Türkiye’mizin en önemli sorunlarından biri de yüzde 15 dolaylarına ulaşan işsizliktir. İşsizlikte gençlerin oranı ise yüzde28’ler düzeyinde telaffuz edilmektedir. Elbette, işsizliğin bu boyutlara ulaşmasında önemli etkenler vardır. Bunlar arasında, sanayi alanına yapılan yatırımların eksikliğini sayabiliriz. Tabii, etkenlerinden ön önemlilerinden birinin de köylerin giderek boşalmalarıdır. Köylüler, çeşitli etkenlerle köylerini boşaltırken haliyle işsizliğin tavan yapmasında önemli rol oynamışlardır. Köylü, köyünü terk ederken, hem üretimin azalması, hem de işsizliğin artması sonucunun doğması gayet doğaldır.
Örnek olması açısından İlimizde yaşanan bir anekdotu anımsatalım. Olağanüstü hâl yıllarında, Olağanüstü Hâl bölge Valileri sık-sık bölgeye bağlı illeri gezer, halkın sorunlarını bizzat halktan dinlemeye çalışırlardı. İlk Olağanüstü Hâl Bölge Valisi, aynı zamanda Diyarbakır Valisi olan Hayri Kozakçıoğlu’ydu. En uzun süreyle de bu görevi O yürüttü.
İşte, bu Olağanüstü Hâl Bölge Valilerinden biri, bir gün Siirt’e gelmiş. Vatandaşların yoğun olduğu Tillo Caddesi üzerinde, iş hanının bulunduğu alanın karşısındaki çayhanelerden birine girmiş. Hemşerilerimizin hallerini, hatırlarını sormuş. Tabii, “fırsat bu fırsat” diyerek hemşerilerimiz de sıkıntılarını anlatmağa başlamışlar.
İçlerinden biri, terör olayları sebebiyle arazilerini, tarlalarını, bağlarını, bahçelerini bırakarak, köyünü terk ettiğini ve Şehre yerleştiğini söylemiş. Çocuklarıyla birlikte, işsiz, güçsüz ve ekmeğe muhtaç duruma düştüğüne yana, yakıla anlatmış, kendisi ve çocukları için iş istemiş.
Olağanüstü Hâl Bölge Valisi:
-Kaç çocuğun var? diye sormuş, köylü vatandaştan:
-On çocuğum var! cevabını alınca:
-E be kardeşim, hiç on çocuk yapılır mı? Yapanın hali işte böyle olur! Nüfus plânlaması denilen bir şey var! diyecek olmuş.
Köylü cevap vermiş:
-Vali Paşa Hazretleri, vallahi, köyde 10 çocuk yetmiyordu. Çocuklardan biri bağı bellerdi, diğeri bahçeye ektiğimiz sebzeleri sulardı. Biri, tarlayı sürerdi. Bir diğeri hayvanların sütünü sağar, yoğurt yapardı, biri sağılan sütü, yapılan yoğurdu şehre getirir satardı. Biri dağa gider, odun getirirdi. Biri Botan çayına gider, balık tutardı. Biri hayvanları sıvamaya götürürdü. Emin ol Vali Paşa Hazretleri şimdi cebimde bir paket sigara alacak param yok. Ama, terör yokken, ben köyde 10 çocuğumla ve aileleriyle birlikte yaşarken, Köyümüze gelseydin, senin şerefine 2-3 koyun, kuzu keser beraberinde gelenlerle birlikte size ziyafet çekerdim. Zaten, köy yerindeyken, misafirimiz hiç eksik olmazdı. Yoldan gelen geçenleri bile durdurur, ağırlardık. Köy yerinde çocuk güçtür, kuvvettir. Ne kadar çocuğun varsa, o kadar güçlüsün demektir!
Köylü vatandaşın verdiği bu cevap karşısında, Olağanüstü Hâl Bölge Valisinin cevabı şu olmuş:
-Ne diyelim! Allah, bu terör afetini milletimizin başına salanların belâsını versin. Köylü yurttaşlarımızın, yeniden köylerinde yaşayabilecekleri huzurlu günler bir an evvel geri gelsin!
Evet, işsizliğin tırmanmasında, elbette köylerin giderek boşalmalarının rolü büyüktür. Peki, köylüler neden topraklarını terk ediyorlar, bir de bunu sorgulayalım. Sebep, sadece terör olsa, işsizlik bölgemizin sorunu olurdu. Ama bütün Türkiye’de bu sorun yaşanıyorsa kusuru, hükümetin çiftçilere, hayvancılıkla uğraşanlara yeterince destek vermemesi yanında, köylere gerekli alt yapıları yapmamasından kaynaklıdır. Devlet kırsal kesimde çiftçilikle, hayvancılıkla uğraşanlara destek olsa, köylerin alt yapılarını güçlendirse yol yapsa, okul, sağlık ocağı ve benzeri tesisleri kursa, elbette köylerden şehre göç önemli derecede frenlenecek ve bu sayede işsizlik konusunda böylesine devasa rakamlara çıkılmayacaktı.
Evet, iddia ediyor ve diyoruz ki, işsizliği önlemenin bir yol da, kırsal kesimdeki vatandaşların, topraklarına sahip çıkmalarından geçer. Köylü, toprağına sahip çıksa, ekip-biçse, hayvan beslese hem işsizlik azalır, hem de bolluk ve bereket olur! Bunun için, köylüleri köylerinde tutmanın formülleri üzerinde durulmalı diyoruz.