Anayasanın 13 ve 14 üncü maddesindeki hükümlere benzer hükümler Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde de mevcuttur.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10/2 ve 11/2 maddeleriyle Anayasanın 13 ve 14 üncü maddesinde sayılan sebeplerle hak ve özgürlüklerin kullanımına kanunla tahdit konulabileceği kabul edilmiştir.
Sözleşmenin 10/2 maddesinde;
“Kullanılması ödev ve sorumluluklar içeren düşünceyi ifade özgürlüğünün, demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, ülke bütünlüğü ve kamu düzeninin korunması ya da suçun önlenmesi… için gerekli olan ve yasayla konulan kural, şart ve müeyyidelere bağlanabileceği…”
Sözleşmenin 11/2 maddesinde de;
“Dernek kurma, sendika kurma ve sendikaya üye olma haklarının demokratik bir toplumda ulusal güvenlik ya da kamu güvenliğinin gerekleriyle ve kamu düzeninin korunması ya da suçun önlenmesi, genel sağlık ve ahlakın ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli olan ve yasayla konulanlardan başka hiçbir kısıtlama uygulanamaz. Bu madde, Silahlı Kuvvetler ve güvenlik güçleri üyeleri ile Devlet görevlileri tarafından bu hakların kullanılmasına yasayla kimi kısıtlamalar konulmasına engel olmadığı” kabul edilmektedir.
Görüldüğü gibi hak ve özgürlüklerin kullanımına sınırlar getiren 13 ve 14 üncü maddesindeki kurallar uluslararası hukukça da kabul edilmiş kurallardır.
Bireyin sahip olduğu bu haklar dışında millet bütünlüğü içinde yer alan bir topluluğa değişik adlar altında siyasal haklar verilmesi düşünülemez. Türkiye’de herhangi bir topluluğa imtiyaz sayılacak haklar verilmesi, Anayasanın Başlangıç. 2, 3 ve 4 üncü maddelerinin değiştirilmesi. Devletin ve ülkenin parçalanması sonucunu getirir. Yukarıda geniş olarak yapılan açıklamalardan da açıkça bellidir ki, PKK bir terör örgütü, suç işleyen bir örgüttür. Uyuşturucu ticareti yapmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti uyuşturucu ticareti yapan, insanlığa karşı devamlı suç işleyen bir terör örgütünü muhatap kabul edemez.
Kaldı ki, Abdullah ÖCALAN’ın sorgusundaki beyanına da kesin olarak itibar edilemez. Abdullah ÖCALAN’ın kurduğu PKK’nın asıl amacı, müstakil bir Kürt Devleti kurmaktır. Abdullah ÖCALAN’ın da amacı aynıdır. Bu amaca ulaşmak için Türkiye’ye saldırıda bulunmuş, Türkiye’de gerçekleştirdiği binlerce kanlı terör eylemiyle binlerce kişinin ölümüne sebep olmuştur.
16.04.1992 günü Lübnan Bekaa Vadisinde PKK elemanlarına yaptığı konuşmasında;
“…Zafere kadardır bu yürüyüş. Zaferi tam sağlamayıncaya kadar bu yürüyüşün durdurulması imkansızdır. Taktik geri çekilmeler olabilir. Bir adım geri, üç adım ileri olabilir. Bunlar taktiktir olabilir. Fakat yürüyüş kesintisiz. PKK adına her kim ki, ortaya çıkarsa erteleyelim diyorsa yalan söylüyor, sahtekardır. Siyasi görüşme de olsa bu özgürlük yürüyüşü devam edecektir. Ucunda tam bağımsızlık, özgürlük hedefi vardır. Ona ulaşmak içindir herşey. Savaşta, barışta, görüşmede başka türlü PKK adına kimse politika yapamaz…” demiştir. (Kis:37/Dizi:15)
Abdullah ÖCALAN ME.D-TV’nin 31.12.1997 günlü Yılbaşı Özel Programında yaptığı konuşmasında;
“…Bütün halkımız biliyor ki, düşman tarafından üzerimize kara bir bela, savaş tarihten beri yürütüldü. Ama bu savaş, karanlıkları yırttı. Sizler için büyük bir aydınlık yarattı. Sadece aydınlık değil, Kürdün ruhunu yeniden yarattı. Herkes biliyor ki, yüz binlerce Kürt, ruhu ve beyniyle birlik halindedir. Bunlar küçük şeyler değildir. Bundan birkaç sene önce kaç Kürt bir araya gelebiliyordu. Kürtler dünyada ne haldeydiler? Bazıları bu savaşın hoşnutsuzluk yarattığını, zorluklar doğurduğunu söylüyorlar. Peki halkı için ne kadar kan dökmüş, sen özgürlüğün için kan dökmezsen kim sana ülke verir, kim sana şeref verir?” demiştir. (Kls:37/Dizi: 15)
Abdullah ÖCALAN’ın bu konuşmaları, amacının Devleti hakimiyeti altındaki bir kısım topraklar üzerinde müstakil bir Kürdistan Devleti kurmak olduğunu gösteren delillerdir. aşılmıştır. (KIs:20/Dizi:2)
1.BÖLÜM SONUÇ VE İSTEM
Yukarıda ayrı ayrı bölümler halinde ve geniş şekilde açıklanan duruma göre sanık Abdullah ÖCALAN’ın;
Kurduğu ve örgütlediği PKK silahlı terör örgütünü, aldığı kararlarla, verdiği emir ve talimatlarla sevk ve idare ederek, Devletin hakimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya matuf eylemleri sabit görüldüğünden;
2845 sayılı Kanunun 9 ve 20 nci maddeleri uyarınca yargılamasının yapılmasına,
Dosyanın, Cumhuriyet Başsavcılığımızın 04.09.1997 gün, Hz. 1996/865. İd. 1997/104 sayılı iddianamesiyle aynı suçtan açılan ve Ankara 2 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 1999/21 Esas numarası üzerinden yargılaması sürdürülen kamu davası ile birleştirilmesine,
Eyleminin uyduğu Türk Ceza Kanununun 125 inci maddesi uyarınca cezalandırılmasına,
Emanette bulunan ve örgüte ait olduğu anlaşılan 19.500 Dolar ile suç konusu video kasetlerin Türk Ceza Kanununun 36 ncı maddesi uyarınca müsaderesine,
Karar verilmesi kamu adına talep ve iddia olunur.
26/04/ 1999-ANKARA
Talat ŞALK Nuh Mete YÜKSEL
17924 19201
Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi
Cumhuriyet Savcısı Cumhuriyet Savcısı
Hamza KELEŞ 23839 Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Savcısı
TAŞLAMA
“EMEKLİYİ, MEMURU
ENFLASYONA EZDİRMEK
ŞÖYLE DURSUN YÜCELTTİK
REFAH PAYI VEREREK”
BUNU DİYENLER BİZİM
YÖNETİCİLERİMİZ
“HALİNİZ BİZDEN BETER
OLSUN” TEK DİLEĞİMİZ
TOPLU SÖZLEŞME İŞİ
HAKEM HEYETİNDEDİR
BELLİ HAKEM HEYETİ
REİS’İN EMRİNDEDİR
HAKEM HEYETİ ELBET
UYACAKTIR EMRİNE
REİSE KARŞI GELMEK
SÖYLE KİMİN HADDİNE
ÜLKEDE BİR TEK KARAR
VERİCİ VAR GERÇEK BU
REİSİN SÖZÜ ÜZ’RE
SÖZ SÖYLEYEN OLUR MU
YEREL SEÇİM OLMAZSA
VAY EMEKLİM HALİNE
ŞÜKRETKİ MART AYINDA
SANDIK KONACAK YİNE