Eski zamanlarda kül önemli bir unsurmuş. Çamaşır, fayans temizliğinde hatta cilt bakımı işinde bile kullanılırmış. Ancak, “Komşu komşunun külüne muhtaçtır” deyiminin çıkış sebebi bir anekdotla anlatılır. Anekdot şu:
Çok eski yıllarda, iki kapı komşusu basit bir sebepten dolayı birbirleriyle uzun süren bir küskünlük içindeymişler. Bir gün bir durum olmuş, komşulardan birinin çocuğunun ayağının tabanı yaralanmış oluk gibi kan akmaya başlamış. O zamanlar, öyle kan kesici ilaçlar falan yokmuş. Kanamayı durdurmak için, kanayan yere temiz kül basılarak sarılırmış. Mevsim yaz olduğu için, çocukları yaralı evde kül de yokmuş. Çocuklarının akan kanını durdurmak için çarnaçar, küstün oldukları komşunun kapısını çalmışlar ve külleri olup olmadığın sormuşlar. Komşuları da, seve-seve kül vermek yanında, kendileri de geçmiş olsun dileğinde bulunmak için evlerine gitmişler. Böylece, aradaki küskünlük de ortadan kalkmış!
İşte (komşu, komşunun külüne muhtaçtır) özdeyişi de buradan geliyormuş!
İşin gerçeği şu ki, maalesef komşuluk ilişkileri giderek zayıflamakta, hatta, bitişik dairedekilerin adlarını bile bilemeyecek duruma gelmiş bulunmaktayız.
Oysa Peygamber Efendimiz HAZRET-İ MUHAMMED’İN (O’na, al ve ashabına salat ve selam olsun) bu hadisi şerifleri komşuluk hukuku konusunu da ne kadar yol gösterici. İşte o hadis-i şerif “Cebrâil bana komşuya iyilik etmeyi tavsiye edip durdu.Neredeyse komşuyu komşuya mirasçı kılacak sandım.”
17 Kasım’ın “Dünya Komşular Günü” olduğunu bu vesile ile anımsatalım!
YORUMLAR