Bu talep, binlerce gencin ve ailelerinin talebidir. Evet, Devlet kurum ve kuruluşlarına yapılan işçi, memur ve sair personel alımlarında, yasalara göre sınavı gerektiren atamalarda, kanun hükmünde bir kararnameyle MÜLAKAT sınavların kaldırılması istenmektedir.
Gençler, kazanmayacaklarını bile-bile girdikleri sınavların stresinden kurtulmak istiyorlar. Biliyorlar ki, yapılan mülakat sınavları sözde sınavlardır. Münferit atamalar için, zaten şahsa özel adrese teslim nitelenecek sınav şartları hazırlanmaktadır. Hele, bulundukları illerden başka illere sınavlara gidecekler için sınavlar iki yönlü bir cezalandırma gibidir. Yol parası, otel parası, yemek içmek parası derken, zaten yamalı bohçaya dönmüş aile bütçelerine yeni yamalar ilave edilmektedir.
Kısa adı KPSS olan (Kamu Personeli Seçme Sınavı) bilindiği gibi ÖSYM tarafından düzenlenen bir sınavdır. Başbakan Merhum Bülent Ecevit döneminde başlatılmıştı. Sınavın amacı, devlet kadrolarına yapılacak atamalara gerçekten ehil olanların alınmalarının sağlanması, torpile geçit verilmemesiydi. Ancak, her güzel iş gibi, bu güzel sistem de sulandırıldı. KPSS’ye girenler için ek olarak bir de MÜLAKAT SİSTEMİ ihdas edildi. Mülakat sistemi demek, açık bir tanımla KPSS’de yüksek puan alan torpilsizlerin, kimsesizlerin elenmesi, yerlerine düşük puan alan yeteneksiz ve ehliyetsiz torpillilerin alınmasıdır.
Bu gerçeğin bilinmesine karşılık gençlerimiz yine de büyük umutlarla ve (ne olur, ne olmaz, insaflı idareciler olur da, hakkımızı yemez) düşüncesiyle KPSS’ye katılmaktadırlar. Sık-sık KPSS’de yüksek puan alan gençlerin mülakatla nasıl elendikleri, düşük puan alan torpillilerin nasıl kadrolara atandıkları haberleriyle karşılaşırız. Mülakat sisteminde sorulan soruların da genelde:
-Adın, soyadın, dayın var mı yok mu? şeklinde olduğu, dayısı olanlara:
-Dayına selam söyle!
Mesajlarının iletildiği bilinen ve yaşanan gerçeklerdendir. Evet, her KPSS’ye gençler büyük bir umutla katılmaktadırlar. Ancak, bilinen bir gerçek var. Torpilsiz olanlar (AĞIZLARINDA KUŞ TUTSALAR BİLE) faydası yok.
Bizim ilgililere ve yetkililere bir önerimiz var. Ya KPSS’yi, ya da MÜLAKATI kaldırın. Bu ikisi bir arada olmaz, olunca da işler torpilsiz yürümez, işler ehline verilmez…
Evet, KPSS’nin (Kamu Personeli Seçme Sınavı) artık bir kıymet-i harbiyesi kalmamıştır. Bir bakıyorsunuz KPSS’de 90 puan alan biri mülakatta elenmiş 60 puan alanın ataması yapılmış. AKP’nin yandaşlarını devlet memuru yapmak için uyguladığı taktikler, TBMM Genel Kuruluna sürekli taşınmakta ama parmak hesabı çoğunluğu elinde bulunduran AKP’nin bu gibi önergeleri savuşturması gayet kolay olmaktadır. Ne var ki, sorun sadece mecliste bitmiyor. Kamuoyunun da hassasiyetlerini nazara almak zorunluluğu var. İddialar odur ki, AKP iktidarı son 18 yıl içinde değişik yöntem ve metotlarla 500 bine yakın yandaşının çocuklarını devlet kadrolarına yerleştirmiştir. Ancak, konu bu kadar dillenerek, Meclise taşınınca yeni tedbirler alınması zorunlu hale gelmiş bulunmakta.
Kamu kurumlarında görev alacak personel adaylarına uygulanan bu sınava girmeden 500 bin AKP’linin devlet kadrolarına yerleştirildikleri ortaya çıkınca, ayak bağı olmaya başlayan sistemin kaldırılması gündeme gelmiş.
Son zamanlarda, KPSS’nin güvensiz bir sistem olduğu, soruların çalınarak birilerine servis edildiği yolunda, özellikle HAVUZ MEDYASINDA yapılan haberlerin de, buna yönelik bir ön hazırlık aşaması olduğu iddia edilmekte.
KPSS’nin güvenirliğinin tartışılarak, bu sistemin kaldırılması konusunda kamuoyu oluşturulması amaçlanıyor. Oysa kaldırılması gereken KPSS değil, bu sınavın ikinci aşaması olarak yapılan sözlü sınavlardır. Çünkü asıl oyunlar sözlü sınavlarda gerçekleşmektedir. KPSS’nin sorularının çalındığı, birilerine servis edildiği iddia ediliyorsa, bu sebeple sistemin kaldırılması değil, çalınmasının önlenmesi konusunda gerekli tedbirlerin alınması gerekir.
KPSS, zeki gençlerin kendilerini göstermelerine müsait bir sistemdir. İşin ehline verilmesi açısından önemli bir yöntemdir. KPSS’yi kaldırırsanız, yerine hangi sistemi getireceksiniz!
Geçenlerde, bir Rektör üniversiteye alınacak bir eleman için sadece hanımının girebileceği şartları içeren bir şartname hazırlanmıştı. Bu tip adrese teslim sınavlar ne ilktir, ne de sondur. Binlerce benzeri vardır.
İşsiz gençler, işsiz olmaktan çok, kamu kurum ve kurulmuşlarında yaşanan bu haksızlıklara isyan etmektedirler. Girdikleri sınavların adil bir şekilde gerçekleştiğini bilseler, (ne yapalım, bizim bilgimiz yeterli değilmiş) diyerek sineye çekecekler. Ancak, yazılı sınavlarda yüksek puan almış olmalarına karşılık, kendilerinden çok daha düşük puan almış olan torpillilerin mülakat sistemiyle işe alınmalarına tepkilidirler.
Sınavzede gençler diyorlar ki, ya sınavlar tümden kaldırılsın, ya da sınava giriş şartları arasına bakanlardan, danışmanlardan, milletvekillerinden, belediye başkanlarından, iktidar partisi il, ilçe başkanlarından ve diğer muteber zatlardan referans alınması şartı koşulsun!
Devlet kurum ve kuruluşlarına memur, işçi alımı sınavlarının göstermelik olduğu artık (ÇUVALDIZIN ÇUVALA SIĞMAYACAĞI) bir durum almıştır. Bunun yanında, sınav gerektiren terfilerin de kanun hükmünde kararnamelerle gerçekleştirilmesi, böylece, kimselerin boş hayallere kapılmasına, strese ve hayal kırıklığı yaşanmasına yol açılmaması temenni edilmektedir.
Yine sosyal medyaya düşen bir haberde bir Belediyede aynı soyadını taşıyan 30 kişinin müdür olarak görev yaptıkları iddialarına yer verilmekteydi. Bütün bu durumlar aleniyet kazanmışken, sözde sınavlar açarak, gençleri ve ailelerini strese, ekstra masraflara sokmanın bir âlemi var mı! Açık ve harbi bir şekilde, kanun kuvvetinde kararname çıkarılsın, atamalar, sınavlarla değil, kanun kuvvetinde kararnamelerle gerçekleştirilsin. Ya da sınav şartları arasına iktidar partisi yetkililerinden referans getirilmesi şartı eklensin. Gençleri işsiz bırakmasına bırakıyorsunuz ya! Bari strese ve ekstra masrafa sokmayınız. İşsiz vatandaşlarımıza bu iyiliği yapınız. İşsiz oldukları halde, iş bulmaktan umutlarını kesenlerin sayıları neden milyonlarla ifade edilecek düzeydedir, diyorsunuz! Çünkü bu çarpık sistem var oldukça, ağızlarında kuş tutsalar dahi işe alınamayacaklarını bilmektedirler de onun için!!!
BÖLGEMİZ HALKI, NEDEN CAHİL BIRAKILDI!
İşin gerçeği şu ki, Türkiye geneline göre Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinin insanları, tahsil itibarıyla diğer bölgelerden geri durumdalar. Elbette, bunun bir çok sebepleri vardır. Ancak, önemli sebeplerinden biri de, bölgedeki feodal sistemdir. Bir yandan aşiret liderleri, diğer taraftan işleri din istismarı olan sözde ŞEYH EFENDİLER, bölge halkının geri kalmasında önemli rol oynadılar. Çünkü, okumuş aydın kişiler onların varlıklarını sarsabilirdi. Bunun için, bölgenin gençlerinin okumalarına engeller koydular.
İşte, bu durumu anlatan çarpıcı bir anekdot:
Hacı Ali, ilkokul üçten terk bir hemşerimiz. Kendisine bir gün:
-Neden hiç olmazsa ilkokulu bitirmedin? diye sorduğumda, bana aynen şunları anlatmıştı:
-İlkokul üçüncü sınıfa gittiğim yıl, bir gün okuldan çıkmış, eve gidiyordum. Baktım, köyün meydanı hayli kalabalık. Çocukluk merakıyla, ben de kalabalığa doğru koştum. Köyün meydanında at üzerinde cübbeli, sarıklı, sakallı 40-50 yaşlarında bir adam durmuş. Köyün genç kızları, atının altından geçiyor, erkekler, saygı duruşunda gibi! Ağabeyim de oradaydı. Ağabeyimi görünce, ona yöneldim. Bana:
-“Koş, Şeyh Hazretlerinin elini öp!” dedi.
Ben de, diğer çocuklar gibi el öpme kuyruğuna girdim. Sıra bana gelince, Şeyh Efendinin elini öpecekken, elimdeki kitaplar yere düştü. Şeyh Efendi hiddetlenmişti:
-Kimin oğlusun? diye sorunca, benim cevap vermeme fırsat kalmadan, ağabeyim koşarak yanıma geldi.
-Şeyh Hazretleri, köleniz, benim kardeşimdir! dedi.
Şeyh, bu defa ağabeyime kızarak söylendi:
-Bak, elinde gâvurların kitapları var. Kardeşini okula mı gönderiyorsun? diye sordu.
Bunun üzerine Ağabeyim bana dönerek:
-Git, önlüğünü çıkar, bir daha da okula gitme sakın! dedi.
O zaman anlamıştım ki, köyümüz gelen bu sakallı, cüppeli, sarıklı zat köylülerin kerametlerini anlata, anlata bitiremedikleri Şeyh Hazretleriymiş!
Köyün kızları, erkek çocukları olsun diye atının altından geçiyorlarmış.
O günden sonra, okul yerine, çobanlık için meraya gitmeğe başladım. Doğrusu, ben de okuldan kurtulduğum için seviniyor, Şeyh Efendiye dua ediyordum.
Ama, benim okula gitmeme karşı çıkan ve kitaplarıma “gâvur kitapları” diyen şeyh hazretlerinin bütün çocukları okudular. Doktor oldular, mühendis oldular, hatta, milletvekili bile! Biz ise yine öyle ortada sipsivri kaldık! Eskiden, şeyhlerin huzurlarına dualarını almak için gidiyorduk, şimdi, bizleri bir kadroya yerleştirirler umuduyla!
TAŞLAMA
VERGİLERİ, ZAMLARI
İŞÇİ, MEMUR ÖDEYEN
VERGİ ALMAK NE MÜMKÜN
PATRONDAN VE ZENGİNDEN
İÇ VE DIŞ BORÇLARIMIZ
YARIM TRİLYON DOLAR
VERGİLER DE OLMAZSA
NASIL ÖRENSİN BUNLAR
KEMERLERİ SIKMAĞA
BAŞLAYINIZ ŞİMDİDEN
YENİ DELİKLER AÇMAK
ZORUNLUDUR GERÇEKTEN
EKONOMİ RAYINDA(!)
İNTİHARLARDAN BELLİ
NE OLACAK SÖYLEYİN
YOKSUL MİLLETİN HALİ