İHD Yöneticisi Sohbet Çetin Altan toplantıda okuduğu açıklamada;
19 Aralık Katliamını Unutmadık, Unutturmayacağız!
İnsan Hakları Derneği, 16-17 Kasım 2002 yılındaki Genel Kurulunda 19 Aralık Gününü “Cezaevlerinde İnsan Hakları İçin Mücadele ve Dayanışma Günü” olarak ilan etmiştir. İnsan Hakları Derneği olarak katliamın sorumlularının ve faillerin yargılanmasını talep etmeye devam edeceğiz.
23 yıl önce 19 Aralık’ta ağır tecrit koşullarını dayatan F Tipi Hapishanelerini protesto etmek amacıyla açlık grevinde olan mahpuslara yönelik 20 hapishanede eş zamanlı bir operasyon başlatıldı. 3 gün süren ve televizyonlarda canlı olarak gösterilen bu operasyonda 30 mahpus ve 2 kamu görevlisi olmak üzere 32 kişi yaşamını kaybetti, 300’e yakın mahpus yaralandı. Dışarıda ise bu katliamı protesto gösterilerinde 2 bin 145 kişi gözaltına alındı ve bunların 58’i tutuklandı. Katliamdan kurtulan mahpuslar ağır işkence ve tecride
maruz bırakıldı, haklarında davalar açıldı.
Kimyasal gazların kullanıldığı ve dehşetin yaşatıldığı bu katliamın ne sorumluları ne de failleri yargılanabildi. Açılan davalar engellendi. Kullanılan kimyasal gazın niteliğinin araştırılma talepleri sonuçsuz kaldı. İnsan yaşamını korumak zorunda olan devlet, bu yükümlülüğünü yerine getirmediği gibi bizzat sorumlusu olmuştur.
Aradan geçen 23 yıllık süreçte tecrit sistemi daha da ağırlaştırıldı ve tüm hapishanelerde hak ihlalleri artarak devam etmektedir. Toplum üzerinde zor kullanma aygıtı haline dönüşen hapsetme sisteminde yeni tip hapishaneler ile bugün tecrit sistemi insanın hem fiziksel hem de zihinsel bütünlüğü üzerinde büyük bir tahribat meydana getirmektedir. F Tipi Hapishanelerin yanı sıra özellikle yeni açılan Yüksek Güvenlikli, S Tipi ve Y Tipi Hapishaneler ile yeni bir sistem uygulanmaya başlanmış olup buralarda tutulan mahpuslar çok ağır izolasyon yöntemlerine maruz bırakılmaktadır. Tecridin en ağır halinin uygulandığı 14 F Tipi, 7 Adet S Tipi, 22 Adet Yüksek Güvenlikli ve 14 Adet Y Tipi ile mahpuslar ağır bir izolasyona tabi tutulmaktadır.
Özellikle Yüksek Güvenlikli Tip Hapishanelerde ister tutuklu ister hükümlü olsun tüm mahpuslar ağırlaştırılmış mahpus statüsündeki mahpuslara uygulanan infaz sisteminde tutuluyorlar. Çoğunluğu tek kişilik yerlerde tutulan mahpuslar, günde yalnızca 1 saat ile 1,5 saat arasında başka bir ünitede olan havalandırmaya çıkarılmakta, günün geri kalan 23 saatini tek başına hiç kimse ile konuşmadan, temas etmeden ve kimseyi görmeden geçirmektedir. Burada tutulan mahpuslara kitap, televizyon ve gazetelere erişim konusunda kısıtlamalar getirilmekte ve mahpuslar mutlak bir tecride tabi tutulmaktadırlar. Oysa bu infaz sistemi tüm mahpuslar açısından ağır insan hakkı ihlallerini içinde barındırmakta olup bu sistem uygulamadan mutlaka kaldırılmalıdır.
Hapishaneler, birçok sorunun sürekli hale geldiği ve mahpus yaşamını tehdit eden uygulamalar ile birer “insan hakları ihlal merkezlerine” dönüşmüştür. Tecrit ve izolasyon, işkence ve kötü muamele, çıplak arama, sosyal hakların engellenmesi, zorunlu sevk ve sürgünler, hasta mahpusların tedavi haklarının engellenmesi, idari gözlem kurulu kararları ile tahliyelerin engellenmesi, şüpheli ölümler gibi yaşam hakkını ortadan kaldıran birçok ihlal meydana gelmektedir. Hapishanede tutulan mahpusların haklarına saygı gösterilmesi ve haklarını kullanırken ayrımcı bir politika ile karşılaşmaması Devletin sorumluluğundadır. Devletler, hapishanede tutulan mahpusların politik görüşüne, etnik kimliğine, cinsiyetine ve diğer farklılıklarına bakılmaksızın insan onuruna yaraşır bir tutum belirlemekle yükümlüdür.
Ağır hasta, ileri yaşta ve engelli mahpuslar, hapishanede kalamayacak durumda olmalarına rağmen tahliye edilmiyor. Özellikle Adli Tıp Kurumu tarafından verilen “Hapishanede kalabilir” raporları ile mahpusların yaşam hakları ihlal edilmekte ve tahliyesi engellenen ağır hasta mahpuslar yaşamlarını kaybediyor. Ne yazık ki mahpuslar tarafından hem tecride hem de hapishanelerde yaşatılan ihlallere karşı açlık grevleri yapılmaya devam edilmektedir. Son olarak 27 Kasım’dan itibaren en az 100 hapishanede “İmralı Tecridinin Kaldırılması” talebi ile mahpuslar tarafından süreli ve dönüşümlü açlık grevine başlanmış olup hala devam etmektedir.
19 Aralık Katliamının yıldönümü vesilesiyle;
• Katliamın yaşanmasında sorumluluğu olan tüm faillerin yargılanması ve adaletin sağlanmasını,
• Ağır tecrit ve izolasyon uygulamalarına son verilerek F Tipi, Yüksek Güvenlikli, S Tipi ve Y Tipi Hapishanelerin kapatılmasını,
• Mahpusların tahliyelerini engelleyen İdare ve Gözlem Kurullarının kaldırılmasını,
• İşkence ve kötü muamelelere son verilmesini, sorumlu olanlar hakkında etkin soruşturmalar açılmasını,
• Mahpusların adil yargılanma, sağlık hizmetlerine erişim, yeterli beslenme, hijyen koşullarına, kültürel ve sosyal haklara, avukatları ve aileleriyle görüşebilme haklarına erişiminin ayrımsız bir şekilde sağlanmasını,
• Yaşam hakkının korunmasını, ölümlerin önlenmesini,
• Hapishanede yaşamını devam ettiremeyecek denli ağır hasta, engelli ve ileri yaşta olan mahpusların tahliyelerinin sağlanmasını talep ediyoruz.
İnsan hakları savunucuları olarak 19 Aralık Katliamının sorumlularının peşini bırakmayacağımızı ve süregelen tüm hak ihlallerine karşı duracağımızı, mahpusların insan onuruna uygun bir yaşam sürmesi için mücadeleye devam edeceğimizi kamuoyunun bilgisine sunuyoruz dedi.
İnsan Hakları Derneği Merkezi Hapishaneler Komisyonu
MARAŞ KATLİAMININ 45. YILINDA
HAKİKAT VE ADALET ARAYIŞIMIZDA ISRAR EDİYORUZ
Maraş Katliamının üzerinden 45 yıl geçti. 19 Aralık 1978’de başlayıp, 26 Aralık 1978 ‘e kadar devam eden devlet içinde örgütlü yapıların eliyle 7 günde gerçekleşen Maraş Katliamında 120 kişi vahşi yöntemler kullanılarak öldürüldü, binin üzerinde insan yaralandı, 552 ev yakılarak tahrip edildi, 289 işyeri yağmalandı.
Katliamın bitmesi ile aynı gün 26 Aralık 1978’de 13 ilde sıkıyönetim ilan edildi. Bu katliam da tıpkı diğer Alevi katliamları gibi devletin gözetiminde gerçekleşmiş, şehirdeki kolluk kuvvetleri herhangi bir müdahalede bulunmamıştır. Bu yönüyle bu katliamın sorumlusu devletin kendisidir. Katliam faillerinin yargı önüne çıkarılmasında da her zaman olduğu gibi cezasızlık yolu tercih edilmiştir.
Katliamın önemli faillerinden 68 kişiye hiç ulaşılamamış hatta fail oldukları bilinen bazı kişiler milletvekili, bürokrat olabilmişlerdir. Faillerin bir kısmının yargılaması 23 yıl sürmüş ve sonrasında 1991 yılında yapılan yasal düzenleme ile tüm failler serbest kalmışlardır. Oysa Maraş Katliamı İnsanlığa Karşı İşlenmiş Suçlar kategorisindedir. Sonraki yıllarda da devlet Katliamla Yüzleşmek ve Onarıcı Adalet mekanizmalarını kurmak yerine Maraş’ta yapılmak istenen anmaları çeşitli gerekçelerle yasaklamıştır.
Sıklıkla darbelere ve geçmişte yaşanmış katliamlara atıfta bulunarak; darbelere karşı olduğunu ifade eden iktidarın; 12 Eylül askeri darbesine giden yolda devletin gözü önünde Maraş’ta gerçekleştirilen bu katliamın sorumlularının bulunarak yargılanmaları konusundaki duyarsızlığı darbeleri “Allah’ın Lütfu” olarak gördüğünü bir kez daha kanıtlamıştır.
Geçmişte mevcut iktidarın Alevilere karşı gerçekleştirilen katliamları görmezden gelerek yürüttüğü “Alevi Açılımı” benzeri bir uygulama 2022 yılında Kültür Bakanlığı bünyesinde kurulan Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı adı altında güncellenmiştir. Alevi yurttaşların ve Alevi İnanç Kurumlarının itirazlarına rağmen iktidar bu politikalarında ısrar etmektedir.
İktidara hatırlatmak isteriz ki; gerçek bir toplumsal barışın yolu hakikatin ortaya çıkarılması ve geçmişle yüzleşmekten geçmektedir. Geçmişte yaşanan soykırımlar, insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları aydınlanmadan ve bu suçlar nedeni ile resmi özür dilenmeden toplumsal barışın kurulması mümkün gözükmemektedir. Bu nedenledir ki, Maraş katliamı aydınlatılmalı, Alevilerden özür dilenmeli, sorumluları yargı önünde hesap vermelidir.
Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası hukuksal mevzuatta ve insan hakları belgelerinde “İnanç Özgürlüğü” kapsamlı olarak tarif edilmektedir. Öte yandan Türkiye’nin yargı yetkisini tanıdığı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 2007 yılında vermiş olduğu Hasan- Eylem Zengin kararı iktidarın Alevi Yurttaşların talepleri konusunda ne yapması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. Maraş Katliamının 45. yıldönümü vesilesi ile bu katliamda hayatını kaybedenleri saygı ile anıyoruz. Siyasal iktidara bir kez daha sesleniyoruz. Hakikat ve adalet için mutlaka bir komisyon kurulmalı ve böylece dünyada onlarca ülkede yapıldığı gibi Türkiye’de de gerçekler halka açıklanmalıdır. İnsan hakları savunucuları olarak hakikat ve adaletin sağlanmasında ısrarcıyız. Maraş Katliamı insanlığa karşı işlenen bir suçtur. Maraş Katliamı başta olmak üzere tüm suçlar ile ilgili yaşayan faillerin yargı önüne çıkarılmasını ve hesap sorulmasını istiyoruz. Bütün bu suçlardan sorumlu olan devletin özür dileme ve gerçeği açığa çıkarma sorumluluğu olduğunu bir kez daha hatırlatıyoruz ifadelerini kullandı.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ