Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Fatih ARITÜRK
Fatih ARITÜRK

KADINLAR GÜNÜ DOLAYISIYLA İSLAM DİNİNDE KADININ GERÇEK YERİ!

“8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ” dolayısıyla dünyanın ve Türkiye’nin birçok yörelerinde etkinlikler düzenlenecek. Bu etkinlikler kapsamında dinimizin, kadınlara bakış açısına da vurgu yapalım istedik. Elbette, İslâmiyet’in de, kadınlara bir bakış açısı vardır. Maalesef, YOBAZLAR YÜZÜNDEN, dinimizin kadınlara bakış açısı ÇOK YANLIŞ YORUMLANMAKTADIR. İslamiyet üzerindeki bu suizannı silmek için gerçeklere dayanan ifadelerle DİNİMİZİN, KADINLARLA İLGİLİ görüşlerini sunmağa çalışalım.

İşte, Peygamber Efendimiz Hazret-i MUHAMMED’İN (O’na, al ve ashaplarına salat ve selâm olsun) Kadınlarla ilgili bazı hâdis-i şeriflerinin mealleri:

*Bana, dünyada üç şey sevdirildi. Helâl kadın, namaz ve güzel koku.

*Hanımlarınızı üzmeyin. Onlar, ALLAH-ü Taalânın size emanetidir. Onlara yumuşak olun, iyilik edin!

*En üstün mümin, hanımına, en iyi, en lütufkâr davranan güzel ahlaklı kimsedir.

*En iyi Müslüman, hanımına en iyi davranandır. İçinizde, hanımına en iyi davranan benim.

*Kim kız çocuğunu güzelce terbiye edip, ALLAH-u Taâlânın verdiği nimetlerle bolluk içinde yedirir, içirir, giydirirse, o kız çocuğu onun için bir bereket olur, Cehennemden kurtulup kolayca Cennete girmesine vesile olur.

*İki kızı veya iki kız kardeşi olup da, maişetlerini güzelce sağlayanla Cennette beraber oluruz.

*Üç kızına, ihtiyaçtan kurtulana kadar iyi bakan, yedirip giydiren, elbette Cenneti kazanır.

Bir de Hazret-i Mevlâna’nın Mesnevisinden kadınlarla ilgili alıntılar yapalım: 

“Allah (Zeyyine-linnas… hükmünce) kadının muhabbeti ile insanı tezyin etmiştir. Hakkın bu tertibinden insanlar nasıl kaçabilir?

Zira Allah kadını, erkeğin sükûn ve teselli bulması için yarattı. Bunun için Âdem Havva’dan nasıl ayrılabilir?

Bir kimse yiğitlikte Zaloğlu Rüstem bile olsa, Hamza’dan bile ileri geçse ferman dilemek konusunda yine de kadının esiridir.

Sözlerine cümle âlemin mest olduğu Hz Muhammed bile: “Kellimini ya Hümeyra – Bana bir şeyler söyle, ya Hümeyra!” derdi.

Her ne kadar su ateşe galip ve baskın ise de, bir kabın içindeyken ateş o suyu kaynatır.

Ne vakit bir kap ikisinin arasına girse, ateş o suyu havaya çevirip yok eder.

Zahiren su ateşe galip olduğu gibi, sen de kadına hâkim isen de, batınen kadına hem mağlup, hem de talipsin!

Böyle bir hususiyet ancak insanda vardır. Hayvandaki muhabbet duygusu eksiktir. Bu da hayvanın insan derecesinden aşağıda olmasından kaynaklanır.

Resulullah Efendimiz: “Kadınlar, akiller ve gönül sahipleri üzerine galiptir” dedi.

Diğer taraftan cahiller kadına galip, çünkü onlar sert ve kaba muameleli olurlar.

Cahillerde rikkat, lütuf, muhabbet azdır. Çünkü tabiatlarında hayvanlık galiptir.

Muhabbet ve rikkat insani vasıflardır. Gazap ve şehvet ise, hayvani sıfatlardır.

Kadın hakkın nurudur, sadece sevgili değil, sanki Halik’tır, mahlûk değil!”

Kenan Rufai’nin açıklanması: Kadın sevgisini, bizzat Hak süslemiştir, halkın ondan kopması nasıl beklenebilir? Meğerki yine Hak’tan bir hidayet erişsin.

İlahi tecelliye mazhar olan Âdem Peygamber, tecelli nurları içinde dayanma kudretini kaybedince, üzerine ceberut ve melekût âlemlerinin de nuru indi. Âdem, Havva ile alışkanlık peyda ederek, Allah’ın tecelli hamlelerinden ürkmesin, kendini güçsüz hissetmesin diye, Havva böyle bir nurdan yaratıldı.

Hz Muhammed’in, maneviyat âlemine daldığı ve ilahi âlemlerin enginliği karşısında dehşette kaldığı zamanlarda, Hz Ayşe’ye hitap ederek: “Kellimini ya Hümeyra! Hümeyra benimle konuş!” diye seslenmeleri de, bundan ve ara sıra Dünya’ya çekilme ihtiyacından kaynaklanmıştır.

Bir kimse, İran destanının büyük pehlivanı Zaloğlu Rüstem olsa, hatta kahramanlıkta Hz. Muhammed’in amcası Hz Hamza kudretinde bulunsa, yine de sevdiği kadının zebunudur. Su ateş gibi heybetli bir varlığı söndürme gücüne sahiptir. Fakat aynı su, bir kap içine konunca, ateş onu kaynatır; bir damlası kalmayana kadar buharlaştırıp havaya karıştırır.

İşte erkekle kadın da ateşle su gibidir. Görünüşte su gibi olan erkek, kadına hâkim durumda olsa da, işin iç yüzü öyle değildir. Ateşin harareti gibi kadının sevgisi ve cazibesi de, erkeği coşturup kaynatarak tüketme gücüne sahiptir.

İnsanın varlığındaki ruh da su gibi saf ve şeffaftır. Nefis de ateş gibi yakıcı ve kaynatıcıdır. Bunun için, nefis ateşi ruh suyunu kaynatarak, ondaki ruhani letafeti, vücutta dağıtıp, ruhu nefse bağlı hale koyar. Ruhun ateş üzerine konan bir kaptaki su gibi kaynaması bu yüzdendir. Yine bu yüzden, kadını isteyen erkek, görünüşte kadına hâkim durumdadır.

Fakat aslında erkek; hem kadına, hem de kadın gibi dişi tabiatlı olan nefse karşı yenik ve mahkûm durumdadır. Çünkü hayatta kaldığı müddetçe, hiçbir erkek kadın olmadan hayatını sürdüremez.

Akıl ve aşk sadece insanda olduğu için, bu özellikler de sadece insanda vardır. Hayvanda akıl yoktur; aşk da eksiktir. Aşk ve akıldaki bu noksanlık sonucunda, hayvanlar dişilerine mağlup olmazlar.

Bu yüzden Hz. Muhammed, “Kadınlar akıl ve gönül sahibi erkelere hükmederler”, buyurmuştur. Akıllı ve ince ruhlu erkekler kadınlara karşı daima anlayışlı ve şefkatli olur. Onlara sert davranmaktan, onları kırmaktan, incitmekten çekinirler. Ancak cahil ve akılsız erkeklerde, hayvanlık sıfatları baskın olduğu için,  kadınlara kaba ve sert davranırlar; onları ezmeğe çalışırlar. Sertlik ve şehvetli yaklaşımlar hayvanlara ait; aşk ve ruh inceliği ise insanlara ait sıfatlardır.

İnsanın sevdiği kadına karşı sevgi ve çekiliş duyması boşuna değildir. Çünkü kadın, Allah güzelliğinin yeryüzüne vurmuş bir nurudur; kadın sadece sevgili değildir; yaratılmış değil, adeta yaratandır.

Bu gerçek anlaşıldıktan sonra, “Kadın erkeğin yarısıdır” diyen peygamberin hadisi, daha iyi anlaşılmış olur. Böylece, en kuvvetli erkeklerin bile kadınlar karşısında zaafa düşmelerindeki sır meydana çıkmış olur. Bu durumda,  ancak seviyeli ve irfan sahibi erkeklerin kadına mağlup olabildiklerini anlıyoruz. Bir erkeğin kadına tutkun olması, onun kemal ve irfanının ölçüsüne göredir. Kuran’da İslam’ın kadınlara verdiği değer çok açıktır; Kuran her seslenişini kadın ve erkek ayırmadan yapmıştır. Kuran, inanmış kadınları ve inanmış erkeklerden ayrı düşünmemiş ve ikisine de aynı hitabı yapmıştır.

Allah’ın kadına verdiği değer, kadının kendi yaratıcı kudretinden vasıflar taşıması, hayatın devamlılığında büyük vazife görmesi gibi, ilahi kaderin azizi bir işaretini taşımasındandır. “Kadına olan muhabbet, onların vücutları aynasında Allah’ı müşahede edebilmektendir.”

Muhittin Arabi’nin meşhur müridi İbn-i Farız da, “Her güzelin güzelliği, Allah güzelliğinden aksetmiş bir parçadır” demiştir. Demek ki, erkeğin kadına sevgisi bir bakıma onun vasıtasıyla, ilahi güzelliğe kavuşmayı dilemek manasındadır. Bunun için de kadının erkeğe galebesi-baskın olması- normaldir. Fakat bu düşünce, ancak belirli bir irfan seviyesine varmış ve maneviyat âlemlerinde mesafeler kat etmiş erkekler için doğrudur.”

Gelelim günümüze. Evet, 8 Mart Dünya kadınlar Günüdür. Peki, bu günün hikâyesini hiç merak ettiniz mi. Böyle bir gün nasıl oluştu. Neden 8 Mart Günü kadınlar Günü olarak kutlanmakta. Bilenler bilir de, biz bilmeyenler için anlatalım.

8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve gitmişlerdi. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda 129 kadın işçi can vermişti. İşçilerin cenaze törenine 10.000’i aşkın kişi katılmıştı.

26-27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka’nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart’ın “Internationaler Frauentag” (International Women’s Day – Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi.

İlk yıllarda belli bir tarih saptanmamıştı fakat her zaman ilkbaharda anılıyordu. Tarihin 8 Mart olarak saptanışı 1921’de Moskova’da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı’nda (3. Enternasyonal Komünist Partiler Toplantısı) gerçekleşti. Adı da “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak belirlendi. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yılları arasında bazı ülkelerde anılması yasaklanan Dünya Kadınlar Günü, 1960’lı yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri’nde de anılmaya başlanmasıyla daha güçlü bir şekilde gündeme geldi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak anılmasını kabul etti. Birleşmiş Milletlerin sitesinde günün tarihine ilişkin bölümde, kutlamanın New York’ta ölen işçilerin anısına yapıldığı yazılmamıştır.

Türkiye’de ise 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında “Emekçi Kadınlar Günü” olarak kutlanmaya başlandı. 1975 yılında ve onu izleyen yıllarda daha yaygın ve yığınsal olarak kutlandı, kapalı mekanlardan sokaklara taşındı. “Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı” programından Türkiye’nin de etkilenmesiyle, 1975 yılında “Türkiye 1975 Kadın Yılı” kongresi yapıldı. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nden sonra dört yıl süreyle herhangi bir kutlama yapılmadı. 1984’ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından “Dünya Kadınlar Günü” kutlanmaya devam ediliyor.

Evet, 8 Mart Dünya Kadınlar günü  dolayısıyla Türkiye genelinde olduğu gibi İlimizde ve Şehrimizde de çeşitli etkinlikler düzenlenecek. Annelerimiz, ninelerimiz, halalarımız, teyzelerimiz, eşlerimiz, kızlarımız, yeğenlerimiz olan bütün kadınlarımızın hep yanlarında olduk ve olmağa devam edeceğiz.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER