-Halid bin Velid zamanında Diyarbakır (Diyar-ı Bekir) fethedilirken, aynı dönemde İslam hakimiyetine giren Siirt, uzun dönem Arap Begleri tarafından yönetilip, şeyh ve alimler yurdu olarak, birbirinden kıymetli İslam alimleri yetiştiren bir belde sıfatı ile öncelikle ulema ve evliyalar şehri olarak tarihteki önemli yerleşim alanlarından biri olmuştur.
-Günümüze kadar Siirt ve civarındaki Tillo, Halenze, Fisken, Alenzok ve Snep çevresinde Arapça’nın yaygın bir yöre dili olması, bunu kuvvetle göstermektedir. Her ne kadar bir dönem yaşanan terör tehdidinin yanı sıra, civardan şehre yerleşen bir kesimin adeta mafyavari baskı ve yıldırmalarından ötürü ve bundan bağımsız biçimde çok eskiden beri Van, Gaziantep ve Mersin gibi bölge ticaret merkezleri ile İstanbul, Bursa ve İzmir gibi büyük şehirlere iş ve yatırım amaçlı yerleşen çok sayıda Siirt erbabının Siirt’i terk etmesine rağmen, halen eskisi kadar olmasa da çok sayıda eski Siirt yerlisi, Siirt merkez ile Tillo ve çevresinde iskan etmektedir.
-Yaklaşık; 650’li yıllardan 1120’li yıllara kadar, Müslüman Arapların yönettiği Siirt ile yakın çevresi, Selçukluların Anadolu’ya hakim olmaya başlaması ile yine Müslümanlığın sancaktarlığını yapan Oğuz Türklerinin yönettiği bir şehir olmuştur.
-Bu dönemde Siirt, Büyük Selçuklu Devletinin bir kolu durumundaki Artuklu Beyliğinin bir parçası durumundaki Hasankeyf merkezli Artuklular tarafından, Türkmen beylerinin eli ile yönetiliyordu.
-1129 yılında, Oğuz Türklerinden olan Artuklu’ların inşa ettiği cami-i kebir “Siirt Ulucamii”, Selçuklu mimarisinin en güzel örneklerinden biridir ve o günlerin başlangıcının bir hatırası olarak, tüm heybeti ile günümüze kadar ulaşmış Anadolu’daki en eski Türk İslam eserlerindendir.
-Yine, Batman yakınlarındaki dünyanın en geniş kemerli ve kontrol geçiş birimine sahip tarihi “Malabadi Köprüsü”, nadide bir mimari eser olarak halen dimdik ayakta bir vaziyette, bölgedeki Türk tarihine şahitlik etmektedir.
-Siirt ile ilgili şöyle uzunca bir tarihi girizgah yaptıktan sonra, lafı çok da uzatmadan, anlatmak istediğim asıl mevzuya gelmek istiyorum. Büyük padişah Yavuz Sultan Selim’den bu yana 3 kıtaya hükmeden büyük cihan İmparatorluğu Osmanlı’nın maiyetine giren Siirt Merkezi, Cumhuriyet kurulana kadar Osmanlı bünyesindeki bir derebeylik şeklinde, Selçukluların Anadolu’yu fethinden beri Arapça konuşan yerli halk tarafından, ağagil anlamına gelen Arapça deyiş şekli ile, beyt il eğe (beyt leğe şeklinde telafuz ediliyordu) adı verilen ve şehrin ana yerleşimi olan eski belediyenin hemen karşısında büyük bir konakta yaşayan Türk begler tarafından yönetiliyordu.
-Soyadı kanunundan sonra Kayra, Turhan ve Ertekin gibi soyadlarını alan bu ailelerin soyadlarından anlaşılacağı gibi, Türk kökenli oluşları adeta açık bir ima ile vurgulanmaktadır. Ayrıca yine aynı mahallede Türk geleneksel kelimelerinden Alp gibi soyadını alan aileler de muhtemelen bu kapsamsa değerlendirilebilir diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum.
– Selçukludan Osmanlı’nın son dönemine kadar Siirt merkezini Türkmen asıllı beylerin yönettiğine dair somut bir hikaye ile yazımı bağlamak istiyorum.
-Biz aslen Şirvan Kormas’lıyız. Kormas Beglerinden olan dedemin dedesi Melek, tarihi Kormas kalesini terkidiyar eyleyerek Siirt’e geldiğinde, bir süreliğine dönemin Siirt’in bir numaralı eşrafı ve idarecisi durumundaki Beyt il eğe, yani ağa gil onu ağırlıyor ve muhtemel ittifakla güç birliği olur gayesi ile ağanın kız kardeşi olan büyük nenemiz İsmihan ile evlenip Siirt yerleşiyor, Melek dedemiz.
-Burada dikkat çeken husus, büyük ninemizin adının “İsmihan” yani tam bir Türk ismi olması değil mi? Bu da Siirt tarihindeki kuvvetli Türk izlerinin ve Siirt’teki zengin kültürün, bir başka göstergesi olarak karşımıza çıkıyor.