Ülkemizin sahip olduğu ekonomik kaynaklar petrol, doğalgaz, maden vs. nüfusumuza göre az.. Sürekli dışarı borçlanarak yaşamak zorunda olan bir ülkeyiz ve aldığımız borçlar, geleceğimizi ipotek etti. Milli sanayimizi, milli savunmamızı istediğimiz oranda gerçekleştiremedik.. Bu alanda az bir şey yapınca da başımıza vurmaya başlıyor borç verenlerimiz.. ABD bir yandan, Avrupa’sı, Rusya’sı bir yandan baskı yapıyor ve yaptırım uyguluyor..
Her sene milli gelirimizin %60’ı ile bu borçları ödemeye çalışıyoruz ve nüfusumuzun büyük bir bölümü de aşırı tüketime alışmış… Ülkemizde asgari ücretli çalışan bile “mevcut siyasetçilerimiz” gibi yaşamak ve harcamak istiyor!..
Bir yıl boyunca çalışıp gelir kaydettiğimiz para 760 milyar dolar ve bu para gayri safi, yani net gelir değil.. Maliyetleri çıkardığımızda bu paranın en iyimser tahminle sadece %30’u bize kalıyor.. Yani 228 milyar doları… İhtiyacımız olan petrol, doğalgaz, sanayi ürünü gibi kaynakları bulabilmek için lazım olan para ise 1.190 milyar dolar.. Aradaki 430 milyar dolarlık farkı yabancı ülkelerden borçlanarak kapatıyoruz..Hem de her sene.. Bu borç yükünün 250 milyar dolarını özel sektör, 180 milyar dolarını ise kamu kurumları gerçekleştiriyor..
83 milyon kişi olarak gelirlerimiz giderlerimizi karşılamıyor.. “cari açık” dedikleri de bu zaten.. Yurtdışından temin edilen ve gereksiz yere satın alınan her ürün ve hizmet, bu açığı daha da büyütüyor.. Topluma empoze edilen “tüketim çılgınlığı” bu açığın kapanmasını tamamen engelliyor..
Özel sektör kendi yaptığı borçları kazandığı meblağlardan bir şekilde ödüyor ancak kamu kurumlarının aldığı borçların ödenmesi sadece devletin topladığı vergilerle yapılıyor.. Vergi gelirlerinin yüzde 15’i doğrudan bu borçların faiz ödemesine ayrılıyor ama burada başka bir sorun var ki o da “bütçe açığı..”
Yıllar itibariyle devletin gelir/giderleri karşılaştırıldığında her yıl ortalama %15/20 gibi oranlarda bir bütçe açığımız oluyor.. Yani kamu bütçesindeki giderlerimiz sürekli büyürken, gelirlerimiz sürekli azalıyor..
Her yıl vergi toplama sürecinde meydana gelen yaklaşık yüzde 20’lik bütçe açığının yanında zar/zor toplanan vergilerin kamu harcamasına dönüştürülmesi sırasında %15’lik ortalama bir kayıp daha gerçekleşiyor.. Kamu harcamalarındaki kayıpların sorumlusu, tek kelimeyle “liyakatsiz” bürokratlardır.. Kamu yönetiminde “liyakat” ilkesini hakim kılmadığımız sürece bu açıklar ve kayıplar devam edecek..
Hesap/kitap bilmeyen, kendine, eşine ve dostuna kamu kaynaklarını peşkeş çeken, vicdan yoksunu bürokratları çeşmenin başından almadan bu milletin iki yakası asla bir araya gelmeyecek.. Memlekette namusuyla iş yapacak, kamu zararına yol açmayacak, devlet malına el uzatmayacak, her vatandaşa eşit ve tarafsız davranacak nitelikte yetişmiş, becerikli, yetenekli birçok insanımız var.. “Tüyü bitmemiş yetimin hakkını” korumak için, liyakat ve sorumluluk kamuda “asla vazgeçilemez” ilke olmalı.. Olmaması halinde siyasetçilerin de sokağa çıkacak yüzü kalmayacak bu gidişle..