Doğrusunu isterseniz, gerçek anlamda “dostum” diyebileceğim kişilerin sayıları oldukça azdır. Bir elin parmak sayısını aşmaz. Lâkin manevi anlamda çok sayıda gerçek dostlarım vardır. Bu dostlarım bana hep doğruyu, iyiyi, gerçeği anlatırlar, onların dediklerine uygun hareket edersem, insan gibi İNSAN olacağıma inancım tamdır.
Böyle bir yazı yazmak gereğini nereden duydum. Gerçek dostlarım kimlerdir” sorusunun yanıtını vereyim. Kütüphane Haftası içindeyken vakit geçirmek için bir AVM’de geziyordum. Bir kitap reyonu gördüm ve önünde durum. Kitaplara göz atarken, Hazret-i Mevlâna ile ilgili bir kitap gözüme ilişti. Bu büyük Mutasavvıfa ait kitap, bana sanki çok eski dostlarımı anımsatmış gibi oldu. Hazret-i Mevlâ’nın Belh’ten, safha-safha Konya’ya gelişini, Şems-i Tebrizi Hazretleriyle tanışmasını, Şeyh Selahaddin’i, Mesnevi’nin kâtibi Hüsamettin Çelebi’yi ve daha kimleri, kimleri anımsatmadı ki! Kitabı görünce, okuduğum kadarıyla, Hazret-i Mevlâna’nın tasavvuf dolu hayatı adeta bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti. Evet, gerçek anlamda pek dostlarım yok amma, kitaplardan dost edindiğim, büyük bellediğim, yol gösterici kabul ettiğim o kadar çok dostlarım var ki!
Bu hocalarımdan biri de aşk çağlayanı Yunus Emre’dir. Yunus Emre’nin şiirlerinin çoğunu ezbere bildiğimi söylersem mübalağa etmiş sayılmam. Yaşayan dostlardan hiç kimseden almadığım öğütleri bu büyük mutasavvıftan aldım. Şiirlerini okuyarak, ezberleyerek haliyle hem hal oldum.
Bir yerde Fuzuli’nin adı geçince aklıma ilk gelen Mesnevisi (Leyla vü Mecnun)un kahramanları Kays (Mecnun) ile Leylâ olur. Mecnun’un, tuzağa düşen ahuyu (yavru ceylanı) kurtarmak için avcıya yakarışını anımsarım. Mecnun’la, adeta Mecnun olurum!
(Temel) adını duyunca, aklımdan bir sürü Temel fıkraları geçer, Temel’in yanında dostu (Dursun) gibi dururum.
(Mehmet Akif) denildiği zaman, ilk aklıma gelen Çanakkale’de şehit düşen yiğitlerdir. Seyit Onbaşı’nın güllesi olmak isterim. Ya da, hasta yatağındaki Seyfi Baba’yı ziyaret etmesi gibi, koca Mehmet Akif’in beni ziyaret etmesini hayâl ederim.
Bazen de Moliere aklım takılır. (Kibarlık Budalası) biri olur, çıkarım!
Victor Hugo’yu anımsadığım zaman, Jan Valjan’la dostluk kurarım.
Zaman-zaman kendimi yedi uyurların köpeği Kıtmir’in yerine koyarım.
Yaşar Kemal’in (İnce Memed)ini, Abdi Ağa’nın zulümlerini, İnce Memed’in Hatçe’sini görür gibi olurum.
Köroğlu gibi, Bolu beyi tiplerine isyan ederim. Karacaoğlan’la birlikte seyahate çıkar Niğde’yi, Boru, Tokat’ı, Engür’ü, Adana’yı, Diyarbakır’ı, Mardin’i ve diğer nice illeri gezerim. Karadonlu Beytullah’ı tavafa giderim.
Bu ve benzeri daha niceleri! Kitap dostları, gerçekten güzeldirler. Hiçbir zaman ihanet etmezler!
ANEKDOT
İki dost, birlikte bir yoldan geçiyorlardı. Yolun kenarında koyun koyuna yatmış birkaç köpek gördüler. İçlerinden biri diğerine:
-Bak, bu köpeklere ne güzel dostlukları var. Koyun, koyuna yatmışlar dedi.
Bunun üzerine, diğeri cevap vererek:
-Sana, bu köpeklerin dostluklarının nereye kadar olduğunu göstereyim! diyerek, eve götürmek için almış olduğu elindeki et paketini aralarına attı. Koyun koyuna köpekler birden bire önce önlerine atılan ete, sonra birbirlerine saldırmağa başladılar.
Bu canlı örneği veren kişi sözlerine şöyle devam etti:
-Biz, çoğu insanlar da bu köpekler gibiyiz. En çok dostumuz zannettiğimiz kimselerle, aramıza bir dünya menfaati girdiği zaman, işte, birbirimize bu köpekler gibi saldırırız!
Sözün özü: Gerçek dost sahibi olmak, gerçek bir dost bulmak oldukça zordur, hele günümüzde…