Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Fatih ARITÜRK
Fatih ARITÜRK

İLACI OLMAYAN HASTALIK YOKTUR, İLACI HENÜZ BULUNMAMIŞ  HASTALIKLAR VARDIR!

Bütün hastalıkların mutlaka ama mutlaka ilacı vardır. İlacı olmayan hiçbir hastalık yoktur. Ancak, hastalıkların ilaçlarını bulmak için yoğun çaba sarfetmek, araştırmak gereklidir. İslam dininin görüşü de budur. Çâresi olmayan hastalık yoktur. İlacı henüz bulunamamış KANSER gibi hastalıklar vardır. KORONAVİRÜS de henüz ilacı bulunmamış bir hastalıktır. Geçmiş yıllarda KOLERA, DİFTERİ, TRAHOM, VEREM, ÇİÇEK, VEBA, GRİP ve benzeri nice salgın hastalıklar yaşanmış, insanlar yoğun bir emek sonunda bu salgınların ilaçlarını bulmuşlardır. Elbette, KORONAVİRÜS PANDEMİSİNİN de ilacı bulunacaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Önemli olan, ilaç veya aşısı bulununcaya kadar gerekli tedbirleri almak ve bu salgını en az zararla atlatabilmektir.

Modern tıp biliminden önce de tıp bilimiyle uğraşanlar vardı. Şehrimizde geçmiş yıllarda yaşamış nicelerinden bahsedilmektedir. Hem öyleleri var ki yaşadıkları dönemlerde, bitkilerden geliştirdikleri ilaç ve merhemlerle nice hastalıkları tedavi etmişlerdir.

Batı alemi tarafından Tıbbın Babasının HİPOKRAT olduğu iddia edilse de bizim inançlarımıza göre tıbbın babası LOKMAN HEKİMDİR. HAZRET-İ İSA’YA (cümle peygamberlere salat ve selam olsun) verilen mucizelerden birinin de tıp ile ilgili olduğu bilinir. Yani, tıp bilimi, inançlarımız açısından da çok önemlidir. Namaz sonralarında bazı cemaatler tarafından okunan bir salavat-ı şerife vardır.

“Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammedin bi âdedi külli dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesîren kesîra ve salli ve sellim alâ cemî’ıl enbiyâi ve’l mürselin ve âli küllin ecmeîn ve’l hamdülillâhi Rabbil âlemin.”

Bu salavat-ı şerifenin manası şöyledir:

“ALLAH’ım! Efendimiz MUHAMMED (salallahu aleyhi ve sellem)’e ve Efendimiz Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)’in ailesine; dert çekenlerin (devâ dileyen çağırıcıların) ve devâ (çâre) lerinin tümü adedince salât-ü-selâm et. O’na ve onlara çok çok (çokça) bereket ver ve selâmlar et!. Bütün nebi ve resullerinin ve hepsinin cümlesinin üstüne Salatu selam ve bereketler ihsan et. Alemlerin rabbi olan Allaha hamd olsun.”

Salavat-ı şerifede özellikle “bi âdedi külli dâin ve devâin” mesajı, her hastalığın bir ilacının olduğunu vurgulamak açısından önemlidir.

Evet, KORONAVİRÜS PANDEMİSİ’nin de mutlaka ilacı bulanacaktır. Bundan hiç kimselerin  şüpheleri olmasın. Geçmiş yılların LOKMAN HEKİMLERİNİN YERİNİ ALAN VE (BİLİM İNSANLARI) OLARAK TANIMLADIKLARIMIZ, BUNUN ÇALIŞMALARINI YAPIYORLAR. ONLARA GÜVENELİM VE KENDİLERİNE ZİHİN AÇIKLIĞI DİLEYELİM.

MELEDE!!!

Siirt’in birçok gelenek ve görenekleri zaman içinde terkedildi. Bu terkedişin kökeninde yerli kadim halkın şehri terketmelerinin rolü büyüktür. Geçmiş yıllarda ARAP kesimi olarak tanımlananlar Şehrin nüfusunun yüzde 90’ının bile üzerindeydi. Bugün bu oran yüzde 25’ler düzeyinde bile değildir.  Bunun sonucu olarak birçok gelenek ve göreneklerimiz zaman içinde terkedildiler.   Şehrimizin terk edilen ananelerinden biri de RAMAZAN AYININ MELEDESİ’DİR. “MELEDE” mahalli lisanımıza ait bir kelime olup, doğrusunu söylemek gerekirse, anlamını karşılayacak Türkçe bir kelime bulmak zordur. Ancak anlamını bir cümle içinde açıklamak mümkündür. Bu görüş açısı içinde MELEDE’Yİ (ALEVİ ÇOK YÜKSELEN ATEŞ) olarak ifade edilebiliriz.

Geçmiş yıllarda, Ramazan’a bir aya kala, yani, Arabi aylardan Şaban-ı Şerif günlerinin girmesiyle Şehrimizde MELEDE HAZIRLIKLARI başlatılırdı. Bütün mahallelerde, MELEDE İÇİN EKİPLER OLUŞTURULUR, bu ekipler, özellikle akşam saatlerinde mahallelerinden gelip geçen büyüklerden para toplamağa başlarlardı.

Geçmiş yılların şartları içinde “BEŞ KURUŞ RAMAZAN İÇİN” denilerek, para toplamaya başlayan mahallenin çocukları ve gençleri, topladıkları paraları, bu işi organize eden YED-İ EMİNE teslim ederlerdi. Mahallelerinden gelen geçenlerin yollarını uzun sırıklarla kapatan MELEDE EKİPLERİ, bütün zorlamalara rağmen para vermeden geçenleri, arkalarından “CEBİNDE BİR MANGIR YOKTUR” diyerek tefe alırlardı.

Bilahare, toplanan paralarla çalı-çırpı satın alınır, mümkün mertebe muhafaza altında olan bir ambara veya depoya istif edilirdi. Bu arada, para toplamak yanında doğrudan doğruya çalı-çırpı da toplanırdı. Geçmiş yıllarda, Siirt’in yerlileri tandır ekmeği yaptıklarından, tandırlarda yakmak için çalı-çırpı almak zaruretti. Çünkü tandırlarda ekmek pişirmek, çırpı yakmakla gerçekleştirilirdi. Bu bakımdan, bütün evlerin damlarında veya adına HAVŞ denilen geniş avlularında çırpıların istif edildiği bir bölüm olurdu. İşte, MELEDEYE çırpı sağlamak için para toplayan çocuklar ve gençler, evlere de uğramayı ve doğrudan doğruya çırpı istemeyi ihmal etmezlerdi. Kimi aileler, gönüllü olarak Ramazan MELEDESİNE katkı olsun diye çırpı verirlerken, kimileri de hasislik yaparlardı. Amma, çırpı toplayıcılar o hasisleri de bir şekilde atlatır, çırpılar damlardaysa adına (KELLEBE) denilen uzun sırıklarla düşürülerek yürütülürdü. Hatta bu işi o ailelerin çocuklarının yaptıkları olurdu. “Bizim evimizde çırpı var. Ben kapıyı açık bırakayım, siz annemden habersiz gelin götürün” diyen bu işin sevdalıları vardı. Çünkü Ramazan MELEDESİNE katkı sağlamak Siirtli gençlerin nazarında büyük bir sevap işlemeye eşitti.

MELEDE toplayanların düşüncelerine göre, daha çok çırpı sağlamak için her yol mubahtı. Hatta diğer mahallelerin MELEDE için istifledikleri depoları basarak, çırpılarını yürüttükleri olurdu. Bunun için, mahalleler arasında kavgalar olduğu bile vaki idi.

Şayet, tahminlerin üstünde bir para toplanmışsa, MELEDE için çırpı almakla iktifa edilmez, artan paralarla Mahallenin camii için İBRİK vesaire alınırdı.

Şaban-ı Şerif’in son günü akşam saatlerine yakın, mahallenin en yüksek ve nirengi noktası sayılacak bir meydanına getirilen çırpılar güzelce istif edilir, üzerlerine gaz dökülerek tutuşturulurdu. Mahalleli çocuklar ve gençler yanında, yaşlılar da MELEDENİN başında toplanır, önce, alevlerin göklere yükselmesini seyrederlerdi. MELEDE için “Maşallah, bizim meledenin alevi minarenin âlemine kadar ulaştı” denilerek gururlanılır, her mahalleli, kendi MELEDESİNİN alevlerinin diğer mahallelerin alevlerinden daha yüksek olduğu iddiasını bir süre için sürdürürdü.

MELEDE’NİN alevleri biraz dinince ve üzerinden atlanabilecek düzeye gelince, önce en ataklar, üzerinden atlamağa başlar, yavaş yavaş diğerleri de atlayarak Ramazan’ı şenlikle karşılamış olurlardı. MELEDE yakılmasının bir amacının saat, takvim, radyo gibi iletişim araçlarının yaygın olmadığı dönemlerde, Merkeze bağlı köylere, RAMAZAN-I ŞERİFİN başladığını haber vermek olarak da yorumlanır.  Yani, bir nevi ATEŞLE HABERLEŞME sağlanırdı. Yine öyle anlatılır ki, Ramazan’a yakın hafta içinde, Merkeze bağlı köylerin görevlendirilmiş kişileri, Şehre bakan tepelere çıkarak, MELEDE YAKILIP YAKILMADIĞINA BAKAR, yakıldığını görünce de RAMAZAN’A GİRİLDİĞİNİ ANLAYARAK, ORUÇLARINI TUTMAĞA BAŞLARLARMIŞ.

Artık, terk edilen bu an’aneyi son yıllarda temsili olarak belediye sahiplenmekteydi. Kızlar Tepesinde MELEDE YAKILARAK bir geleneğin yaşatılması sağlanırdı. Dileriz ki, bu yıl da Belediye Siirt’in bu geleneğini sahiplenir.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER