Kapitalist düzen dünyayı allak bullak ederken, Komünist Çin bile bu düzenin çarklarından biri oldu.. Uluslararası serbest piyasanın en büyük aktörlerinden birçoğu Çinli şirketler oluşturuyor.. Eski klasik anlayışta önce ihtiyaçlar tespit edilir, sonra bunları karşılayacak olan kaynaklara erişim sağlanır, az maliyet/çok kazanç prensibine göre üretim yapılır ve ihtiyaç sahiplerine dönük pazarlama çalışmasıyla sistem işlerdi.. Şimdilerde ise bu çark tamamen tersine döndü.. Üretime göre pazarlama değil, pazarlamaya göre üretim yapılan bir devirde yaşıyoruz..
Gerçekte ihtiyaç olmayan bir ürün, bir takım pazarlama teknikleri ile ihtiyaç haline dönüştürülüyor, talepler toplanıyor, sözleşmeler yapılıyor ve son olarak üretim gerçekleşiyor.. İşin başlangıcında sermayemiz, kaynağımız olsun diye bir çalışma yapmaya gerek kalmadı.. Yapılan alım sözleşmeleriyle sağlanan fonlar, öz kaynak gibi rahatça kullanılabiliyor..
Bunun anlamı; Adamların cebinde bu iş için ayırdığı bir para yok.. Sizin cebinizdeki parayla sizin için üretim yapıyorlar.. Üretimini yaptıkları şeye normalde ihtiyacımız yoktu ama, sonra nasıl olduysa bir anda ihtiyaç duyup, benim için, benim paramla, bunu üret diye talimat verdik..
İşin ilginç tarafı, verdiğimiz talimatın farkında bile değiliz, ancak ürün elimize geçtiğinde bunu anlayabiliyoruz.. Kapitalizmin kurucusu Adam Smith bugün yaşıyor olsaydı, eminim olup bitene mantıklı bir açıklama yapamazdı!.. Tüm dünya müthiş bir pazarlama bombardımanına tutulmuş durumda.. Vuran/vurana, kıran/kırana.. Şirketlerin en çok aradığı, en fazla ücret verdiği eleman artık bunlar..
İyi kazanan bir pazarlamacı olmak için, İnternette, sosyal medyada ve basında en çok takip edilen ve en çok izlenen olmak yetiyor.. Kitleleri bir ürüne ihtiyaç duyduğuna inandırmak, ürünü almaya heveslendirmek için her yol mubah olmuş.. Bu yolda yalan kelimesi kılık değiştirmiş, herkes ona gerçek muamelesi yapıyor.. Şarkılarına mest olduğumuz bazı sanatçılarımız bile bu pazarlamacılardan olmuş.. Çok rahat bir şekilde yalan söyleyerek, kullanmadığı/bilmediği bir ürünü, kullanmış ve bilmiş gibi millete satmaya çalışıyorlar.. Sanatçılarımız bu yalanları kaç paraya söylüyorlar acaba?
Çok izlenen, çok takip edilen siz olsaydınız, o yalanı kaça söylerdiniz?..
Ruhunuzu hangi rakam satın alırdı?.. Paranın gücü sizin hayatınızda neleri değiştirebiliyor?.. Ahlakı, vicdanı ve gerçeği kaça satıyoruz bu pazarda?..
Dünyada kronik açlığa mahkum bir milyar insanın, ya da her dokuz saniyede bir çaresizlikten ölen bebeklerin fiyatı nedir?.. Yoksulu yoksula kırdıran acımasız bir yer dünyamız.. Kardeşin kardeşe zulmettiği, ama farkında bile olmadığı lanet bir düzenin içinde kaldık ve çırpındıkça batıyoruz.. Kapitalizmin bu vahşi pazarında fakirlere asla yer yok.. Kimsesizlere, çaresizlere acıma hiç yok.. Zenginlerin, güçlülerin ve pazarlamacıların yaptıkları her şey normal.. Sattıkları her şey meşru.. Yalan sadece yoksulun, garibanın günahı oluyor, diğerlerinin değil.. Ünlülerin, zenginlerin, elitlerin yalanları, yalan muamelesi görmüyor bile..
Yeter ki onu satıp paraya dönüştürebilsinler.. Az ya da çok, doğrudan ya da dolaylı kapitalist sisteme katkı veren her yalan çok değerli şimdi.. Kayıtlarda yalan muamelesi görenler, takipçisi, izleyeni, beğeneni olmayanların söyledikleri sadece.. Tüm dünya bu halde maalesef.. Kağıt üzerinde kapitalizm düşmanı gözüken Çin bile!..
YORUMLAR