Ben, ilk günün dehşetinden çok korkuyorum! Yoksa, size hakkımı helâl etmem! diye vasiyette bulunmuş. Çocukları da, babalarına verdikleri sözü yerine getirmek için, mezarda ilk gece yanında yatacak birini ayarlamışlar. İşi hamallık olan fakir amma gerçekten cesur Siirtli, verilen yüksek ücret karşılığında bir gece için mezarda ölünün yanında yatmayı kabul etmiş!

Geceyi, zengin ölünün yanında mezarda geçiren hamal, sözleştikleri gibi, sabah namazında mezardan çıkarak, Camiye gitmiş ve ölünün çocukları ile görüşmüş. Ölünün çocukları, büyük bir merak içinde, gece korkup, korkmadığını, ne olup bittiğini sormuşlar. Adam, cevap vermiş:

-Babanızın yanında mezarda yatarken ve yarı uyur, yarı uyanık bir haldeyken MÜNKER-NEKİR (Sorgu Melekleri) geldiler. Kendi aralarında konuştular. Biri diğerine “önce ölüyü mü sorgulayalım, diriyi mi?” dedi. Diğeri cevap verdi. ‘Önce diriyi sorgulayalım. Ölü, nasıl olsa artık, elimizin altında. Kaçışı, kurtuluşu yok!” Sonra, bana ne iş yaptığımı sordular. “Hamal” olduğumu söyledim. Yüklerimi taşırken, düşmesinler diye bağladığım urganımı nasıl aldığımı, ödediğim paranın helâl mi, haram mı olduğunu sordular. Anlattım. “Peki, urganının başına koyduğun  AKULE’Yİ (ağaç sapan) nerden aldın?” dediler. Bir bağdan geçerken, ağacın bir dalını, sapan olmaya uygun bularak kopardığımı söyledim. Bu defa bana: “Peki, bağın sahibinden müsaade aldın mı veya kopardıktan sonra olsun bağ sahibiyle helâlleştin mi? Diye sorular yönettiler. Sizin anlayacağınız, sabaha kadar AKULE’NİN (Geçmiş yıllarda, hamallık yapanların, yüklerini bağladıkları urganlara, attıkları düğümün kaymasını ve açılmasını önlemek için  ucuna taktıkları ağaçtan çatal sapan) hesabını vermekle meşguldüm ve bir türlü hesabını veremedim. Artık, babanız bunca malının mülkünün hesabını nasıl verecek. Onu bilemem!