Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Dicle Elektirik Reklam
Ahmet ARITÜRK
Ahmet ARITÜRK

(MERGO MIRİ HEYHOOO!)

Dünkü yazımda (EVLET VAYVE) deyimiyle ilgili bağlantı kurmuş ve çok çocuk sahibi olmanın, kişinin bakabileceği, eğitebileceği sayıya mütenasip olması gereğine vurgu yapmağa çalışmıştım.

Hani, bir Bektaşi fıkrası vardır. Çoğunuz duymuşsunuzdur ama ben yine de tekrarlayayım. Anekdot şu:

Bektaşi’nin biri, camiin önündeki çamur birikintisinden adam heykelcikleri yapıyor, güneşte kurusunlar diye de, ihata duvarına diziyormuş. Bu durumu gören Camiin imamı, dalga geçerek söylenmiş:

-Hayrola Hazret, ne yapıyorsun. Ne olacak bu heykelcikler!

Bektaşi cevap vermiş:

-Ne olacak, aç-çıplak bırakacak olduktan sonra yap-yap, sal!!!

Bu bakımdan ailelerin bakabilecekleri, her şeyden önemlisi, eğitebilecekleri kadar çocuk sahibi olmaları aslında en gerçekçi olanıdır.

Dünkü yazımı okuyan bir Siirtli hemşerim, (EVLET VAYVE) deyimine getirdiğim yorumu beğenmiş olacak ki, bir başka deyimin anlamını sorarak:

-Peki, yıllarca önce Şehrimizde  düğünlerde söylenen (MERGO MIRİ HEYHOOO) deyiminin de açıklamasını biliyor musun?

İtiraf edeyim ki, unutulmuş olan, ancak çok eski yıllarda düğünlerde benim de anımsadığım bu deyimin açıklamasını bilmiyordum. Arkadaşıma:

-Ben bilmiyorum, sen biliyorsan anlat ki yazalım. Bir Siirt deyimi daha kayda geçmiş olsun dedim, arkadaşım deyimle ilgili duyumlarını şöyle anlattı:

-Çok çok eski yıllarda, Siirt’te zorba bir derebeyi varmış. Evlenecek kızlar önce onun yatağından geçer, sonra kocası olacak damada devredilirmiş. Zorba derebeyinin bu durumuna herkes içerliyormuş ama kimseler bir şey yapmaya cesaret edemiyormuş.

Yine bir düğün öncesi, gelin adayı derebeyinin konağına gönderilecekmiş. Ancak, damat adayı gelin kılığına girerek, yüzü örtülü bir şekilde derebeyinin odasına girmiş. Derebeyi, elbiselerini soyunmuş, sözde geline de soyunması emrini vermiş. Gelin kılığına girmiş olan damat adayı genç delikanlı, sakladığı hançerini çektiği gibi adı (MERGO) olan derebeyine defalarca saplamış ve kaçmış.

Ondan sonra da yapılan düğünlerde (MERGO MIRİ HEYHOOO) (MERGO ÖLDÜ HEYHOOO) diyerek sevinç nidaları atmak adet haline gelmiş…

Evet, Siirt’çe deyimler çok ve her birinin bir hikâyesi var. Keşke, derleyip toplayan ve anlamalarını anlatan biri çıksa da, bu deyimleri artık kullanmıyor olsak bile, kültürümüzün bir parçası olarak sürdürebilsek…

“İŞTE, SÖYLEDİĞİM BUYDU!”

Sofu Abdurrahman adlı bir hemşerimiz 1. Cihan Savaşına katılmış ve Rus’lara esir düşmüştü. Tam 7 yıl süreyle esir kaldıktan sonra, Müslüman bir Rus askerinin yardımıyla esir kampından kaçmağa muvaffak olan Sofu Abdurrahman, sınırımıza girdikten sonra, yaya olarak Siirt’in yollarına düşmüş. Bu arada, yol güzergâhındaki bütün köylülerden yardım görmüş. Kendisine yiyecek, içecek verilmiş. Bazı köylerde istirahat etmiş, kendisini misafir edenlere, Rusya’daki esaret yıllarına ait hatıralarını nakletmiş. Derken, Şehrimizin bugün Küçük Sanayi Sitesinin bulunduğu yere kadar ulaşmış. Artık, Siirt’e bir konaklık mesafe bile kalmamış.

O zamanlar, bomboş olan arazide bir tepenin başındaki ağacın gölgesinde uzanarak bir süre dinlendikten sonra, Şehre girecekmiş. Öyle de yapmış ve ağacın altına uzanmış. Bu sırada, Sofu Abdurrahman’ın yanına birkaç köylü gelmiş. Bakmışlar ki silâhı, dürbünü ve teçhizatları var. Önce, selâm verip yanına dost gibi oturmuşlar. Sonra, Onu bir şekilde gafil avlayıp, yakalamışlar, elbiselerini, fotinini dahi alıp, don paça ağaca bağlayıp uzaklaşmışlar.

Bereket, kısa bir süre sonra oradan geçen bir kafile Sofu Abdurrahman’ı görmüş ve çözerek Siirt’e gelmesine yardımcı olmuşlar.

İşte, bu Sofu Abdurrahman, Rusya’daki esaret hayatını anlatırken elektrikten bahisle:

-Gece olunca bir düğmeye basıyorduk, her taraf gün gibi aydınlık oluyordu!  diyormuş.

Elektriğin ne olduğunu bilmeyen ve Sofu Abdurrahman’ın söylediğine inanmayan çevresi bu yüzden O’na (YALANCI) diye isim çıkarmışlar. Bunu fark eden Sofu Abdurrahman da, artık Rusya’daki esaret yıllarını anlatmaktan ve anmaktan tamamen vazgeçmiş, adeta çevresine küsmüş.

Yıllar geçip de, elektrik Siirt’e gelince ve bir düğmeye basılıp, gerçekten gece karanlığı aydınlanınca buna en çok sevinen Sofu Abdurrahman olmuş. Hemen dam başına çıkarak, gayet gür olan sesiyle, seslenmiş:

-Hey adımı “YALANCI”YA çıkaran nâmusuzlar. İşte size anlattığım ve “bir düğmeye basılınca her taraf gündüz gibi aydınlık oluyordu” dediğim buydu!

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER