(Hafıza-i Beşer nisyan ile maluldür) şeklinde söylenen bir sözümüz vardır. Bu atasözünü (İnsan hafızası unutkanlık hastasıdır) şeklinde tercüme edebiliriz. Ancak, bazı olaylar v ardır ki, kolay-kolay unutulmaz ve adeta zihinlere kazınırlar. Bunlardan biri de 17 Ağustos 1999 günü Türkiye’de yaşanan büyük deprem faciasıdır. Tüm ülkeyi yasa boğan o deprem vatandaşları gece uykusunda yakalamış yerel saatte 03:02’de gerçekleşmişti. Merkez üssü Gölcük olan 7.6 şiddetindeki deprem çevre illerde de etkisini göstermiş 45 saniye süren Gölcük depremi sadece Kocaelinde değil, Ankara’dan İzmir’e kadar geniş bir bölgede ve Marmara’da hissedilmişti. Resmi bilgilere göre depremde 17.480 kişi ölmüş, 23.781 kişi yaralanmış, 505 kişi de sakat kalmıştı. Bunun yanında 285.211 ev, 42.902 işyeri hasar görmüştü. 2010 yılında yayınlanan Meclis Araştırması Raporu’nda ise ölen kişi sayısı 18.373 olarak güncellenmişti.
Resmi olmayan bilgiler çok daha şaşırtıcıydı. Resmi olmayan bilgilere göre 50.000’e yakın kişi ölmüş 100.000’e yakın kişi de yaralanmıştı.
Depremin Türkiye’nin sanayi bölgesi olan Marmara bölgesinde gerçekleşmesi Türk ekonomisini de bir hayli etkilemişti.
Gölcük depreminden sonra Türkiye’ye toplamda 52 ülke yardım etmişti. Bunlar Japonya, Belçika, İsrail, Azerbaycan, Bangladeş, KKTC, Kıbrıs Rum Kesimi, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Fas, Cezayir, Almanya, İtalya, Pakistan, Ürdün, Fransa, Rusya, İngiltere, Mısır, Yunanistan, Gürcistan, İsveç, Macaristan, Malezya, Finlandiya, Amerika Birleşik Devletleri bu ülkelerden bazılarıdır.
17 AĞUSTOS 1999 DEPREMİNDE İLLERE GÖRE ÖLEN KİŞİ SAYISI İŞE ŞÖYLEYDİ:
Bolu: 270
Bursa: 268
Eskişehir: 86
İstanbul: 981
Kocaeli: 9.477
Sakarya: 3.891
Yalova: 2.504
Zonguldak: 3
Gerçekte öldüren deprem değil, hırsızlıklardır! Yaşanan depremlerde görülmektedir ki, demirinden, çimentosundan çalınan, deniz kumu kullanılan binalar yerle bir olurken, hemen bitişiklerindeki binalar depremleri ya sapasağlam, ya da çok hafif hasarlarla atlatmaktadırlar. Haliyle, enkaz yığınına dönüşen binaların altında çok sayıda insan kaybı yaşanırken, ayakta kalan binalarda insan kaybı da hasar derecesinde az!
Yine dikkatleri çeken bir başka durum! Depremden en çok hasar gören binalar arasında kamu kurum ve kuruluşlarına ait olanların yer almasıdır. Bunun sebebi de belli. Çünkü kamu binalarını yapan müteahhitler, biraz daha fazla kar etmek için mutlaka demirinden, çimentodan çalmışlardır!
İyi müteahhitleri tenzih edelim ama kamu kurum ve kuruluşlarıyla çalışan müteahhitlerin büyük bölümünün hırsız oldukları, yaşanan depremler sonucu tescil edilmiş olmaktadır.
1999 yılında yaşanan depremi anımsayalım. O zaman da yine kamu kurum ve kuruluşlarına ait binalarla, yapsatçılar tarafından inşa edilen binalar çökmüştü. Günah keçisi olarak bir tek Veli Göçer adlı müteahhit tutuklanmış ve uzun süre cezaevinde yattıktan sonra, galiba 2010 yılında tahliye edilmişti.
Veli Göçer, Yalova depreminin sembolleşen ismiydi. Deprem öncesinde Yalova’da Yapsat yapan Veli Göçer’in inşa ederek sattığı yüzlerce daire depremde enkaz yığınına dönüşmüş ve daireleri satın alanlara mezar olmuşlardı!
Yeni depremler gösteriyor ki, yap-satçılar ve müteahhitler arasında hala çok sayıda Veli Göçer’ler var! İşin gerçeği şu ki, inşaatlarla ilgili yasalarda büyük boşluklar bulunmaktadır! Bu boşlukların süratle doldurulması ve bu gibi durumlarda çöken inşaatların sorumlularının mutlaka cezalandırılmaları gerekmektedir.
Şayet, bir bina depremde çökmüş olsa bile çökmesinin malzeme hırsızlığından kaynaklandığı tespit edilirse, müteahhidi o binada enkaz altında kalarak ölen ve yaralanan insanların sayıları kadar ölüme ve yaralamaya sebebiyet verme suçu yanında HIRSIZLIK SUÇU İŞLEMİŞ OLDUĞU KABUL EDİLEREK, buna göre cezalandırılmalıdır.
Depremlerden sonra demirinden, çimentosundan çalındığı için yıkılan binaların müteahhitleri mutlaka araştırılmalı ve bulunarak cezalandırılmalıdırlar. Hatta sadece müteahhitler değil, o binanın İnşaatının kontrolünden sorumlu yetkililer de cezalandırılsınlar ki, bundan böyle, inşaat işleriyle uğraşanlara ibret olsun!
Evet, deprem değil, asıl öldüren hırsızlıklardır! Bunun ispatı da demirinden, çimentosundan çalınmış binaların depremlerde enkaza dönüşmeleridir! Bu konuda hiçbir yasal boşluk bırakılmamalı ve bu gibi olaylarda taksiri bulunanlara ölüme sebebiyetten ceza verilmeli! Depremlerde, büyük acılar yaşamak istemiyorsak, bunu mutlaka yapmalıyız!
Elazığ’da ve Malatya’da 24 Ocak 2020 Cuma günü saat 20:55’te meydana gelen 6.8 şiddetindeki depremden anlaşılan odur ki depremlere karşı önlem almak işinde henüz bir ARPA BOYU YOL ALINMAMIŞTIR.
(İbret alınsa, tarih tekerrür etmezdi) deyimini unutmamamız gerekir! Hele, deprem gibi bir konuda.
Evet, Elazığ’da ve Malatya’da yaşanan ve 41 canımıza mal olan deprem göstermiştir ki, depremle ilgili alındığı söylenen tedbirler HAVANDA SU DÖVMEKTEN ibarettir. YÜCE RABBİM TÜRKİYE’MİZİN BÜTÜN İLLERİNİ VE TÜM DÜNYAYI DEPREM AFETİNDEN KORUSUN! AMİN!
TAŞLAMALAR
(KONUŞMA, SUS) DİYORLAR
DEPREM ALLAH’IN İŞİ
SABREDİP, ŞÜKREDECEK
MÜSLÜMAN OLAN KİŞİ
ALLAH’A İFTİRADIR
İNANIN Kİ BU SÖYLEM
TEDBİR ALMAK SÜNNETTİR
BUNU BİLMELİYİZ HEM
(ÖNCE DEVENİ BAĞLA)
SONRA TEVEKKÜL EYLE)
KİMİNDİR BU EMİR BİL
DÜŞÜN, DOĞRUYU SÖYLE
İBRET ALINSA TARİH
TEKERRÜR ETMEZ ELBET
BU ACILAR YAŞANMAZ
İBRET ALINSA ŞAYET
YORUMLAR