Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Murat Akdemir’in Kaleminden: Mavi Vatanımıza Musallat Olan Saldırgan Yunanistan 

-Yaklaşık 780 bin km2’lik bir genişliğe tekabül eden karasal alana

-Yaklaşık 780 bin km2’lik bir genişliğe tekabül eden karasal alana sahip olan Türkiye, aynı zamanda 3 tarafını çevreleyen denizler boyunca 8333 km.’lik uzun kıyılara sahiptir.

-Türkiye’miz; Anadolu ve Trakya’yı çevreleyen, yaklaşık 420 bin km2’lik bir “Mavi Vatan” alanına ve bu deniz alanını kaplayan karasularına sahiptir.

-Trakya’nın Güneyi ile Anadolu yarımadamızın batısını kaplayan Ege Denizi, en uzun kıyımızın bulunduğu denizdir. Ancak bu Vatan alanının Ege Denizinde bulunan ciddi bir kısmı ve Antalya körfezimizin dibindeki deniz yetki alanımız haydutça bir tavır gösteren Yunanistan tarafından gasp edilmiş durumdadır.

-Yunanistan’ın Adalar Üzerinden Kıta Sahanlığı Çizme Girişiminin Hukuki Değerlendirmesi:

Ege Denizi’ndeki kıta sahanlığı meselesi, Türkiye ve Yunanistan arasında uzun yıllardır devam eden bir anlaşmazlıktır. Bu tartışmanın temelinde, Yunanistan’ın, Türkiye’nin yakın karasuları üzerinde bulunan adalarına dayalı olarak kıta sahanlığı sınırları belirleme girişimi yatmaktadır. Bu durum, uluslararası hukuk, özellikle 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS) ve deniz yetki alanlarına ilişkin teamül hukuk normları çerçevesinde ciddi hukuki tartışmalara neden olmaktadır.

1. Kıta Sahanlığı ve Hukuki Çerçeve

Kıta sahanlığı, kıyı devletlerinin, deniz tabanı ve altındaki doğal kaynaklardan ekonomik olarak yararlanma hakkını düzenleyen bir kavramdır. Uluslararası hukuk, kıta sahanlığını genellikle bir kıyı devletinin kara topraklarının doğal uzantısı olarak tanımlar. Bu bağlamda, bir devletin kıta sahanlığı sınırlarının belirlenmesinde kara ülkesine coğrafi yakınlık ve doğal uzantı gibi kriterler önemlidir.

BMDHS, ada statüsüne sahip kara parçalarının kıta sahanlığına sahip olabileceğini belirtse de, bu adaların deniz yetki alanlarını belirlerken “eşitlik” (equity) ilkesinin dikkate alınması gerektiğini vurgular. Bu durum, özellikle kara ülkesine coğrafi olarak yakın ve karşılıklı deniz alanlarını paylaşan devletler arasında geçerlidir.

2. Yunanistan’ın Yaklaşımı ve Türkiye’nin İtirazları

Yunanistan, Ege Denizi’ndeki irili ufaklı adalarına kıta sahanlığı tanınmasını savunmakta ve bu adalar üzerinden geniş deniz yetki alanları iddia etmektedir. Türkiye ise bu yaklaşımın, uluslararası hukukun temel ilkeleriyle bağdaşmadığını ifade etmektedir.

Türkiye’nin başlıca itirazları şu temellere dayanmaktadır:

-Coğrafi Gerçeklikler: Yunanistan’ın kıta sahanlığı iddia ettiği birçok ada, Türkiye anakarasına son derece yakındır. Bu durum, kara ülkesinin doğal uzantısı ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Örneğin, Meis Adası Türkiye’nin Kaş kıyılarına sadece 2 km. mesafededir, ancak Yunanistan bu ada üzerinden geniş bir kıta sahanlığı iddiasında bulunmaktadır.

Eşitlik İlkesi: Uluslararası hukukta deniz yetki alanlarının sınırlandırılması, “hakkaniyet” (equity) ilkesine dayanmalıdır. Ege Denizi’ndeki coğrafi koşullar, bu adalara kıta sahanlığı tanınmasının hakkaniyete aykırı sonuçlar doğuracağını göstermektedir. Eğer Yunanistan’ın iddiaları kabul edilirse, Türkiye’nin Ege Denizi’ndeki kıta sahanlığı ciddi şekilde sınırlandırılacaktır.

Kapalı ve Yarı Kapalı Denizler: Ege Denizi gibi yarı kapalı denizlerde, karşılıklı kıyıya sahip devletler arasında deniz yetki alanlarının sınırlandırılması özel bir önem taşır. Uluslararası Adalet Divanı ve diğer uluslararası mahkemeler, yarı kapalı denizlerde karşılıklı hakları koruyacak çözümler üretmeyi tercih etmiştir.

3. Uluslararası Yargı Kararları ve Örnekler

Benzer deniz yetki alanı uyuşmazlıklarında, uluslararası yargı organlarının verdiği kararlar, Yunanistan’ın iddialarının uluslararası hukuka aykırı olduğunu göstermektedir. Özellikle şu kararlar örnek olarak değerlendirilebilir:

-Kuzey Denizi Kıta Sahanlığı Davası (1969): Uluslararası Adalet Divanı(UAD), kıta sahanlığının coğrafi ve doğal uzantı ilkesi temelinde belirlenmesi gerektiğine hükmetmiştir.

-Libya-Malta Davası (1985): UAD, küçük ada devletlerinin deniz yetki alanlarının, kıta sahanlığı sınırlandırılmasında sınırlı bir etkisi olabileceğini belirtmiştir. Bu yaklaşım, adaların ana kara ile kıyaslandığında daha sınırlı haklara sahip olabileceği anlamına gelir.

-Romanya-Ukrayna Davası (2009): UAD, bir ada olan Yılan Adası’nın kıta sahanlığı sınırlandırmasında sınırlı etki yaratabileceğine karar vererek, hakkaniyeti öncelemiştir.

4. Sonuç ve Değerlendirme:

Yunanistan’ın, Türkiye’nin kıyılarına yakın adalarına dayalı kıta sahanlığı iddiaları, uluslararası hukukta kabul görmüş temel ilkelerle çelişmektedir. Özellikle, coğrafi gerçeklikler, hakkaniyet ilkesi ve yarı kapalı denizlerde denge sağlama gerekliliği, bu tür iddiaların hukuki geçerliliğini sorgulanır hale getirmektedir. Türkiye, bu konuda hem uluslararası hukuk çerçevesinde haklı bir konuma sahiptir hem de coğrafi gerçeklikler lehine işlemektedir.

-Dünyanın başka ülkeleri ile ilgili örneklerde görüldüğü üzere, uluslararası mahkemeler adaların anakara kadar bir kıta sahanlığının olamayacağına hükmettiği halde; adalet divanı Türkiye açısından benzer karar vermekte ağır kalmakta ve adeta çifte standart uygulamaktadır. – Bu durumda; Türkiye, gereğini yapmakta %100 haklıdır. Karalarda kaşınan Suriye’ye yapılan müdaheleler ve daha önce Kıbrıs Barış Harekatında yaptığının benzerini, Türkiye’nin karasuları içinde bulunan adalarını silahlandıran Yunanistan’a bir daha yaşatmak lazım ki, hak yerini bulsun.