SORU: Siirt’te çocukluk ve gençlik dönemlerinde Şıhr-ıl Bayf, (Yumurta Bayramı), Dem (Yılbaşı), Cıgor Bayramı gibi birçok bayram ve şenlikler kutlanıyordu. Bu zamanlar ve bu bayramlar üzerine bize bilgi verebilir misiniz?
CEVAP: Siirt, gerçekte çok zengin gelenek ve görenekleri olan bir şehir. Gelenek veya görenek, “kuşaklar boyu sürdürülen ve bir kuşaktan diğerine aktarılan beşerî uygulama, inanç, kurum, alışılmış usül ve ritüelleri, kültür ve sanata ait tarz ve icra biçimlerini” içine alır ve bunları ifade etmek için kullanılır. Çocukluk yıllarımızda yaşadığımız bu gelenek ve göreneklerinden aklımıza gelenleri anlatalım:
ŞIHRIL BAYF=YUMURTA BAYRAMI
Şehrimizin artık terkedilmiş geleneklerinden biri “şıhrılbayf=yumurta bayramı”dır. Mayıs ayının ilk haftasında kutlanan şıhrılbayf günleri de bir nevi panayırı andırırdı. Siirt arapçasında (ŞIHER) kelimesi (TEŞHİR ETMEK) anlamına gelir ki, şıherler, siirtli genç kızların ve erkeklerin birbirlerini görmeleri sonucunu da doğururdu. o zamanlar, çoğu gençler, şıher yerlerine giderek, uzaktan da olsa evlilik çağındaki genç kızları görür ve istetirlerdi.
Şıhrıl bayf günlerinde, bütün evlerde yumurtalar kaynatılır, çeşitli renklere boyanır ve tokuşturmak için genelde şeyh el türki türbesine gidilirdi. nişanlı erkeklerin aileleri tarafından, kız tarafına sepet-sepet haşlanmış ve boyanmış yumurtalar gönderilirdi. her aile, kendi durumuna göre değişik sayıda yumurta gönderirdi. gönderilen yumurta sayısı 100’den aşağı ve 500’den yukarı olmazdı. evlenmiş kızları bulunan aileler de, aynı şekilde damatların evlerine yine haşlanmış ve boyanmış bir sepet yumurta gönderirlerdi.
Nişanlılara veya gelinlere giden sepet-sepet yumurtalar, genelde komşulara, dost ve akrabalara dağıtılırdı. şıhr-ıl bayf günlerinde, çeşitli eğlenceler, yarışlar düzenlenirdi. Şıhr-ıl bayf’ta at yarışlarının bile düzenlendiği olurdu.
Şıhr-ıl bayf konusunu bir şiirimde şöyle dile getirmişim:
Şıhr-ıl Bayf Veya Yumurta Bayramı
(ŞIHR-IL BAYF) DEDİKLERİ
YUMURTA BAYRAMIDIR
LİSAN-I SİİRTÇEDE
BİR TEŞHİRİN ADIDIR
ŞIHER DEMEK, TEŞHİRDİR
GÜZELLİKLER SERMEKTİR
ŞIHER GÜNLERİ DEMEK
SEVGİ, SAYGI EMEKTİR
BİR ZAMANLAR SİİRT’TE
ERMENİLER ÇOK İDİ
HEPİMİZ DE KARDEŞTİK
AYRI, GAYRI YOK İDİ
ONLARIN PASKALYASI
ŞIHRIL BAYF OLDU BİZE
YUMURTA TOKUŞTURDUK
OTURARAK DİZ-DİZE
MART, NİSAN AYLARINDA
MAYIS’IN İLK PAZARI
KUTLANIRDI ŞIHR-IL BAYF
DİRİLİŞ PASKALYASI
ESKİ TADI KALMADI
UNUTULDU HEP BUNLAR
OKUSUN, İBRET ALSIN
TARİHİ UNUTANLAR
Diğer Şıher’ler
(Teşhir etmek) anlamına gelen şıherlerin, şehrimizin geçmişinde çok önemli rolleri olmuştur. bir nevi panayır yerleri gibi olan şıherler sayesinde, evlilik çağındaki gençlerin birbirlerini görebilmeleri imkânı olurdu.
Zaten, şıher yerlerine giden genç kızlar ve erkekler, en güzel şekilde giyinir, bir nevi kendilerini teşhir etmiş olurlardı.
Hava şartlarının en müsait olduğu zaman dilimi olması açısından, şıherler, Mayıs ayı içine serptirilmişlerdi. şıhrılbayf dışındaki şıherler, genelde türbeler adına icra edilirdi. Şeyh-et Türki, Şeyh et Tayyar, Şeyh Ebul Vefa, Şeyh Musa şıherleri, şıherlerin en meşhurlarıydı.
Çocukluk yıllarımda, özellikle Şeyh Ebul Vefa’da düzenlenen şıherlere çok katıldım. Beraberimizde götürdüğümüz bir ipi, o zamanlar türbenin yanında çapı 3 metre olan ağacın bir dalına asar ve salıncak olarak kullanırdık.
Gerçeği söylemek gerekirse, şıherler bir nevi (panayır) görevi görür, şehrin monoton yaşamını renklendirirdi.
Yaşanan terör olayları yüzünden Şehrin kadim yerlilerinin büyük bölümü büyük şehirlere göçedince, artık Şıherler de tedavülden kalktı.
Yılbaşı (DEM) ve Dehliç
Geçmiş yıllarda, Siirt’in gelenekleri içinde bir nevi yılbaşı kutlamaları olarak uygulanan “DEM” şenlikleri düzenlenirdi.
Miladi takvim yerine, rumi yılbaşını esas alan DEM ŞENLİKLERİ haftasında, şehrimize has özel yemekler yapılırdı. Yine bu şenlikler kapsamında Siirt’çe “dehliç” olarak tabir edilen eğlenceler düzenlenir, hafta boyunca çocuklar, gece saatlerinde kendi mahallelerindeki evleri dolaşır, ve uğradıkları evlerden bahşiş koparıncaya kadar Siirt’çe mâniler, tekerlemeler söylerlerdi. Genelde çocuklara verilen paradan çok, kış yemişleri (ceviz, fıstık, kuru üzüm, peksimet v.s.) Olurdu.
“Dem” türkçe olarak “devam etti” anlamına gelir. Rivayetlere göre, günlerin kısalmaları devam ederken bundan endişelenen ve gündüzlerin son bulmasından korkmağa başlayan Siirtliler, günlerin kısalması son bulup da yeniden uzamaya başlayınca “Dünyanın ve gündüzlerin sonu gelmeyecek, yaşam devam edecek” anlamında “Dem” deyimini kullanmışlardır.
Bunun için de, gündüz saatlerinin kısalmalarının son bularak uzamağa başlamalarını kutlamak amacıyla eğlenceler düzenlemişler.
Genelde, her mahallenin çocukları kendi mahallelerinde dem haftasının gecelerinde kapı-kapı dolaşır adına “dehliç” denilen mâniler okurlarmış.
İşte, dem şenlikleri haftasının gecelerinde çocuklar tarafından söylenen mâniler ve tekerlemeler:
(ARAPÇASI)
YA CEVEP YA MEVEP
CİNE ME CİNE
RABBİSSEME YIHDİNE
YE YIHDİ YEY VEDDİNE
ITLAULLEYNE
LE BIRDU İCREYNE
IFTEHU FIMMIL KİSE
PARITEYN MOY KEFFEVNE
YA CEVEP, YA MEVEP
HENYE MENYE
REKZE FİLİZVEYYE
CİBU SAHAN İZBİP
DINNAKKOR IŞVEYYE
YA CEVEP, YA MEVEP
HENYE MENYE ĞELFİLAYT
ALLAYĞELLİ NESİLBEYT
LIKEN ECİN TIĞTAMAR
SALKEN IBEN KEMEL KAMAR
YA CEVEP, YA MEVEP
(TÜRKÇESİ)
EVET Mİ, HAYIR MI!
GELDİK GELMEDİK
SEMALARIN RABBİ HİDAYET ETSİN
YA HİDAYET ETSİN, YA ALSIN ARTIK
YANIMIZA ÇIKIN
AYAKLARIMIZ DONDU
KESENİN AĞZINI AÇIN
İKİ PARA BİZE YETMEZ OLDU
EVET Mİ, HAYIR MI
RAHAT HUZUR İÇİNDE
KURULMUŞSUN KÖŞENE
BİR TABAK KURU ÜZÜM GETRİN
ATIŞTIRALIM TANE TANE
EVET Mİ, HAYIR MI
RAHAT HUZUR İÇİNDE ARKASINDA DUVARIN
ALLAH, EV HALKINI BAĞIŞLASIN
MAYA TUTMUŞ HAMURUNUZ VAR
AY YÜZLÜ BİR ÇOCUĞUNUZ OLMUŞ
EVET Mİ, HAYIR MI
Cıgor Şenlikleri
Siirtliler olarak bir çok geleneklerimizi terkettik. Terkettiğimiz geleneklerimiz arasında CIGOR şenlikleri de bulunmaktadır.
Şehrimizin artık terkedilen geleneklerinden olan CIGOR, Mart ayının ikinci pazartesi günü başlar ve şenlikler hafta boyu devam ederdi. O zamanlar, Şehrimizde bulunan Ermenilerin PERHİZ GÜNLERİNE NAZİRE olarak düzenlenen şenlikler sırasında akşam saatlerinde dam başlarına çıkılarak adlarına (SUKE) denilen çam ağacından yapılmış meşaleler yakılarak “ALE KAHOR IL KEŞŞE, ILLEYLE MO YITEŞŞE=O KEŞİŞİN İNADINA Kİ BU GECE AKŞAM YEMEĞİ YEMEYECEK” sloganlarıyla başlarının üzerinde çevrilirdi.
Çocukluk yıllarımızda, CIGOR ŞENLİKLERİNİ kutladık. Sadece SUKE YAKMAKLA yetinmezdik. Damın duvarları üzerine kül serper, küllerin üzerine de gazyağı dökerek yakardık, Böylece, damlar ışıl-ışıl olurdu.
CIGOR, Siirt Arapçası bir kelime olup (CEGİR)den türetilmiştir. CEGİR’İN Türkçe karşılığı ise GICIK VERMEK, KIZDIRMAKTIR. Bizim CIGOR’U KUTLADIĞIMIZ zamanımızda, Siirt’te ELBETTE GAYRİ MÜSLİMLER KALMAMIŞTI. Ama 1915’li yıllara kadar, Şehrimizde bir hayli Ermenilerin bulunduğunu ve TEHCİR olayı sırasında, ayrıldıklarını biliyoruz.
Pazartesi günü gecesi olan CIGOR’UN bir gün öncesine “AHED EL HULU = TATLI PAZAR” denilirdi. Bütün mahalli tatlılar, bugün hazırlanırdı.
CIGOR’un bir de adına (ZIMBILOK – COKAT) denilen özel bir yemeği vardır. COKAT’IN TÜRKÇESİ İSE BUMBAR’DIR. CIGOR gecesi olan pazartesi günü gecesinin değişmez yemeği BUMBAR ve yanında HOŞAF olurdu,
O yıl içinde, aile bireylerinden birilerini kaybetmiş olanlar CIGOR şenlikleri yapmazlardı. Komşuları veya akrabaları tarafından kendilerine COKAT ve MAHALLİ TATLILAR GÖNDERİLMESİ adettendi.
“AHAD EL HILU = TATLI PAZAR” günü yapılmış olan RAYOŞUMEKETİP, SARIBURMA, KURABİYE ve BAKLAVALAR hafta boyunca yenilirdi.
Nişanlı gençlerin erkek tarafı, CIGOR
dolayısıyla “AHAD EL HULU = TATLI PAZAR” günü gelinlerine tepsilerle baklava, sarıburma, kurabiye ile sepetlerle meyveler gönderirlerdi. Evli kızları olan aileler de, damat tarafına aynı şekilde izzet ve ikramda bulunurlardı.
CIGOR’UN etkinliklerinden biri de, “RAS-IL HACAR=TAŞBAŞI” denilen mevkie gidilerek oradan MARCIS = NERGİS çiçeği toplanmasıydı. RAS-IL HACAR’DA nergis toplayan gençler, bunları desteler haline getirir, nişanlılarına gönderirlerdi.
İşin doğrusunu söylemek gerekirse, CIGOR, o zamanlar Siirt’te yaşayan HIRİSTİYANLARIN PERHİZLERİNE KARŞI BİR TEPKİ OLARAK yapılıyor idiyse, böyle bir kutlamanın, dinimizin kurallarıyla çeliştiğini belirtmekte yarar görüyoruz. Zaten, o zaman yaşayan din adamlarının da, CIGOR’U YASADIKLARINI ve HARAM İLÂN ETTİKLERİNİ duyardık.
Siirt’in, mali açıdan bir yıkımı olarak değerlendirilen CIGOR haftasında ceviz içi, pekmez ve şeker tüketimi doruk noktasına ulaşırdı. İyi ki, bu adet zaman içinde kendiliğinden terk edildi.
Ramazan Meledesi!
Şehrimizin terk edilen ananelerinden biri de RAMAZAN AYININ MELEDESİ’DİR. “MELEDE” mahalli lisanımıza ait bir kelime olup, doğrusunu söylemek gerekirse, anlamını karşılayacak Türkçe bir kelime bulmak zordur. Ancak anlamını bir cümle içinde açıklamak mümkündür. Bu görüş açısı içinde MELEDE’Yİ (ALEVİ ÇOK YÜKSELEN ATEŞ) olarak ifade edilebiliriz.
Geçmiş yıllarda, Ramazan’a bir aya kala, yani, Arabi aylardan Şaban-ı Şerif günlerinin girmesiyle Şehrimizde MELEDE HAZIRLIKLARI başlatılırdı. Bütün mahallelerde, MELEDE İÇİN EKİPLER OLUŞTURULUR, bu ekipler, özellikle akşam saatlerinde mahallelerinden gelip geçen büyüklerden para toplamağa başlarlardı.
Geçmiş yılların şartları içinde “BEŞ KURUŞ RAMAZAN İÇİN” denilerek, para toplamaya başlayan mahallenin çocukları ve gençleri, topladıkları paraları, bu işi organize eden YED-İ EMİNE teslim ederlerdi. Mahallelerinden gelen geçenlerin yollarını uzun sırıklarla kapatan MELEDE EKİPLERİ, bütün zorlamalara rağmen para vermeden geçenleri, arkalarından “CEBİNDE BİR MANGIR YOKTUR” diyerek tefe alırlardı.
Bilahare, toplanan paralarla çalı-çırpı satın alınır, mümkün mertebe muhafaza altında olan bir ambara veya depoya istif edilirdi. Bu arada, para toplamak yanında doğrudan doğruya çalı-çırpı da toplanırdı. Geçmiş yıllarda, Siirt’in yerlileri tandır ekmeği yaptıklarından, tandırlarda yakmak için çalı-çırpı almak zaruretti. Çünkü tandırlarda ekmek pişirmek, çırpı yakmakla gerçekleştirilirdi. Bu bakımdan, bütün evlerin damlarında veya adına HAVŞ denilen geniş avlularında çırpıların istif edildiği bir bölüm olurdu. İşte, MELEDEYE çırpı sağlamak için para toplayan çocuklar ve gençler, evlere de uğramayı ve doğrudan doğruya çırpı istemeyi ihmal etmezlerdi. Kimi aileler, gönüllü olarak Ramazan MELEDESİNE katkı olsun diye çırpı verirlerken, kimileri de hasislik yaparlardı. Amma, çırpı toplayıcılar o hasisleri de bir şekilde atlatır, çırpılar damlardaysa adına (KELLEBE) denilen uzun sırıklarla düşürülerek yürütülürdü. Hatta bu işi o ailelerin çocuklarının yaptıkları olurdu. “Bizim evimizde çırpı var. Ben kapıyı açık bırakayım, siz annemden habersiz gelin götürün” diyen bu işin sevdalıları vardı. Çünkü Ramazan MELEDESİNE katkı sağlamak Siirtli gençlerin nazarında büyük bir sevap işlemeye eşitti.
MELEDE toplayanların düşüncelerine göre, daha çok çırpı sağlamak için her yol mubahtı. Hatta diğer mahallelerin MELEDE için istifledikleri depoları basarak, çırpılarını yürüttükleri olurdu. Bunun için, mahalleler arasında kavgalar olduğu bile vaki idi.
Şayet, tahminlerin üstünde bir para toplanmışsa, MELEDE için çırpı almakla iktifa edilmez, artan paralarla Mahallenin camii için İBRİK vesaire alınırdı.
Şaban-ı Şerif’in son günü akşam saatlerine yakın, mahallenin en yüksek ve nirengi noktası sayılacak bir meydanına getirilen çırpılar güzelce istif edilir, üzerlerine gaz dökülerek tutuşturulurdu. Mahalleli çocuklar ve gençler yanında, yaşlılar da MELEDENİN başında toplanır, önce, alevlerin göklere yükselmesini seyrederlerdi. MELEDE için “Maşallah, bizim meledenin alevi minarenin âlemine kadar ulaştı” denilerek gururlanılır, her mahalleli, kendi MELEDESİNİN alevlerinin diğer mahallelerin alevlerinden daha yüksek olduğu iddiasını bir süre için sürdürürdü.
MELEDE’NİN alevleri biraz dinince ve üzerinden atlanabilecek düzeye gelince, önce en ataklar, üzerinden atlamağa başlar, yavaş yavaş diğerleri de atlayarak Ramazan’ı şenlikle karşılamış olurlardı. MELEDE yakılmasının bir amacının saat, takvim, radyo gibi iletişim araçlarının yaygın olmadığı dönemlerde, Merkeze bağlı köylere, RAMAZAN-I ŞERİFİN başladığını haber vermek olarak da yorumlanır. Yani, bir nevi ATEŞLE HABERLEŞME sağlanırdı. Yine öyle anlatılır ki, Ramazan’a yakın hafta içinde, Merkeze bağlı köylerin görevlendirilmiş kişileri, Şehre bakan tepelere çıkarak, MELEDE YAKILIP YAKILMADIĞINA BAKAR, yakıldığını görünce de RAMAZAN’A GİRİLDİĞİNİ ANLAYARAK, ORUÇLARINI TUTMAĞA BAŞLARLARMIŞ.
Artık, terk edilen bu an’aneyi son yıllarda temsili olarak belediye sahiplenmişti. Kızlar Tepesinde MELEDE YAKILMIŞTI. Bir geleneğin yaşatılması açısından elbette yararlıydı.
(SON)