Kurtuluş savaşlarından sonra Türkiye Cumhuriyeti Mustafa Kemal ATATÜRK’ün (Yurtta sulh, cihanda sulh) ilkesine bağlı kalarak savaşlara girmedi. İkinci Dünya Savaşında, Türkiye’yi yanına çekmek isteyen Almanya, o yıllarda Cumhurbaşkanı olan İsmet İnönü’nün feraseti ve üstün dehası sayesinde savaşa girmedi. 2. Dünya Savaşı yıllarında haliyle kıtlıklar yaşandı. Devlet, (ne olur, ne olmaz) kaygısıyla buğday stoklayınca, özellikle ekmek kıtlığı oldu. Kıtlık yıllarıyla ilgili rahmetli ninemden çok ibret verici olaylar yaşandığını öğrenmiştim.
Savaş bittikten sonra, İsmet İnönü Merhum, savaş yıllarında yaşanan kıtlık sebebiyle kendisini tenkit edenlere şu meşhur cevabı vermişti:
-Evet, belki çocuklar zaman-zaman yataklarına aç ve ekmeksiz girdiler ama onları yetim ve öksüz bırakmadım!
Türkiye Cumhuriyetinin, ilk girdiği savaş 25 Haziran 1950 günü başlayan KORE SAVAŞLARIDIR. Türkiye bu savaşa 26 Kasım 1950’de katıldı.1950’li yıllarda 7-8 yaşlarında bir çocuktum. Ancak, Kore Savaşıyla ilgili konuşulanları, Kore’ye asker olarak sevk edilen Siirtli gençlerin adlarını, ailelerini duyuyordum. Türkiye, Kore Savaşına neden girmişti. Girmesi gerekir miydi, gerekmez miydi. Hâlâ tartışılan bir konudur.
1950’de başlayan savaş 3 yıl sürmüştü. Bu savaşın başından itibaren stratejik noktalarda görev alan Türk Tugayı kendisine verilen görevleri en iyi şekilde yerine getirmişti. Genelkurmay Başkanlığınca Kore savaşlarıyla ilgili bilahare yapılan açıklamalarda 37 subay, 26 astsubay, 658 er olmak üzere toplam 721 şehit, 2147 yaralı, 346 hasta, 234 esir ve 175 kayıp verildiği belirtilmişti. Bu şehitlerden 4’ü Siirtliydi. ALİ BELKIS, ÖMER KIYAS, MURAT TAŞ ve MEHMET KOÇ adlı bu yiğitler, vatanlarından binlerce kilometre uzakta şehit olmuşlardı.
462 Türk şehidi Güney Kore’de Seul-Pusan Kasabası yakınlarındaki Tanggok mezarlığı içerisinde bulunan Pusan Şehitliği’nde bulunmaktadır.
O yıllarda iki isim vardı ki, adları dillerden düşmüyordu. Bunlar Kore’deki Tugayımızın Komutanı Tuğgeneral Tahsin Yazıcı ve Komutan Yardımcısı Celal Dora’ydı.
Yine çocukluk yıllarımda Kore’de iki ayağını kaybetmiş ve tekerlekli sandalyeye mahkûm olmuş Abdullah adındaki bir babayiğidi tanımak fırsatını bulmuştum. İki ayağını da dizinin altından kaybetmiş bu Şırnaklı yiğit sık-sık Gazetemizin Kurucusu rahmetli Dayım Mehmet Emin Kılıççıoğlu’nun kütüphanesine gelir sohbet eder, bu arada Kore hatıralarını anlatırdı. Ayaklarını, Kunuri Savaşında kaybetmişti.
Kore Gazilerinden tanıdığım bir Hemşerimiz daha vardı. Adı Abdullah Arık olan bu kahraman aslen Mardinliydi ama uzun yıllar Şehrimizde ikamet etti. İşi marangozluk ve mobilyacılıktı. Savaşlarda bomba seslerinden kulakları sağır olmuştu. İşyeri, evimizin yanında, bugün Özgen Caddesi olarak bilinen yolun üzerindeydi. Onunla konuşurken çok bağırarak sesimizi duyurmak zorunda kalırdık.
Kore Gazilerinden tanıdığım bir Kahraman da, Lise yıllarında Milli Savunma Derslerimize hariçten giren KEMAL SALDIRANER adındaki subaydı. O da Kunuri savaşına katılmış kahraman gazilerdendi. Savaşırken yaralanmıştı. Ancak yarası ölümcül olmamıştı. Sık-sık Kore hatıralarını ve özellikle KUNURİ SAVAŞINI anlatırdı. Gür bir sesi ve hitabeti vardı. Diğer öğretmenler, normal şekilde derse girerlerken, sınıf mümessiline talimat vermiş, dersinin olduğu saatte içeriye girecekken, (DİKKAT) komutu vermesini istemişti. Sınıf mümessili arkadaş da Milli Savunma Derslerinde kapının önünde bekler, Hoca sınıfa adım atacakken (DİKKAT) komutu çeker, bütün sınıf ayağa kalkarak esas duruşa geçerdik.
Milli Savunma dersini dört gözle beklerdik. Çünkü Kemal Saldıraner Hocamız savaş hatıralarını anlatmak yanında, nükteli ve esprili konuşmalarıyla bütün öğrencilerin sevgisini kazanmıştı. Ders notu olarak bütün sınıfa da hep 10 üzerinden (on) verirdi. (Türk olmanız, bu dersten ON almanız için yeterli bir sebeptir. Çünkü biz asker doğar, asker yaşar ve asker olarak ölürüz) derdi.
Yine o yıllarda Siirtli halk ozanlarının KORE SAVAŞI için yaktıkları Siirtçe türküler dillerde dolaşıyordu. O türkülerden aklımda kalan bir beyiti şöyleydi:
UYE IMMİ YE IMMİ, RIHNAL ASKAR U CİNE
VEDDEVNE KORE HARBİ IFTAĞARU FİNE
Bu beyitin Türkçe tercümesi şöyledir:
OY ANAM, OY ANAM ASKERE GİTTİK GELDİK
KORE HARBİNE GÖTÜRDÜLER, BİZİMLE ÖĞÜNDÜLER
Evet, 1950 yılında Birleşmiş Milletlerin çağrısına uyarak KORE’YE ASKER GÖNDERDİK. Kore’de ilk 3 yılımız savaşlarla geçti. Orada büyük kahramanlıklar gösterdik. Çin Ordusunun çemberini süngüyle ve (ALLAH-ALLAH) nidalarıyla yararak büyük destanlar yazdık.
Kore’de savaşmasaydık, büyük bir ihtimalle kendi ülkemizde Rusya ile savaşmak zorunda kalacaktık. Çünkü o yıllarda Sovyetler Birliği Kars’ı, Ardahan’ı ve diğer bazı doğu illerimizi istediğini dillendirmeye başlamıştı. NATO’YA GİREREK, o yıllar için büyük bir tehlike olan Sovyetler Birliği taarruzlarından sınırımızı emniyete almış olduk.
Kore Savaşı 27 Temmuz 1953’te Sovyetlerin Amerika’nın yapmış olduğu önerileri kabul etmeleri ile son buldu. Ancak Türk Tugayı savaşın sona ermesinden itibaren Kore’de kalmaya devam etti. 1960 yılında bir bölüğe indirildi ve 1965 yılında ise sembolik anlamda bir manga bırakıldı. O da daha sonra yurda döndü.
1950 yılının 26 Kasım tarihinde Türkiye’den 8 bin kilometre uzaktaki Kore’ye giderek savaşan, destanlar yazarak şehit düşen veya gazi olan kahramanlarımızı rahmet ve minnetle anıyoruz.
TAŞLAMA
KAYYUM ATAMALARI
DEVAM EDECEK BELLİ
TUNCELİ VE OVACIK
SIRADA KİM VAR ŞİMDİ
KELİMENİN DOĞRUSU
(KAYYIM) MIDIR (KAYYUM) MU
DOĞRUSU NEDİR BUNUN
DESİN TÜRK DİL KURUMU
İSTER KAYYUM, İSTERSE
KAYYIM OLSUN YAZIMI
YANLIŞ UYGULAMADIR
BÖYLE BİLELİM BUNU
MİLLETİN İRADESİNE
TERS DÜŞEN HER İŞ YANLIŞ
KAYYUM ATAYACAKSAN
BARİ MECLİSE DANIŞ