Eruh’ta, birden kıyamet kopmuştu. Bombalar patlıyor, kalaşinkoflar gecenin sessizliğini bozuyordu. Ortalık ana-baba günüydü. Koca ilçe bir grup teröriste teslim olmağa başlamıştı. Teröristlerin karakolun içine girer girmez sordukları ilk soru Komutanın kim ve nerede olduğuydu. Mehmet Astsubay rütbelerini olayın şaşkınlığı geçtiğinde çoktan sökmüştü. Nöbetçi er Süleyman Şehit olmuştu. 9’u asker, 12 kişi yaralanmıştı.
4 terörist bankaya yöneldi. Hedef kasayı açmaktı. Patlayıcıyla kasayı açmak istediler. Ancak, kasayı açamadılar. Bekçinin çenesine namluyu dayayıp sordular: “Nerede banka müdürü, nerede kasa anahtarı?”
Bankanın üst katında lojmanlar vardı. Koşarak müdürün evine girmek istediler. İçeride kimse yoktu. Muhasebe Müdürü Musa Çaynak’ın evine girdiler. Çaynak’a “Ver kasanın anahtarını” diye bağırdılar. Çaynak “Anahtar Müdür Beyde” dedi… Daha sonra hoparlörden bir anons yükseldi: “Dikkat dikkat Ziraat Bankası Müdürü Şaban Sezai Yılmaz, acele bankaya gel. Gelmemen halinde elimizde olan eşin ve çocuğun yarım saat içinde öldürülecek.” Yılmaz, anonsu duyuyordu. Yılmaz o karışıklıkta bir tavuk kümesine girmiş ve yüzüstü yatmıştı. Müdür tam 4 saat kümeste saklandı.
“O gün bir daha gelmesin” diyor ve şöyle anlatıyor:
“Her şeyi göze aldım ve çıkmamaya karar verdim. Kümese girdiğimi görenler vardı. İsteseler beni ele verebilirlerdi. Bir ara kümesin üzerinde ayak sesleri duydum. ‘Buralarda yok’ diye bir ses duydum. 4 saat kümeste bekledim… Tavuk kümesinde bit çoktu. Her tarafım kaşınmaya başlamıştı. Ama kaşıyamıyordum. Eşim ve çocuklarımın öldürülmüş olabileceklerini düşünüyor, çıldırıyordum.” Bankacının eşi ve oğlu jandarmanın bahçesindeydiler.
Seken kurşunlardan diz kapağından yaralanan oğlu Mehmet Recai Yılmaz acı içinde kıvranıyordu.
Cezaevi kapısı gürültüyle açıldı. Mahkûmlar karşılarında eli silahlı sivilleri gördü. İçeriye girenlerin ilk sözleri “Kürdistan’ı kurduk. Af çıkardık. Özgürsünüz, çıkabilirsiniz” oldu. Birisi, cesaret edip, “Valla biz kaçmayacağımıza dair komutana söz vermişiz. Ancak öldürerek çıkarabilirsiniz” dedi. Teröristlerden biri “komutan artık benim” dedi. Göğsünü yumruklayarak. Cezaevinden çıkmamak için büyük bir direniş vardı. Teröristler kapıyı açık bırakıp giderken, mahkûmlar kapıyı kapattı. Arkasına ne buldularsa doldurup barikat oluşturdular.
Meydanda birileri nutuk atıyor, birileri yere yatırdıkları vatandaşların kafalarına kalaşnikofu dayamış “Kaymakamın evi nerede, savcının evi nerede, komutan nerede?” diye soruyordu. İnsanlar ne kaymakam Mustafa Erdoğan’ın evini, ne savcının lojmanını gösteriyordu. Yanıt “Vallahi bilmiyorum…” oluyordu.
Eruh’un basıldığı saatlerde Hakkari’nin Şemdinli ilçesi de basılıyordu. Grup içinde bulunan Seferi Yılmaz, Şemdinli’yi iyi biliyor, onlara kılavuzluk yapıyordu. Baran, Mehmet Ağaaslan ve Celal, Jandarma Karakolu karşısındaki cami ile yol arasına yerleşti.
Bir grup, inşaat halinde olan askerlik şubesine yöneldi. Seferi Yılmaz silahlı grubu şubenin üst katına çıkardı. Roketatarı kullanan Hüseyin Tilki, Gazinoyu hedef alıp bir el ateş etti. Roketatar ağaca çarptı. Bu arada kalaşnikoflu grup subay gazinosuna sürekli olarak ateş ediyordu. Bu atışlar 5 dakika kadar sürdü. Grup inşaattan inip çekilmeğe başladı.
Teröristlerin askeri binalara yönelik saldırısı sonucu askerlik şube başkanı Tuncay Şenerol, Astsubay Çavuş Memiş Arıbaş, Jandarma Çavuş Sedat Kurum ağır şekilde yaralandı. Astsubay Memiş Arıbaş almış olduğu mermi yarası sonucu daha sonra şehit oldu.
“Kara haber telgraftan tez gider” derler amma, Eruh’un basılmasını bildirmek öyle kolay olmadı. “İlçemiz basıldı” haberini Valiliğe bildirebilmek Kaymakam Mustafa Erdoğan’a düşüyordu. Şimdi gecenin karanlığında yola çıkmak hiç de akıl işi değildi… Dahası gitmeğe yürek isterdi… İşte o yürek genç Kaymakam Mustafa Erdoğan’da, Orman Bölge Şefi Ali Aksu’da dahası bugün kimsenin adını bile hatırlamadığı Siirt’ten Eruh’a yolcu getiren ve karanlık çökünce geri dönmeyen bir taksi şoföründe vardı. Yanlarına bir jandarma eri aldılar. Taksi şoförü “Valla beyim bunlar yola bile pusu kurmuşlardır. Gidiyoruz amma, Allah sonumuzu hayır ede” dedi. Kaymakam “Ne pahasına olursa olsun gitmeliyiz. Sabahı bekleyecek zaman değil” karşılığını verdi.
Vali Konağının önüne geldiklerinde saat 02:00 civarıydı. Konağın bekçisi Vali’yi rahatsız etmekten korkuyor, “Sayın Kaymakamım sabah gelseniz olmaz mı?” diyordu. Kaymakam, bekçiyi tersledi ve Vali Recep Birsin Özen uyandırıldı. İlçesi basılan Kaymakam çok sıkıntılıydı. Gerilimli bir yolculuktan sonra Vali konağına ulaştığında bitkin vaziyetteydi. Bayılacaktı. Daha Kaymakam ağzını açmadan jandarma er konuştu:
“Vali abi bizim ilçeyi bastılar. Bölük yazıcımız Süleyman Aydın şehit oldu. Çok sayıda arkadaşımız yaralı.” Kaymakam Mustafa Erdoğan daha fazla direnemedi.
Bulunduğu koltuğa yığıldı. Bayılmıştı. Kaymakamı ayıltmak için kolonya dökülüyor. Kendine gelip sakinleşince, olup bitenleri anlattı. Eruh’un basıldığını Siirt Valisi Recep birsin Özen, Şemdinli’nin basıldığını da Vali Arif Akbulut Ankara’ya bildiriyordu. Terör örgütünün kanlı eylemleri için işte “O gece” düğmeye basılmıştı.
Ayrıca, konuyla ilgili mahkeme kararını olduğu gibi yayınlamak suretiyle anlatmak en iyi yol olduğu için, mahkeme kararını olduğu gibi yayınlayacağız.
(DEVAM EDECEK)
TAŞLAMA
BİR İKTİDAR YİRMİ YIL
SÜRMÜŞ SORUN ÇÖZMEMİŞ
(ÇÖZER) DİYE BEKLEMEK
APTALLARA MAHSUS İŞ
AKP YİRMİ YILDIR
İKTİDARDI VELAKİN
ÇÖZDÜIÜ TEK SORUN YOK
GERÇEK OLAN BU BİLİN
İNŞALLAH, MAŞALLAHLA
İŞ YÜRÜMEZ ŞÜPHESİZ
FITIK OLDUK HALA DA
(SAREDİN) DİYOR REİS
EMEKLİ, İŞÇİ, MEMUR
FERYAT EDİP DURUYOR
ESNAFLARI SORARSAN
SİFTAH BİLE ETMİYOR
MİLLETTE PARA YOK Kİ
ALIŞ-VERİŞ YOK GİBİ
YOKSULLUK BÜNYEMİZE
SAPLANMIŞ BİR OK GİBİ
(ÖLME EŞEĞİM ÖLME
BAHAR GELECEK) DERLER
BU GİDİŞLE BAHARIN
GELMESİ HAYÂL BEYLER