Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Fatih ARITÜRK
Fatih ARITÜRK

İşleri, Allah’a  Havale Etmek!

İşleri Allah’a havale etmek, aslında bir nevi uyutmaktır! Dindar insanları teskin etmenin reçetesidir! Elbette inanıyoruz ki, YÜCE ALLAH ADİL-İ MUTLAKTIR. Bu dünyada olmazsa bile, ahret denilen beka yurdunda kim ne ektiyse, onu biçecektir! Ancak, bir işi Allah’a havale etmeden önce, kullar olarak yapmamız gereken işler, almamız gereken tedbirler vardır. Toplum olarak iyilere destek olmak, zulümlere karşı durmak gibi!

İşleri Allah’a havale etmekle iş bitseydi, mahkemelere, hâkimlere, güvenlik güçlerine gerek olmazdı. Hatta Devlet denilen koca manevi varlık bile lüzumsuz kalırdı!  (İyiliklerin de, kötülüklerin de cezasını vermek Allah’ın işidir) der, işin içinden çıkardık. Ama öyle değil! YÜCE ALLAH’IN, kullarından istediği de bu değildir!

Bir iş ne zaman Allah’a havale edilir! Bütün tedbirler alındığı ve gerekenler yapıldığı halde, sonuç alınamadığı durumlarda olur bu işler!

Dini İslam’ın neden bu kadar garip kaldığı ortada. Bizim yetkililerimiz bile zaman-zaman ALLAH’A HAVALE EDEREK, işin içinden çıkmak istiyorlar ya!

Yeri gelmişken, bir Siirt Anekdotuyla yazımı noktalayayım. Anekdot şöyle:

Geçmiş yıllarda, Şehrimizde bir Mahalle Camii Müezzininin Ezan okumak için çıktığı minareden röntgencilik yapmasından şüphelenen genç, babasına durumu açıklamış ve:

-Müsaade et baba, bunun ağzını, burnunu dağıtayım da, ibret olsun! demiş.

Babası, mütevekkil bir insanmış:

-Oğlum, günahını alma. Ama Müezzin gerçekten böyle bir huyu varsa, hiç merak etme, zaten, Allah belâsını verir! diyerek, istediği müsaadeyi vermemiş. Babasının sözlerinden tatmin olmayan genç, bir başka taktik uygulayarak müezzini cezalandırmayı aklına koymuş. Bunun için 2-3 kilo nohut alarak bir sabah ezanı vaktinde, minareye çıkan müezzinden habersiz ve kimseye görünmeden sessizce peşinden minareye çıkmış.

O zaman ne elektrik var, ne bir başka aydınlatma aracı. Müezzin, ezan okumaya başlayınca, genç, elindeki nohut dolu torbadan her merdivene bir avuç koymak suretiyle minareden aşağıya inmiş ve kimseye görünmeden evine dönmüş,

Ezan okumayı bitirip, minareden aşağıya inmeye başlayan müezzin, daha ilk merdivenden nohutlara basınca ayağı kayarak, aşağıya kadar yuvarlanmış. Eli, ayağı, başı her tarafı kırılmış. Feryatlarına yetişen cemaat Müezzini hemen alıp, tedavi için hastaneye götürmüşler.

Cemaat arasında bulunan ve oğlunun yaptığı eylemden habersiz gencin babası da, eve dönmüş. O zaman, sabah namazlarına aile boyu kalkıldığı için genç de divan odasındaymış. Baba, genç çocuğuna söylenmiş:

-“Bırak, bu müezzinin ağzını, burnunu dağıtayım!” diyordun. Ben sana o zaman “Allah cezasını verir” dememiş miydim. Bak işte, Allah cezasını verdi. Bugün ezan okumak için çıktığı minarenin merdivenlerinden aşağıya kadar yuvarlanmış, kırılmamış yanı kalmamış! demiş.

Bunun üzerine genç söylenmiş:

-İşi Allah’a bıraksaydım, O’nun sabrı çok uzun. Nohutlar olmazsa, müezzine bir şey olmazdı ya. Keramet nohutlarda!

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER