Siirt kadim bir kent ve 12.500 yola ulaşan geçmişi ile dünyanın en eski yerleşim birimlerinden biri.
Üstelik bu kent tarih boyunca Anadolu ve Mezopotamya uygarlıkları gibi dünya uygarlık tarihinde önemli bir yer tutan iki uygarlığın kesiştiği bir noktada yer almıştır.
Asırlar boyu İpek Yolunun yanı sıra, Kuzeyden Güneye doğru giden kervanların yolu üzerinde bir kent oldu.
Bu konumu Siirt’in bir ticaret ve eğitim merkezi olmasını sağladı. Anadolu’dan Mezopotamya’da üretilen ürünler çoğu zaman burada takas ediliyordu.
Burada yetişen bilim insanları İstanbul’da padişahın sarayı dahil, Anadolu’nun dört bir tarafına olduğu gibi Mısır’a kadar uzanan çok geniş bir coğrafyaya yayılmışlardı.
Aynı şekilde Van, Bitlis, Muş, Ağrı ve Bingöl gibi illerin ticaretine Siirtli tüccarlar yön veriyordu ve bu durum yakın bir zamana kadar devam etti.
Siirt’in bu parlak durumu, kervanların işlevinin sona erdiği ve motorlu taşıtların yaygınlaşması ile sona erdi ve yoğun göçler başladı. Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde o gün bağlı olan yerleşim birimleri ile birlikte nüfusu 30 binler civarına kadar düştü.
Özellikle helvacılıktan taş duvar işçiliğine kadar birçok sanatı elinde bulunduran gayrimüslim sanatkarların göç etmesi, ekonomik açıdan da bir gerilemeye yol açtı ve bu alanda da hızlı bir kan kaybı başladı.
Bu göçler, günümüzde de beyin ve sermaye göçü olarak çok hızlı bir şekilde devam ediyor.
Siirt’in kalkınması ve yaşanan sorunların giderilmesi, buradaki yaşam kalitesinin yükseltilmesi için öncelikle bu beyin ve sermaye göçünü durdurmamız gerekiyor.
Bunu sağladığımız zaman sorunların çözümüne yönelik diğer alternatifler ortaya çıkar.

YORUMLAR